'Yerli üretim ve sanayileşme kalkınmanın anahtarıdır'

Saadet Partisi Bartın İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Gizli, Türkiye'nin ekonomik kalkınması için yerli üretimin artırılmasının önemine dikkat çekti. Üretim ve tüketim arasındaki güçlü bağa vurgu yapan Gizli, 'Yerli üretim olmadan yerli tüketim de olamaz. Ülkemiz yerli üretimi artırarak dışa bağımlılıktan kurtulmalı ve ekonomik kalkınmasını sürdürülebilir hale getirmelidir' dedi.

'Yerli üretim ve sanayileşme kalkınmanın anahtarıdır'

Saadet Partisi Bartın İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Gizli, yaptığı açıklama ile yerli malı kullanımının önemini vurguladı.

Gizli, Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan'ın yerli üretimi destekleyen politikalarının Türkiye’nin kalkınmasına katkı sağladığını belirterek, "Erbakan Hoca, yerli üretim ve sanayileşme hamleleriyle Türkiye’yi güçlü bir ekonomi haline getirmeyi hedeflemiştir. O’nun izinden giderek biz de sanayi hamlesi başlatacak, üretime dayalı bir ekonomi inşa edeceğiz" diye konuştu.

Yerli üretime teşvik istedi

Saadet Partisi'nin yerli üretimi teşvik etmeye yönelik birçok planı olduğuna dikkat çeken Gizli, tarım ve hayvancılık gibi sektörlerde üretim artışı sağlayacak politikaların uygulanacağına değindi.

Türkiye’nin son yıllarda ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldığını belirten Gizli, dışa bağımlılığın ekonomik kırılganlık yaratığını da ifade etti.

Saadet Partisi'nin üretim kapasitesini artırmaya yönelik bir dizi reform planı olduğunu belirten Gizli, Saadet Partisi olarak, Türkiye’nin ekonomik kalkınmasını yerli üretimle sağlayacaklarını ve üretime dayalı sanayileşme hamlesiyle istihdam yaratacaklarını söyledi.

“Üretim olmadan gelir olmaz, gelir olmadan da tüketim olmaz”

Saadet Partisi Bartın İl Kadın Kolları Başkanı Fatma Gizli yerli üretimin önemine vurgu yaptığı açıklamasında şunları söyledi, “Tüketim; üretilen mal ve hizmetlerin; gereksinim ve isteklerini karşılamaları amacıyla insanlar tarafından kullanılmasıdır. Modern toplumlarda bir alışkanlık ve yaşam tarzı haline gelerek her geçen gün artan bir şekilde genelde toplum yapısı ve kültürünü özelde ise bireyi şekillendirmektedir.

Yerli Malı Haftası, tutumlu ve bilinçli bir tüketici olmanın öneminin anlatıldığı ve yurt genelinde tüm okullarda 12-18 Aralık tarihleri arasında kutlanan özel bir haftadır. Yerli malı; ülkede yetiştirilen, üretilen her türlü mal anlamına gelmektedir ve yerli malı haftası ile de yerli üretim ve tüketim desteklenerek teşvik edilmektedir. Üretim tüketime, tüketim de üretime bağlı bir aktivitedir. Çünkü üretim olmadan gelir olmaz, gelir olmadan da tüketim olmaz. Bir ülkenin gelişmesinde yerli üretim ve tüketimin önemi büyüktür. Eğer ki bir ülke yerli üretim yapamıyorsa ya dışa bağımlıdır ya da dışa bağımlı bir ülke olmaya adaydır. Yerli üretim olmayınca tüketim ihtiyacını dışarıdan temin etme ihtiyacı duyar ve böylelikle zamanla dışa bağımlı bir ülke olur. Millî Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan her zaman yerli üretimi desteklemiş ve böylelikle Türkiye’nin neler yapabileceğini ortaya koymak istemiştir. Bunun için de Gümüş Motor fabrikasını ve birçok fabrikayı kurmuştur. 1982 yılında Türkiye ‘nin, Avrupa ‘nın 5 büyük ülkesinden biri olmasını temin etmek için sanayide ve tarımda üretimi yüzde 100 artırmak suretiyle yeryüzünde önemli maddeler üretiminde ilk 10 ülke arasına girileceğini, bunun da büyük bir hamle olacağını anlatmıştır. Milli gelir itibariyle de ilk 15 ülke arasına girmek için 8-10 ülkeyi geçmeyi hedefine koymuş idi. Almanya’da doçentlik tezini Leopar Tankları’na ayırarak oradaki ilim çevrelerinin dikkatini çekmiş, ülkesine döndüğünde de hedeflerine ulaşmak için gayretlerini artırarak devam etmiştir. Ama onun bu yükselişi batıcı, taklitçi sanayicilerin de dikkatinden kaçmamıştı. O sebeple Anadolu insanına Sanayi yaymak ve Anadolu insanının Maddi manevi yükselişini temin etmek için Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin önce genel sekreterliği daha sonra da başkanlığına gelmişti. 1974 CHP ile koalisyonu kurmuş ve Kıbrıs fethedilmiştir. Bugünkü önemi daha iyi anlaşılan Doğu Akdeniz’de Mavi Vatan Anadolu’muzu koruyacak adeta bir kalkan durumunda ve de hidrokarbon yataklarına sahip olma zemini o günden oluşturulmuştur. Diğer taraftan AĞIR SANAYİ hamlesini başlatmış ve de her ile bir organize sanayi Bölgesi (OSB) kurulması talimatını vermiştir. Temeller atılırken amaç dünyanın önemli üretim maddelerini üreten ilk 10 ülkesi arasında yer almak ve Türkiye dünyanın en büyük 15 ülkesinden biri olmasını sağlamaktı. Bu hamleler işsizlikten kurtulmanın reçetesi olarak görülüyordu. Ve tabi ki dış ticaret açığını kapatmanın da reçetesiydi. Bu hamle ağır sanayiye sahip olarak güçlü Türkiye ‘yi kurmanın reçetesi. Fabrikalarını kendisi kuran güçlü Türkiye ‘nin reçetesi. Milli gelirden fert başına büyük artış temin etmek, müreffeh Türkiye ‘nin reçetesi. Bu bir ağır sanayi hamlesidir. Ve cumhuriyet tarihinin en büyük kalkınma hamlesi olmuştur. 

