Yeniden Refah, Erbakan'ı andı

Yeniden Refah Partisi İl Başkanlığı Milli Görüş Lideri Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın vefatının 9. yılı dolayısıyla basın açıklamasında bulundu. Erbakan'ı anan Yeniden Refah Partisi İl Başkanı Ziver Gebiç, 'O'nun adının anıldığı yerde hakkın, adaletin, hayrın ve bereketin konuşulması kaçınılmaz bir durumdur' dedi.

Yeniden Refah, Erbakan'ı andı

Yeniden Refah Partisi İl Başkanlığı Milli Görüş Lideri Merhum Başbakan Necmettin Erbakan’ın vefatının 9. yılı dolayısıyla basın açıklamasında bulundu. Erbakan’ın adının anıldığı yerde hakkın, adaletin, hayrın ve bereketin konuşulması kaçınılmaz bir durum olduğunu ifade eden Yeniden Refah Partisi İl Başkanı Ziver Gebiç, “Milli Görüş Lideri Merhum Erbakan Hocamızın vefatının 9. Yıldönümü. “Cenabı Allah’ın tüm insanlar için bahşettiği nimetler insanlar arasında adil bir şekilde paylaşılsın”
“Dünya üzerindeki her bir insan emeği ve alın teri karşılığında hakkını eksiksiz bir şekilde alsın, bolluk ve bereket içerisinde yaşasın. Sömürü ortadan kalksın, paylaşımda adalet sağlansın.  Gelir ve servet dağılımı hem ülkemizde, hem de bütün dünyada adil olsun. Kimsenin üretmeden, emek harcamadan, başkalarının sırtından zenginleşme ve tüketme hakkı olmasın.  Ülkemizde ve tüm dünyada nimet-külfet dengesi adaletli bir şekilde tesis edilsin.  Bunlar, Erbakan Hocamızın zihniyetini tanımlayan temel cümlelerdir. Bundan dolayı O’nun adının anıldığı yerde hakkın, adaletin, hayrın ve bereketin konuşulması kaçınılmaz bir durumdur. Çünkü Erbakan demek, Hakkın hakim olması demektir. Çünkü Erbakan demek, adaletin tesis edilmesi demektir. Çünkü Erbakan demek, kul haklarının teminat altında olması demektir. Çünkü Erbakan demek, refah ve bereket demektir. Erbakan Demek; Milletin hakkını gasp eden, milleti sömüren anlayışa karşı çıkmak ve bunun için gerekirse bedel ödemeye hazır olmak demektir. Erbakan Demek; Paylaşımda adaleti hiçe sayan, biz sizin sırtınızdan zengin olacağız, siz bizim verdiklerimize razı olacaksınız diyen düzene dur demek ve adil paylaşımı esas alan, yeni ve adil bir ekonomik düzeni kurmak demektir” dedi.

“Bu cümlelerin karşılığı Hocamızın hayatında fazlasıyla mevcut”

Bu cümlelerin somut karşılığının Erbakan’ın hayatında fazlasıyla mevcut olduğunu kaydeden Ziver Gebiç şöyle devam etti:

“Bütün bu cümlelerin somut karşılığı, Erbakan Hocamızın hayatında fazlasıyla mevcuttur. 1950’lerin Türkiye’sinde, toplu iğne dahi üretilemez denilen Türkiye’de, 1956 yılında Türkiye’nin ilk ve tek yüzde yüz yerli motor fabrikası olan Gümüş Motor’un kurulması … 1960’larda TOBB Başkanı olarak yaptığı hizmetler… O, TOBB Başkanı olduğunda, Birliğin kaynakları bir avuç elitin elinde idi. Türkiye’nin kalkınması, üretimin ve sanayinin gelişmesi için Anadolu’daki esnaf ve üreticilere aktarılması gereken kaynaklar bu elitlerin arasında paylaşılıyor, bu kaynaklar üretimin değil ithalatın artması için kullanılıyordu. Böyle bir zamanda TOBB Başkanı olan Erbakan Hocamız, Odalar Birliğinin kaynaklarını İstanbul’daki bir avuç eliti kalkındırmak için değil, Anadolu’yu ayağa kaldırmak için kullanmaya başladı. Paylaşımda adaleti sağlamaya daha o yıllarda başladı…
“Bereket tüm ülkeyi kuşattı”

