Tunç, TRT radyosundan eleştirilere cevap verdi

'Millet, egemenlik yetkisini doğrudan kullanacak'

Tunç, TRT radyosundan eleştirilere cevap verdi

Nurdan Eroğlu

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Satır Arası programında Bilal Çetin’in konuğu olan Tunç, anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili eleştirilere teker teker cevap verdi. Tunç yapılan eleştirilerin hepsinin bir algı yönetiminden ibaret olduğunu söyledi.

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, TRT Türkiye’nin Sesi Radyosu’nda cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili açıklamalarda bulundu. Satır Arası programında Bilal Çetin’in konuğu olan Tunç, anayasa değişikliği ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle ilgili eleştirilere teker teker cevap verdi. Rejim değişikliği konusunun muhalefetin bir algı yönetiminden ibaret olduğunu kaydeden Tunç, “Anayasa değişikliğiyle ilgili olarak Meclisimiz 1 hafta boyunca gece gündüz çalışarak ilk turu tamamladı. İlk turda anayasa değişikliğinin geneli ve maddeleri üzerinde görüşmeler yapılıp ardından da oylamalar gerçekleştirildi. İkinci turda da sadece önergeler ve gerecekler okunuyor. Ardından da oylamalar yapılıyor. Bu turnada başarı sağlayıp anayasa değişikliğini milletimizin huzuruna getirmek istiyoruz. Rejim değişikliği konusu muhalefetin özellikle CHP’nin ve HDP’nin sürekli gündemde tutmaya çalıştığı bir algı yönetiminden ibaret” dedi.

ÜNİTER YAPIMIZ KORUNMAKTADIR”    

Üniter yapındığının korunduğunu altını çizen Yılmaz Tunç, şu açıklamalarda bulundu:

“Bu anayasa değişikliğinin 18 maddesine baktığımız zaman bir hukukçu olarak söylüyorum devletin şekliyle alakalı bir değişiklik yok. Rejim devletin şeklini ifade eder. Devletimizin şekli cumhuriyettir. Anayasamızdaki ilk 4 madde korunmaktadır. Üniter yapımız korunmaktadır. Demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti daha da güçlendirilen bir hükümet sistemi değişikliğiyle şuanda karşı karşıyadır. Hükümet sistemi devletin şekliyle alakalı bir husus değildir. Yasama, yürütme ve yargı organlarının birbirleriyle olan ilişkilerini ifade eder. Cumhurbaşkanlığı sistemi olarak adı konulmuştur.

“ŞİMDİLİK CUMHURBAŞKANIYLA BAŞBAKAN ARASINDA BİR UYUM SORUNU YOK”

Milliyetçi Hareket Partisi ile AK Parti’nin mutabakatı çerçevesinde hükümet sisteminde bir değişiklik yapmak gereği doğmuştur. Bu da neden doğdu? 2007’de 367 kriziyle cumhurbaşkanı Meclise seçtirmeyen bir irade vardır. Orada bir kriz ortaya çıkmıştı ve bu kriz bundan sonra cumhurbaşkanını halkın seçeceği bir anayasa değişikliği referandumuyla aşıldı ve. Türkiye yeni bir döneme adım attı. Bunun ilk uygulamasını da 2014 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gerçekleştirmiştik. Bunun sonunda yürütmenin başı ve geniş yetkileri olan cumhurbaşkanın anayasada halk tarafından seçilmesi yer aldı. Diğer taraftan yürütmenin bir diğer ayağı olan başbakan ve hükümette halk tarafından seçiliyor. Şuanda belki bir uyum sorunu yok. Ancak geçmişte  Bülent Ecevit’le Ahmet Necdet Sezer arasında Süleyman Demirel’le Tansu Çiller arasında Turgut Özal’la Mesut Yılmaz arasında çıkan uyumsuzlukların gelecekte yeniden ortaya çıkması ihtimali var. Yani halk tarafından seçilen cumhurbaşkanı ile başbakan arasında bu sistemde gelecekte yine uyumsuzluklar çıkabilir.