“Millî Görüş her zaman yerli üretimden yana olmuştur”

Sanayi Bakanlığında bir birim oluşturarak yurt dışından ithal edilecek makine ve teçhizatın yerli yapılmadığına dair YERLİ İMAL DURUM BELGESİ alınmadan yurt dışından tüm makine ve teçhizatın ithalatı yasaklanmıştır. Savunma sanayii dahil olmak üzere SAN’ları kurmuş; TEMSAN, TAKSAN, TÜMOSAN, GERKONSAN, TUŞAŞ, TESTAŞ vs. fabrikaların temeli atılmış ve süratle yükselmeye başlamıştır. Millî Görüş her zaman yerli üretimden yana olmuş ve bu alanda pek çok adım atmıştır. Mesela,18 çimento fabrikası, 16 gübre fabrikası, 14 şeker fabrikası, 23 Sümerbank fabrikası, 6 SEKA fabrikası, 77 büyük sanayi tesisi 63 organize sanayi bölgesi ve 250 küçük sanayi sitesi.

Bütün bunlara ilaveten 7 demir çelik tevziat ve yeni kuruluşlar, 32 ağır makine fabrikası ve MKE ‘nin makine sahasında yeni büyük atılımları, 4 takım tezgâhı fabrikası, 10 motor sanayine ait tesis, 11 elektromekanik sanayine ait tesis, 3 araştırma merkezi, 4 elektronik sanayine ait tesis, telekomünikasyon sanayine ait 1 tesis, 1 tane de uçak olmak üzere 72 adet ağır sanayi kuruluşu sadece 5 yıl içinde yani 1982 yılına kadar başlanıp bitirilmek üzere hedefe alınmıştır. 300’e yakın fabrikanın temeli atılmış ve 70’e yakını bitmişti. Bütün bunların hepsi 462 tane tesis için 239, 5 milyar lira, takriben 240 milyar lira harcanmıştır. Ancak şu anda ülkemiz doğal kaynaklar bakımından avantajlı olmasına rağmen tarımını tamamlayıcı nitelikte olabilecek meyve-sebze, tütün, pamuk gibi ürünler dışında, çoğu tarımsal üründe özellikle hayvansal ürünlerde tarımsal işletmelerinin yapısındaki bozukluk, teknoloji kullanımdaki yetersizlik, düşük verimlilik gibi sorunlar nedeniyle gelişmiş ülkelerle rekabet edecek düzeye ulaşamamıştır. Bu durum doğal olarak gıda sanayiine de yansımakta, üretimde maliyetleri artırmakta diğer taraftan talep düşüklüğü ve üretimdeki istikrarsızlık üretici ve sanayiciyi olumsuz yönde etkilemektedir. Tarım ve sanayi arasındaki bu entegrasyon ve koordinasyon yetersizliği, yüksek sermaye ve temel sanayii girdi harcamaları, ilerlemeyi teknolojik gelişmelerle bütünleştirememek, yeterli nitelikte personel eksikliği gibi sorunlar gıda sektöründe ilerlemeyi engellemektedir.