1970’lerin Türkiye’sinde, biz tarım ülkesiyiz, biz ancak domates-biber-şeftali üretebiliriz denilen TR’de, Ağır Sanayi Hamlesinin gerçekleştirilmesi… Bugün Anadolu’da hangi fabrikayı görseniz, Erbakan Hocamızın ağır sanayi hamlesinin eseridir. Makine Sanayi, Elektro Mekanik Sanayi, Aselsan, TÜMOSAN, TAKSAN, Şeker Fabrikaları, Çimento Fabrikaları, Dokuma Fabrikaları, Gübre Fabrikaları ve diğerleri. Tüm bu tesisler bu ülkenin doğusunu batısından ayırt etmeden, her köşesine adaletli bir şekilde dağıtılmıştı. Erbakan Hocamızın bu tarihi hamlesiyle; İşsizliğe mahkum edilmiş bu aziz millet, alın teriyle kazanacağı fabrikalarda çalışmaya başlamış, bereket tüm ülkeyi adeta bir baştan diğer başa kuşatmıştı. Milli Görüş Bereketi Anadolu’yu, Trakya’yı, bu ülkedeki her bir haneyi sarmıştı…
Ve son olarak 54. Hükümet dönemindeki efsane hizmetler … Sadece Türkiye değil, Dünya şampiyonlukları …54. Hükümet’te 100 alanın bir yılda 200 alması için, hatta 300 alması için, Hans’a gideni Hasan’a vermek için, rantiyeye gideni Anadolu insanına vermek için gereken anlayışı, iradeyi, projeyi ve uygulamayı ortaya koydu Erbakan Hocamız.
İşte 54. Hükümet dönemi!

İşçiye 1 senede yüzde 100 maaş artışı.  Memura 1 senede yüzde 130 maaş artışı. Emekliye 1 senede yüzde 300 maaş artışı.  Çiftçinin ürettiği ürünlerin taban fiyatlarında 1 senede yüzde 80, yüzde 100, yüzde 140 artış.  Nereden bulundu bu kaynak ? Borçla, zamla, vergiyle, devlet kuruluşlarını satarak değil… Denk Bütçe ile dış güçlerin borç faizi haracı kesildi. Havuz Sistemi ile rantiyenin haracı kesildi. Zarar eden KİT’ler Milli Görüş gelince kara geçti.  Ve bu elde edilen kaynak yandaşa-partiliye-akrabaya değil, tüm millete aktarıldı. Alım gücü artan halk esnafa gitti, satış yapmaya başlayan esnaf üreticiye sipariş verdi, üretici üretmeye başladı, üretince ham maddeciye, tedarikçiye sipariş verdi.  Böylece ekonominin çarkları dönmeye başladı ve bütün toplumun refahı arttı…
“En büyük bolluk ve bereket dönemi yaşandı”