“UYUM SORUNU İHTİMALİNİ ORTADAN KALDIRMAMIZ GEREKİYOR”

Bu ihtimali ortadan kaldırmamız gerekiyor. Şuanda böyle bir şey yok. Çünkü parlamentoda AK Parti çoğunlukta. Sayın Başbakanımız ile Cumhurbaşkanımız uyum içerisinde. Ancak bunun sürekli devam etmesi mümkün değil. Bu nedenle halkın seçtiği cumhurbaşkanıyla parlamenter sistemi içeren anayasamızdaki maddeler uyumsuz durumda. Yapılan işlem bu uyumsuzluğu ortadan kaldıracak ve uyumu sağlayacak. İlerde cumhurbaşkanıyla başbakan arasındaki krizleri ortadan kaldıracak. Yürütmeyi tek başlı hale getiren, cumhurbaşkanının başkanlığında hükümetin kurulmasını sağlayan, yasama, yürütme ve yargı arasındaki kuvvetler ayrılığını daha da güçlendiren bir hükümet sistemi değişikliğinden ibaret. Kesinlikle rejim değişikliği söz konusu değil. Cumhuriyet rejimine ve demokrasiye daha uygun. Halkın yürütmenin başını yani cumhurbaşkanını ve yasamayı yani milletvekillerini doğrudan sandıkta belirlesin istiyoruz.  Dolayısıyla bu cumhuriyet rejimine daha uygun bir sistemdir.

“YASAMANIN YETKİLERİ AZALTILMIYOR BİLAKİS DAHA DA GÜÇLENDİRİLİYOR”

Cumhurbaşkanının yetkilerinin arttırılıp Meclisin yetkilerinin azaltıldığı durumu muhalefetin yanlış propagandasından ibaret. Özellikle komisyon ve genel kurul görüşmelerinde de bunları sık sık tekrar ettiler. Bu sistemin diktatörlüğe yol açacağını, tek adam yönetimine yol açacağını, Meclisin yetkilerinin zayıflatıldığını iddia ettiler. Ancak gerçek bu mu? Tabi ki hayır. Bu sistem güçlü yürütmeyi ön görüyor. Buna mukabil güçlü yasamayı ön görüyor ve bağımsız ve tarafsız yargıyı ön görüyor. Cumhuriyet rejiminin ve demokrasinin en önemli özelliği kuvvetler ayrılığı ilkesidir. Anayasa değiştiği takdirde cumhurbaşkanlığı sisteminde kuvvetler ayrılığı ilkesi tam anlamıyla hayata geçmiş olacak. Yasamanın yetkileri azaltılmıyor bilakis daha da güçlendiriliyor.

“YÜRÜTMEDE TEK BAŞLILIK SÖZ KONUSU”

Yürütmede tek başlılık söz konusu. Bundan sonra artık yürütme yani cumhurbaşkanı bakanları Meclis dışından atayabilecek. Hükümet Meclis dışından oluşacak. Dolayısıyla cumhurbaşkanının konumu,  bakanlarıyla birlikte yürütme halk tarafından doğrudan seçildiği için halka karşı doğrudan sorumlu olacak ama diğer taraftan görevleriyle alakalı işledikleri suçtan dolayı da Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından da cezai soruşturmaya tabi tutulacak.

“ASIL ŞUANDA CUMHURBAŞKANI SORUMSUZDUR”

Asıl şuanda cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Sadece vatana ihanetten yargılanabilir. O da belli bir çoğunlukla. Cumhurbaşkanının yaptığı işlemler yargı denetiminin dışındadır. Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlerden şuanda Başbakan ve Bakanlar Kurulu sorumludur. Ama biz bu sistemde diyoruz ki “Cumhurbaşkanın anayasada yürütmeyle ilgili bu kadar yetkisi varsa o zaman cezai sorumluluğu da olması gerekir.” Bu sistem cumhurbaşkanı ve bakanların görevleriyle ilgili işlerden dolayı cezai sorumluluğunu getiriyor. Meclis salt çoğunlukla soruşturma açabilecek. Dolayısıyla Meclisin denetim yetkileri devam ediyor.

“GÜVENOYUNU VE GENSORU HALK SANDIKTA VERECEK”

Şimdi şu söyleniyor “Gensoru ortadan kalkıyor.” Gensoru müessesi parlamenter sistemde olur çünkü yürütme parlamentonun içerisinden çıkar. Halk başbakanı ve bakanları kendisi doğrudan belirlemez. Milletvekilleri arasından birinci gelen partiye göre başbakan seçilir. Ya da koalisyon olur o zaman başbakan diğer partilerden de seçilebilir. Halk kimin başbakan, kimin bakan olacağını sandığa giderken bilemez. Ama bu sistemde yürütmenin başı kim olacak bunu bilerek oyunu kullanır.  Meclis denetim sistemi gensoru ve güvenoyudur. Bu sistemde güven oyunu halk verecek. Çünkü 5 yılda bir halkın huzuruna gidilecek. Halk güvenoyunu sandıkta verecek. Dolayısıyla hükümet sistemleri farklı. Burada muhalefet “Güvenoyu yok” diye eleştiriyor. Ama parlamentonun içerisinden çıkan bir bakanlar kurulu değil halkın bizzat yetki verdiği sandıkta güvenoyunu verdiği bir sistem söz konusu.