“Çiftçi sayısı son yılların en düşük seviyesine geriledi”

Türkiye’de tarım alanları son 10 yılda yüzde 5; son 19 yılda ise yüzde 12 geriledi. Resmi verilere göre 2001 yılında kayıtlı tarım alanları 26 milyon 350 bin hektar iken 2010 yılında bu miktar 24 milyon 395 bin hektara, 2020 yılında ise Türkiye’de tarım alanı 23 milyon 136 bin hektara düştü. Çiftçi sayısı 2021 yılı sonu itibariyle 512 bine kadar geriledi, son 5 yılda yaklaşık yüzde 29, son 10 yılda ise yüzde 55 civarında azaldı. Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) verileri, çiftçi sayısının son yılların en düşük seviyesine gerileyerek 2022 Ocak ayı itibarıyla çiftçi sayısında yüzde 13,2 (75 bin) azalış görüldüğünü göstermektedir. TEPAV araştırmasındaki söz konusu düşüşle birlikte, çiftçi sayısının 493 bine gerilediği belirtilmiştir.

31 Ekim 2006 yılında 5553 sayılı tohumculuk yasası çıkarıldı. Bu yasayla çiftçinin elinden doğal tohumlar alındı ve yerli tohum kullanan çiftçiye destekleme yapılmama kanunu uygulamaya konuldu. Uluslararası Para Fonu (UPF: IMF), Dünya Bankası (DB: WB) ve Avrupa Birliği gibi kuruluşların ülkemiz tarımına yapmış olduğu dolaylı müdahaleler, tarım işletmelerini olumsuz yönde etkilemektedir.

“Türkiye Ekonomi Modeli” diye isimlendirilen model ile ülkemiz maalesef dışa bağımlı bir ülke olmuş ya da olma yolundadır diyebiliriz. Dış ticaret açığı gün geçtikçe artmaktadır. Önümüzdeki bir yılda vadesi dolacak olan dış borç miktarı ise tam 182 milyar dolardır. Her tarafı bereket fışkıran, yerli üretime fazlasıyla meyilli olan topraklara sahip bir ülkeyiz. Ancak iktidar yerli üretimi bitirerek dışa bağımlı olma yolunda ilerlemektedir. Daha önceden de belirttiğimiz gibi yerli üretim olmayınca yerli tüketim de olmamaktadır. Türkiye ekonomisinin en temel sorununun kendini yüksek cari açıklarla gösteren dış kaynak bağımlılığı olduğu makro ekonomistler tarafından sıkça gündeme getirilmektedir. Bunun bir uzantısı olan yetersiz, verimsiz yerli üretim konusu, yüksek katma değerli sanayi üretiminin cılız kalması da ayrı bir problem olarak değerlendirilmektedir. Sürekli artan iç ve dış borçlanmayla ekonominin yönetimi, küresel sermayeye terk edilmiş durumdadır. Bu yüzden işsizlik ve gelir dağılımındaki adaletsizlik artmakta, iç ve dış borçlar yükselmekte, borçların anapara ve faiz ödemeleri yeniden borçlanarak yapılmaktadır. Toplanan vergilerin önemli bir kısmı yatırım yerine, faiz ödemelerine gitmektedir. Bu yüzden genç nüfusuna rağmen halkımız işsizliğe ve borca mahkûm edilmektedir.

“Ülkede ekonominin rayında gittiğini ileri sürmek büyük bir gafletin göstergesidir”

 

Dış ticaret açığı ve buna bağlı olarak cari açığı yıldan yıla sürekli olarak artan, bütçesi sürekli açık veren, üretime dönük hiçbir ciddi yatırımın yapılmadığı ve bu açıkların ancak kurulu tesis ve toprak satarak veya yeniden borçlanarak kapatılabildiği bir ülkede ekonominin rayında gittiğini ileri sürmek büyük bir gafletin göstergesidir. Bugüne kadar Türkiye’de uygulanan ekonomi politikaları, beklenenin aksine “güçlünün ekonomisini büyütmüş, milletin ekonomisini küçültmüştür. Yatırımlar katma değerli alanlar dışındaki üretim dışı verimsiz alanlara kaydırılmış, yatırımcılar faiz kıskacı altına alınırken bankalar vergi rekortmeni olmuştur. Ekonomideki bu yanlış politika gerçek ekonomik büyümeyi sağlayacak üretime dayalı yatırım gücünü ortadan kaldırırken vatandaşlarımız faiz, zam, vergi, düşük ücret ve düşük taban fiyatları ile ekonomik krizden olumsuz etkilenmektedir. Ülkemiz bir an önce planlı üretim modeline geçerek bu tip sıkıntıları gidermek durumundadır.