Cumhuriyet tarihinin en büyük bolluk ve bereket dönemi yaşandı… “Erbakan demek, Bereket demek” gerçeği apaçık ortaya çıktı… Sadece 54. Hükümet mi? Hayır… İşte MSP döneminde gerçekleştirilen “Ağır Sanayi Hamlesi” … 1974’ün Diyarbakır’ında TEMSAN Fabrikası, bugünün Diyarbakır’ında 100 bin insanın çalışacağı fabrika kurmakla eşdeğer bir hamle!  1974’ün Gerede’sinde GERKONSAN fabrikası.
Gerede’nin o günkü nüfusu 60 bin iken, 5 bin insana istihdam sağlayan bir tesis. Bütün bir Gerede halkının yarısı geçimini sadece bu tesisle temin edebiliyor! Bunlar Cumhuriyet Tarihi’nin en büyük “hakiki” kalkınma hamlesinden sadece iki örnektir. Bunlar gibi 70’den fazla fabrika Türkiye’nin dört bir yanında hizmete sokuldu. Milyonlarca insan sosyal yardımla, belediyenin erzak torbalarıyla değil, kimseye el açmadan alnının teriyle rızkını temin edeceği imkana kavuştu.
“Biz boşuna demiyoruz “Erbakan demek bereket demek” diye”
54. Hükümet Dönemi’nde 11 aylık sürede, içeriden ve dışarıdan her türlü baskıya, engele rağmen, gece-gündüz medya bombardımanına rağmen, neredeyse ayda 2 tane gensoruya rağmen, koalisyon hükümeti olmasına rağmen, Hem dünya Siyonizm’i ile, dış güçlerle mücadele (İslam Birliği’nin ilk adımı olan D-8’in kurulması, Dış Güçlerin haksız İran ve Irak ambargolarının delinmesi. Çekiç Gücün kovulması) Hem bütün bu mücadelenin yasalar ve hukuk çerçevesinde yapılıp, bir kişinin dahi burnunun kanamaması.  Hem bir yandan en kısa sürede rekor maaş zamlarıyla milletin yüzünün güldürülmesi hem de bu kadar hizmetin ve başarının karşılığında, 28 Şubat’ta kendisine en büyük haksızlıklar yapılırken, “milletime bir şey olmasın yeter, biz önemli değiliz” diyecek büyüklüğü göstermesi.  Bütün bunlar anlayabilenler, görebilenler için ne büyük derslerdir…
“Şefkatin Lideri”

Sene 1996… 54. Hükümet Dönemi… Erbakan Hocamız Başbakan…
Aşırı sol görüşlü mahkumlar cezaevinde açlık grevi yapıyorlar. Adalet Bakanlığından cezaevindeki şartların iyileştirilmesini talep ediyorlar. Açlık grevi nedeniyle pek çoğu komalık hale gelmiş, perişan durumdalar. Haber Erbakan Hocamıza ulaşınca, “Bu gece mübarek Kadir Gecesidir, Kadir Gecesinin hürmetine taleplerini kabul ediyoruz” diyor ve o sol görüşlü mahkumların hayatını kurtarmış oluyor.
Çünkü Erbakan demek; Tüm mahlukata şefkat demektir, 7 milyar insanın kurtuluşu demektir!
“Büyük insan Erbakan”