“MECLİS ARAŞTIRMASI DEVAM EDECEK”

Meclis araştırması devam edecek. Şuanda mevcut sistemde de var. Soru önergesi devam edecek. Burada “Soru önergesini kaldırıyorsunuz” deniliyor. Kaldırılan sözlü soru. Çünkü bakanlar parlamentodan olmadıkları için parlamentoya gelemedikleri için sadece milletvekilleri yazılı soru sorabilecek. Milletvekili olan bir kişiye bakanlık görevi verilmişse milletvekilliği düşecek. Burada keskin kuvvetler ayrılığı var. Gensoru müessesine baktığımız zaman bugüne kadar demokrasi tarihimizde Meclis tarihimizde sadece 2 gensoru kabul edilebilmiş. Gensoru sadece Mecliste bir politika oluşturabilmek için muhalefet partilerinin verdiği bir önergeden ibaret kalmış. Koalisyonda olsa gensorular hep reddedilmiş. Çünkü hükümeti oluşturan Meclis çoğunluğu gensoruların reddedilmesine neden oluyor. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı sistemi parlamenter sistemden daha farklı daha kesin kuvvetler ayrılığını gerektiriyor. O nedenle gensoru müessesi bu sistemde yok. Gensoruyu da güvenoyunu da millet verecek.

“MECLİSİN DE FESHETME YETKİSİ VAR”

Cumhurbaşkanın meclisi feshetme yetkisi de çok tartışılıyor. Fesih değil bu aslında cumhurbaşkanının seçimleri yenileme yetkisi aynı yetki  Meclisinde var. Dolayısıyla burada cumhurbaşkanına hiç sebepsiz yere durup dururken “Ben Meclisin seçimlerini yeniliyorum” demeyecek. Diyemeyecek. Çünkü dediği takdirde kendisinin de görevi sona eriyor. Bu artık içinden çıkılmaz hale gelen bir devlet kriziyle karşı karşıya kalındığında uygulanabilecek. Cumhurbaşkanı ile Meclis arasındaki uyumsuzluk probleminin artık sistemin tıkandığı noktaya geldiğinde cumhurbaşkanı kendi görevini sona erdirmeyi de göze alarak bunu yapabilecek. Aynı şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi de seçimleri yenileyerek cumhurbaşkanın görevini de sona erdirebilecek. Bundan hiç kimse bahsetmiyor. Bu şudur cumhurbaşkanıyla hükümet ya da Meclis arasında bir kriz çıktığında, bu kriz artık çözülemeyecek bir noktaya geldiğinde nasıl aşılacak? Bir hakem lazım. Kim bu hakem millet. Millete gidilecek. Millet diyecek ki “Bu krizin sorumlusu cumhurbaşkanıdır.” Sandıkta bunun hesabını soracak. Ya da “ Bu krizin sorumlusu Meclistir” diyecek ve parlamentoyu yeniden şekillendirecek.

“SİSTEM DENGE, DENETİM VE KONTROL MEKANİZMALARINI BARINDIRIYOR”

2001 krizinde cumhurbaşkanı ile hükümet arasında bir problem çıktı. Anayasa kitapçığı fırlatıldı ekonomik krizle bir gecede insanlarımız fakirleşti. Bu krizin sorumlusu cumhurbaşkanına göre hükümetti, hükümete göre de cumhurbaşkanıydı. Dolayısıyla bir krizde hesap kime soruldu? Cumhurbaşkanı yerinde kaldı. Parlamento yeniden seçime gitmek zorunda kaldı. Ama sorun o günkü cumhurbaşkanındaysa eğer onun hakemliğini kimse yapamadı. Ama şimdi birlikte seçime gidilerek hakem millet. Millet en doğru kararı verir. Kimse o krizin sorumlusu millet sandıkta bunun faturasını keser. Cumhurbaşkanın aklına gelip tek taraflı Meclisi feshetme gibi bir şeyi yok. Meydan meydan dolaşıp halkın yüzde 50’den fazla oyunu alan cumhurbaşkanı durup dururken kendi görevini sona erdirecek. Bu kolay kolay yapılabilecek bir şey değildir. Meclis de 360 oyu sağlarsa kendi göreviyle birlikte cumhurbaşkanın görevini de sona erdirebilecek. Burada bir denge denetim mekanizması var. Cumhurbaşkanlığı sistemi biz uzlaşma sistemi aslında. Cumhurbaşkanıyla Meclisin uzlaşmasını gerektiren denge, denetim ve kontrol mekanizmalarını barındıran bir sitem.

