Tahsin ÖTGÜÇ

GÜVENİLİR OLMAK

Tahsin ÖTGÜÇ

Güvenli olmak, güven telkin etmek, insan hayatını her safhasında yerini almıştır. Toplumda hayatını sürdürmek durumunda olan her birey, etrafındakilere güvenilir olduğunu söylem ve eylemleriyle göstermek durumundadır. Bu olmadığı zaman, kişi boşlukta kalır. Dayanacağı bir yer, bir dost edinemez hale gelir. İş hayatında arkadaşları tarafından dışlanabilir. Bu hal devam ettiği sürece pek çok zorluklar kendisini bekliyor olabilir. Bundan dolayı kişi, göründüğü gibi olmalı. Doğruluk ve dürüstlük çizgisinde yürümeyi seçmelidir. Peygamberimiz (sav) efendimiz, “ Bizi aldatan bizden değildir” buyurarak aldatmanın, güvensizliğin İslam nazarında ne kadar kötü bir davranış olduğunu vurgulamıştır. Müslüman, söylem ve eylemiyle aynı olan, insan olmalıdır. Durum ne olursa olsun, şartlar neyi gösteriyor olursa olsun güvensiz, itimatsız bir hayatın İslam’da yeri yoktur.

                Peygamberimiz (sav) efendimiz bir gün Medine çarşısında dolaşırken buğday satan bir kişinin yanına yaklaşır, buğday çuvalının içine elini daldırır, çektiği zaman avucunun içindeki buğdayın ıslak olduğunu görür. Satıcıya çuvalın üstündeki buğdayın kuru olduğu halde, alt kısımdakiler neden ıslaktır diye sorar, satıcı yağmur yağdığını söyler. Efendimiz Buğdayın ıslak kısmını üste koysaydın ya, der. Günümüz dünyasında buna benzer pek çok örnekler vardır. Olması mümkün olmayan işler için vaatlerde bulunulur, zaman gelip geçer, yapılan bir şey yoktur. Yeni yılda her şey daha iyi olacak denir. Yeni yıl gelir, uzun bir zaman geçer, her şey daha da kötüye gider. Hal böyle olunca insanların birbirine olan güven duygusu zedelenmiş olur. Eminlik vasfını yitirmiş bir insanın söylem ve eylemleri, takip edenler tarafından önemsenmez hale gelir. Söylediğini kendisi bile inanmayan birinin topluma vereceği bir şeyi olamaz.

                Müslümanların tüm işlemlerinde İslami kaidelere uygun davranmaları, büyük önem arz eder. Toplumdaki bireyler arasında doğruluk, dürüstlük, samimiyet ve güvenilirliğin yer etmesi, buna bağlıdır. Müslüman, yalan konuşamaz, verdiği sözden cayamaz. Başkasını kendisine tercih eder. Kendisi için istediğini, başkası için de ister. Komşusunun aç olduğunu bildiği halde tok olarak sabahlayamaz. Bu ahval içinde olan toplumda huzur ve güven vardır. Karşılıklı sevgi ve saygı vardır. Yardımlaşma ve dayanışma vardır.  Böyle olunca da insanlar geleceğe güvenle bakarlar. Huzur ve mutlu bir hayata sahiptirler. Aç kalma korkuları yoktur, Kiralarını ödeyemedikleri için evden atılma korkuları olamaz. Peki bu tip bir topluluk bulabilir miyiz?. Oldukça zor görünmektedir. İşte asıl mesele bu olsa gerek.

                Her kesin sadece kendisini düşündüğü, menfa tın ön planda olduğu bir toplumda, saygı ve sevgi, samimiyet, huzur ve güven olabilir mi?. Olamadığını görmek her zaman mümkündür. Çocuğuna ve eşine istediklerini alamayan, aldığı aylıkla kirasını ödeyemediği için huzur evine çıkmak zorunda kalan bir insanın, huzur ve güveni olabilir mi?.  Bu durmada olanların sayısı öyle sanıldığı gibi az da değildir. Hz Ömer’in adalet anlayışına ihtiyacımız var.  O büyük halife ne demişti: Fırat’ın kenarında otlayan koyunlardan bir tanesini kurt kapsa, Ömer o koyundan sorumludur.

Yazarın Diğer Yazıları