Bilgehan BULUT

ARAF

Bilgehan BULUT

Geçen hafta size bir film önermiştim. “Mr. Nobody” İzleyenleriniz vardır, izlenecekler listesine koyanlarınız vardır ve tabii ki hiç iplemeyenlerde vardır. İzlenecekler listesine koyanlar için fazla spoiler vermeden filme biraz gireceğim. Filmde annesi ve babası boşanma kararı alan yedi yaşında bir çocuk var. Boşanma sonrasında çocuğun kimin yanında yaşayacağının kararını çocuğa bırakıyorlar. Ayrılma vakti geldiğinde, tren istasyonunda çocuk bocalıyor, kararsız tabii ki bir tarafta annesi, bir tarafta babası, bir nevi arafta kalıyor. Biz “Kimi seçecek?” Derken, devamında senaryo iki türlü de akıyor. Çocuk annesini seçtiğinde nasıl bir hayatı olacak, babasını seçtiğinde nasıl bir hayatı olacak filmde izleyebiliyoruz.

Geçek hayatta böyle olmuyor. Bir yolda ilerliyoruz. Yol iki ayrılıyor, bir tarafa kıvrılıp devam ediyoruz. Peki ya diğer yoldan gitseydik ne olacaktı, kimlerle tanışacaktık, neler yaşayacaktık? Hangisini seçersek, aklımız diğerinde kalıyor. Sürekli seçimler yapıyoruz. Hatta şu anda bu yazının geri kalanını okumak veya okumamak da sizin seçiminiz. Bu yazının devamını okumayı seçmekle, aslında başka bir şey yapmayı da seçmediniz. Beki de o seçmediğiniz şey doğru seçenekti.

Size sürekli arafta kalan bir adamın hikayesini anlatayım.  Bu adam sürekli iki fikir, iki proje arasında sıkışan, hiçbir konuda somut ve kesin bir karara varamayan bir tiptir. Neyi seçse, aklı seçmediğinde kalır. Bu yüzden iç huzuru nedir bilmez. Daima tedirgin. Daima gergin. Gün gelir genç adam aşık olur. Ama bir değil, iki kadına birden. Ve ömrü hayatının en berbat sınavı işte o zaman başlar. İki kadına da deli divane vurgundur, ikisine de aynı yoğunlukta. Üstelik her ikisi de aşkına karşılık vermektedir. Bir an evvel bir tercih yapması gerektiğini bilir ama yapamaz. Oyalar, hem onları hem ailelerini hem kendini.  Gayet iyi bilir ki, hangi sevgiliyi seçerse seçsin, berikinin sevgisi içinde ukde kalacaktır. Keza iki ayrı iş imkânı çıkar karsısına. Birini seçip de çalışmaya başlayamaz bir türlü. "O tarafa mı meyletsem bu tarafa mı?" Diye sorar durur. İki şehir arasına sıkışır; iki kadın, iki sevda, iki kariyer, iki farklı hayat tarzı... Seneler boyunca bu ikircikli hal süregider. Hem kendini hem etrafındakileri perişan eder. Hikayenin sonunda yabancı bir adam çıkar bizimkinin karşısına. Hışımla gelir, yapışır yakasına. “Sen var ya sen, beni mahvettin” Der. Bizimki şaşırır. Tanımadığı bir adam gelmiş ondan hesap soruyor. Ne alakası olduğunu anlayamaz. O zaman ikinci adam kendini tanıtır. "Ben senin seçmediğin seçeneklerin alıcısıydım, girmediğin yolların yolcusu." Der ki yabancı: Sen neyi seçmeyeceksen onu ben alacaktım. Senin evlenmediğin kadınla ben evlenecek, bir yuva kuracaktım. Senin seçmediğin işe ben alınacaktım. Senin oturmadığın evde ben oturacaktım... Seçim yapmayarak, hep kararsız ve ürkek durarak, sadece kendi kaderini değil benim kaderimi de tıkadın, önümü kapattın!

Bir gün bizimde birisi karşımıza geçip aynı şekilde hesap sorabilir ya da sormayabilir. Birinin bizden hesap sormaması, başka insanların kaderini etkilemediğimiz anlamına gelmez. Arafta kaldığımız her an başkalarının kaderini etkiliyoruz. Bunlar çok yakınlarımız da olabilir, hiç tanımadıklarımız da. Bu yüzden arafta kaldığımızda hızlı ve doğru karar vermemiz gerekir. Eskiler boşuna dememişler; En kötü karar, kararsızlıktan iyidir.

Kimse arafta kalmasın da oldu ki arafta kaldınız. Nasıl karar vereceksiniz?

Aslında üç çeşit arafta kalma durumu var. Birincisi; mantığınızın iki seçeneğe eşit mesafede olduğu durum. İkincisi; kalbinizin iki seçeneğe eşit mesafede olduğu durum. Üçüncüsü ve en kötüsü; kalbinizin bir tarafı, mantığınızın başka bir tarafı seçtiği durum. Birinci ve ikinci durum için yapacak bir şey yok. Hangi seçeneğin doğru olduğunu bilemezsiniz ve hiçbir zaman da bilemeyeceksiniz. Çünkü seçiminize göre hayatınızın nasıl olacağını “Mr. Nobody” filmindeki gibi izleyemezsiniz. Böyle durum da kalırsanız yapmanız gerekeni bilemezsiniz ama yapmamanız gereken şey; iki seçeneğe de birden yürümek. Üçüncü durum başınıza gelirse cevap basit; mantık. Doğru karar mantığınızın sesini dinlemek ama ben her zaman içimdeki çocuğa uyup yanlış olanı yapıp kalbimin sesini dinlerim. Bu benim kişisel tercihim.

Çünkü biz biraz da seçmediklerimiziz.

Sevdiğim söz: "Beraber olsak çok mutlu olacak ama gerizekalı işte… — Anonim

Tavsiye film: I am Sam – (Bir babanın hikayesi, zekası yedi yaşına kadar gelişebilen bir babanın.)

Tavsiye Kitap: Sınırlar – Henry Cloud, John Townsend (Hayatınızı kontrol etmek için ne zaman evet, nasıl hayır demelisiniz?)

Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.

e-mail: [email protected]

Yazarın Diğer Yazıları