“CUMHURBAŞKANININ PARTİLİ OLMASI TARAFSIZLIĞIYLA ALAKALI BİR KONU DEĞİL”

Cumhurbaşkanının partili olması meselesi tarafsızlığıyla alakalı bir konu değil. Çünkü siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler olmadan örgütlenme, aday gösterme, seçim kampanyalar yapma tabi ki mümkün değil. Dolayısıyla siyasi partiler demokrasiler için vazgeçilmez unsurlar. Yeni sistem artık yürütmeyi tek başlı hale getiriyor. Yürütmeyi tek başlı hale getirdiği için bu ülkeyi yönetecek, 5 yıllığına halktan yetki alacak kişiyi aday gösterecek olan da siyasi partiler. Evet 110 bin imzayı toplayan kişi aday olabilir. Ama bir kişinin çıkıp 100 bin imza toplayıp ben cumhurbaşkanı adayıyım demesi kolay bir şey değil. Ancak burada yine siyasi partiler ön planda olacak. Siyasi partiler kendi adaylarını belirleyecekler. Dolayısıyla propagandayı da kendi partisiyle birlikte yürütecek. Bir partinin gösterdiği kişi olarak seçilecek ve seçildikten sonra da artık bütün ülkenin cumhurbaşkanı olacak. 5 yıl ülkeyi iyi yönetirse ikinci kez tekrar seçilebilecek. En fazla iki kere seçilebilecek. Siyasi partilerin aday göstermeden itibaren seçim kampanyalarıyla birlikte buradaki rolleri artıyor. Dolayısıyla göreve geldikten sonrada siyasi partisiyle ilişiğinin kesiliyor olması sadece kağıt üstünde kalabilecek bir şey. Bu tarafsızlık uygulamalarıyla alakalı tarafsızlıktır. Göreve geldikten sonra tarafsız davranmıyorsa yine onun faturasını millet sandıkta ona kesecektir. Halka hizmet noktasında gerekli hassasiyeti en tarafsız bir şekilde gerçekleştiriyorsa zaten mesele budur. Önemli olan millete hizmettir. Siyasi partilerin rolünün artması demokrasilerin zenginleşmesi, güçlenmesi demektir.

“CUMHURBAŞKANIMIZ RECEP TAYYİP ERDOĞAN İÇİN GETİRİLMİYOR”

Bu anayasa değişikliği Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan için getirilmiyor. Bu yanlış. Sayın Cumhurbaşkanımız şuanda devletin en tepe noktasında. Bütün yetkiler elinde. Halkın yüzde 52 oyuyla seçilmiş ve şuanda hiçbir sıkıntı yok. Yasama, yargı, yürütmeyle ilgili görevleri var. Bakanlar Kurulunu istediği zaman toplayabiliyor. İstediği kanunu çıkarabilir. Çünkü parlamentoda kurucusu olduğu parti çoğunlukta. Yasama, yürütme ve yargının keskin bir şekilde ayrıldığı cumhurbaşkanlığı seçimini aslında en son isteyecek kişinin Sayın Cumhurbaşkanımızın olması gerekiyor. Çünkü tüm yetkileri şuanda elinde. cumhurbaşkanlığı sisteminde şuanda sorumsuzken sorumlu hale gelecek. Cezai sorumluluğu gelecek. Meclis soruşturabilecek. Kanun teklif etme yetkisi olmayacak. Bu yetki mecliste olacak. Bütçe konusunda yine Meclise muhtaç olacak. Bütçeyi evet yürütme olarak hazırlayacak ancak Meclis onaylayacak. Meclisin onaylamadığı durumda da icraat yapmak mümkün değil. Bütçe ve kanun teklif etmede Meclise muhtaç olan görevleriyle ilgili işlediği suçlardan dolayı cezai soruşturma getiren bir sistemin diktatörlük olması ya da cumhurbaşkanın kendisi için istiyor olması tamamen bir algı yönetiminden ibarettir. Mesele Recep Tayyip Erdoğan meselesi değil. Gelecekte ülkemiz, çocuklarımız krizlerle karşı karşıya kalmasın. Milletimiz sandıkta doğrudan kendini yönetecek kişileri belirlesin. Cumhuriyet rejimini daha da güçlendiren, hukuk devleti ilkesini daha da güçlendiren, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını daha da güçlendiren bir değişiklik. Bunu geleceğimiz için istiyoruz.