 

Gizli çözüm önerilerini sıraladı

Son dönemde yaşadığımız tecrübeler üretime dayanmayan bir ekonominin kırılgan olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. Saadet Partisi olarak ülkemizin üretim kapasitesini ve katma değeri artıracak yapısal reformlara hız kazandıracağız. İvedilikle kapsamlı ve planlı bir sanayileşme hamlesi başlatarak milyonlarca işsizimize istihdam sağlarken üretime dayalı bir ekonomi inşa edeceğiz. Kalkınmanın hem hedefi hem de kaynağı insandır. Bu bakış açısıyla ülkemizin imkânlarını, reel sektöre, üretime dönük yatırımlara aktararak yeni bir kalkınma hamlesi başlatacağız. Gerçekleştireceğimiz politikalarımızdan bazıları aşağıdaki gibidir:

Tarımsal desteklemelerde üretim ve kaliteyi önceleyerek doğru tarım tekniği ile üretimi kaliteli hale getirecek, miktar olarak da artıracağız.

Üretimde bilim ve teknolojinin en üst seviyede kullanımını sağlayacağız. Üretilen her bir tarım ürünü için Bakanlık içerisinde ayrı birimler kurup, üretim teknikleri, üretim miktarları, dünya piyasası, ülke ihtiyacı gibi konularda ayrı ayrı incelemeler yapacak, politikalar oluşturacak, üretim ve ticaret desteği sağlayacağız.

Üretimdeki bütün kotaları kaldıracağız. Birim alandan daha fazla ve kaliteli verim alan üreticilerimizi, üretimdeki kota uygulamasından dolayı mevcut uygulamadaki gibi cezalandırmak yerine destekle uygulayacağımız hayvansal üretim politikaları ile üreticilerimizin zarar etme endişesi taşımadan kaliteli ve yüksek verime ulaşmak için çalışmasını sağlayacağız.

Su ürünlerinin toptan ve perakende satışlarında üretim maliyetlerinin düşmesini sağlamaya dönük vergi indirimleri yapacağız.

Üretim maliyetlerinin azaltılmasını, yeni üretim kapasitelerinin oluşturulmasını, üretimin yenilikçi ve rekabetçi gelişimini destekleyecek planlamalar yapacağız. Ülkemizin bilgi toplumuna dönüşüm sürecine ilişkin politika, strateji ve eylemleri içeren yapay zekâ, robotik teknolojiler, akıllı üretim sistemleri, nesnelerin interneti gibi konuları yakından takip edeceğiz.

Üretim yapan küçük esnaflara yönelik yeni orta büyüklükte sanayi siteleri kuracağız. Ülkemizde üretim yapan firmaların arasındaki teknoloji transferini artıracağız. Güçlerini birleştiren değişik üretim alanındaki firmaların projelerini destekleyeceğiz. Her alanda yerli üretim projelerinin sayısını artıracağız. Üretim ve işleyişin sürdürülebilirliğini artırmak için gıda sistemlerinde ARGE’ye daha çok yatırım yapacağız. Üstünlüğe sahip olduğumuz ürünlere ağırlık verilerek üretimin ve ihracatın artırılmasına yönelik tedbirler alacağız. Yüksek maliyet, teknoloji gereksinimi, yetersiz iş gücü, zararına ürün satış endişesi gibi nedenlerle üretimden vazgeçilerek çürümeye terk edilmiş hayvan barınaklarını, üreticinin bu sorunlarını çözerek yeniden üretime kazandıracağız. Üretimdeki bütün kotaları kaldıracağız. Birim alandan daha fazla ve kaliteli verim alan üreticilerimizi, üretimdeki kota uygulamasından dolayı mevcut uygulamadaki gibi cezalandırmak yerine destekleyeceğiz.

Üretime yönelik olmayan ve enflasyon ataletini besleyen bütün kredileri kısıtlayacak ve imkanları meşru bir yolla doğrudan sanayi ve tarım başta olmak üzere üretime yönlendireceğiz.

Rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçecek, kamu ihalelerinde şeffaflık ve rekabeti öne çıkaracak, katılımcılık, yerindelik ve verimlilik ölçüleri merkezinde hareket ederek rantiyeye aktarılan kaynakları üretime aktaracak ve böylece ülke ekonomisinin hızla kalkınmasını sağlayacağız.

Üretim teşvikine yönelik Tarım ve Hayvancılık sektörüne bütçe içerisinden yüksek pay ayıracak ve üretim verimliliğinde artış sağlayacağız.”

Haber: Erkan Hızoğlu