“MUHALEFET KEŞKE MADDELERLE İLGİLİ AYRINTILARI GÜNDEME GETİRSEYDİ”

Muhalefetin konuşmacıları hep diktatörlük, dikta, tek adam yönetimi gibi hep slogan içeren konuşmalar gerçekleştirdiler. Keşke maddelerle ilgili ayrıntıları gündeme getirselerdi. Ama bunları gündeme getirmek çok işlerine gelmedi. Çünkü getirdiklerinde gerçekler ortaya çıkıyor. Anayasa Mahkemesinin üyelerinin tamamını cumhurbaşkanı atayacak şeklinde bir cümleyi ortaya atıyor. Anayasa değişikliğinde Anayasa Mahkemesinin üyelerinin atanmasıyla ilgili olarak askeri yargı kaldırıldığı için 2 askeri yargıdan gelen üye üyelikten çıkarılmış oluyor. Anayasa Mahkemesinin şuanda 17 üyesi var bu 15’e düşüyor. Teklifte Anayasa Mahkemesi üyeleri cumhurbaşkanın atamasıyla ilgili bir şey yok. Anayasa Mahkemesinin 15 üyesinden 3 tanesini TBMM seçiyor. Bunları da öyle TBMM sokaktan tuttuğu gibi seçmiyor. Sayıştay 2 kişi baro başkanları da bir avukat seçiyor. Cumhurbaşkanı evet 15 üyeden 12’sini sonuçta seçiyor ama bu 12 üyeyi kendisi belirleyemiyor. 3’ü Yargıtay’dan seçilerek geliyor, 2’si Danıştay’dan seçilerek geliyor, 3’ü YÖK’ün belirlediği kişilerden seçilerek geliyor. Sadece 4 üyeyi doğrudan seçiyor. O 4 üyeyi de birinci sınıf hakim ya da avukatlar arasından seçiyor.

“TBMM’NİN YARGININ ŞEKİLLENMESİNDEKİ ROLÜ ARTIYOR”

HSYK’ya baktığımıza zaman HSYK’nın oluşumuyla ilgili 2010  anayasa değişikliğini gerçekleştirmiştik. “2010’da siz bu değişikliği yaptınız ve yargı belli bir grubun eline geçti. FETÖ Terör Örgütü yargı alanında etkinliğini arttırdı. Bunun sorumlusu AK Parti’dir” şeklinde kamuoyunu yanıltan CHP sözcüleri var. Burada işin gerçeği şudur. 2010 anayasa değişikliği yapılırken ki atmosferi hatırlayalım. HSYK o zamanlar her gün siyasi açıklamalar yapan bir HSYK’dı. Orada bizim düşüncemiz şuydu HSYK belirli bir grubun elinde olmasın. İlk derece görev yapan hakim ve savcılarımız kendi yüksek kurulları için oy kullanabilsinler ve orada temsil edilsin istedik. Ancak bu yapılırken her hakim ve savcı yalnızca bir adaya oy versin ki çoğulcu bir yapı oluşsun. Niyetimiz buydu. Ancak CHP Anayasa Mahkemesine başvurdu. Anayasa Mahkemesi her hakim ve savcı yalnızca bir adaya oy verecek kelimesini oradan çıkardı ve seçimler liste usulü gerçekleşince bir grup liste halinde seçilmiş oldu. Biz şimdi yargıdaki bu gruplaşmayı ortadan kaldıracak bir değişiklik gerçekleştiriyoruz. Cumhurbaşkanı HSYK’da 4 üyeyi doğrudan seçecek. Ama nasıl seçecek? 3’ünü adli yargıdan 1’ini de idari yargıdan olmak üzere birinci sınıf hakim ve savcılar arasından seçecek. Geriye kalan 7 üyeyi de TBMM seçecek. TBMM’de 3’ünü Yargıtay üyeleri arasından, 1’ini Danıştay üyeleri arasından 3’ünü de hukukçu öğretim üyeleri arasından seçecek. Burada TBMM’nin etkisi azaltılıyor diyenler HSYK’nın 7 üyesini TBMM belirleyecek. TBMM’nin yargının şekillenmesindeki rolü artıyor.

“SIKIYÖNETİM TAMAMEN KALDIRILACAK” 

Askeri yargının yargı birliği ilkesince kalkması yıllardır zaten savunuldu. Bu anayasa değişikliğiyle Askeri Yargıtay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve askeri mahkemeler kalkıyor. Yalnız askerin kendi içerisindeki sivil mahkemeleri devam ediyor. O görevlere Yargıtay ve Danıştay’da kurulacak ilgili dairelerce bakılacak. Sıkıyönetim tamamen kaldırılacak. Olağanüstü halle ilgili düzenlemelerde demokratik, hukuk devleti ilkesine göre yeniden tanzim ediliyor.”