Neden büyük insan? Makam-mevki-şan-şöhretten dolayı değil… Affedici olduğu için …Hayatı boyunca en ağır saldırılara, hakaretlere, en haksız eleştirilere maruz kalmasına rağmen, bir kişiye dahi tazminat davası açmamış bir lider … Büyüklük makam-mevkiiyle değil, haklı olduğu halde affetmekle olur…
“Erbakan demek önce millet demektir”
İşte yine Başbakan olduğu dönemden bir muazzam örnek… 54. Hükümet’in daha ilk günlerinde Başbakan Erbakan Hocamız işçi-memur-emekliye vermek istediği maaş zamlarını ifade edince, iktidar ortağı Sayın Tansu Çiller Hanım; “Hocam çok iyi diyorsunuz da nereden bulacağız bu parayı?” deyince; Erbakan Hocamız cevaben; “Önce vereceğiz, sonra bulacağız” diyor. Ne demek bunun manası? Gerekirse ceketimizi satıp, bu millete bu kaynağı vereceğiz! Allah ona gani gani rahmet etsin. Onu cennetinde Peygamberimiz SAV’e komşu eylesin. Bizlere ona layık dava erleri olmayı nasip etsin ve bizleri onunla cennetinde buluştursun.   Merhum Erbakan Hocamızın Başbakanlığından sonra gelen Hükümetler, maalesef ki O’nun bu anlayışını ve uygulamalarını sürdürmediler. Erbakanca bir duruş sergilemediler… Üretmek yerine, ithal ettiler.  Milli kaynaklar oluşturmak yerine, borç aldılar- zam yaptılar- vergileri artırdılar, yeni vergiler icad ettiler- devlet kuruluşlarını satıp yok ettiler.  Millete bolluk-bereket-refah sağlamak yerine, milleti banka kredilerine, kredi kartı borçlarına mahkum ettiler.
- İstihdamı artırmak yerine, milyonlarca diplomalı işsiz ürettiler.  Fabrika kurmak yerine, AVM ve Rezidans inşa ettiler.
“Bu haksız düzeni değiştirecek tek parti Yeniden Refah’tır”
Bu aziz milletin her bir ferdini Erbakan Hocamız gibi ayrım gözetmeksizin kucaklamak yerine, milleti kutuplaştırdılar ve gerdiler. Erbakan Hocamızın yaptığı gibi ehliyet-liyakat ve adalete önem vermek yerine, adam kayırmayı – adamına göre muameleyi hakim kıldılar.  Kamuda israf ve savurganlık aldı başını gitti. Ve maalesef ki ülkemizi, bugün içinde bulunduğumuz noktaya taşıdılar... Bu tabloyu değiştirmek elbette mümkündür. Bu ülkeyi yeniden ayağa kaldırmak, adaleti yeniden tesis etmek, bereket tohumlarını yeniden filizlendirmek mümkündür. Biz, bunu en zor şartlar altında defalarca başaran Erbakan Hoca’mızın dava erleriyiz. Biz, O’nun yürüdüğü yolda yürüyen, O’nun emanetini taşıyan Milli Görüşçüleriz. Biz, Irkçı Emperyalizmin ülkemizi borca-faize-işsizliğe-açlığa-adaletsizliğe mahkum eden düzenine karşı çıkan ve bu haksız düzeni değiştirecek tek parti olan Yeniden Refah Partisiyiz... Cenabı Allah’ın izniyle ve bu aziz milletin desteğiyle yine geleceğiz ve karanlıklardan aydınlığa yine Milli Görüş’le çıkacağız.

“Yeni, adil, sivil ve milli bir anayasa hazırlansın”
Sayın Cumhurbaşkanı TBMM’de AK Parti Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada haftalardır Türkiye gündemini meşgul eden “FETÖ’nün Siyasi Ayağı” tartışmalarına binaen aynen şu cümleleri söyledi:
“Türkiye'de FETÖ'nün serpilmesinde, büyümesinde, güçlenmesinde herkesin payı olabilir. Ama bu ülkede FETÖ'yü terör örgütü olarak ilân edip ona savaş açan şahsım ve AK Parti'dir. Bu süreçleri iyi bilen birisiyim. FETÖ'nün bu ülkede anlaşamadığı tek lider vardır; O da Erbakan Hocamızdır.”
Sayın Cumhurbaşkanı bu sözleriyle Milli Görüş zihniyetinin, ferasetinin hayatiyetini açıkça ifade etmiş oldu. Eğer Milli Görüş zihniyetiyle hareket edilse, FETÖ hiçbir zaman büyüyemeyecek, güçlenemeyecek, ülkeye ve devlete karşı eylemlerini gerçekleştiremeyecek, böyle olunca da FETÖ ile savaş yapmaya gerek dahi olmayacaktı. Öncelikle şu tarihi gerçekleri ifade etmekte fayda vardır. Bu gerçekleri anlatırken de FETÖ dediğimiz örgütün nasıl meydana çıktığı anlaşılmış olacaktır. Kanun ve yasalarımızdaki hangi açıklardan dolayı milletimizin hangi duygusal yönlerini kullanarak büyümüş ve her yere sızmış bir örgüt olduğu da ortaya çıkacaktır.
“Dinini öğrenme ve yaşama alanı hükümetler tarafından daraltılmıştır”

Yıllarca bu ülkede milletimizin yüzlerce yıl inandığı, yaşadığı ve bir cihan devleti olmasını sağlayan inançları ile uğraşılmış, yok sayılmıştır. İnancından dolayı insanların başını örttüğü başörtüsü ile uğraşılmış, bıraktığı sakalı ile uğraşılmıştır. Bu aziz milletin yüzyıllardır sahip olduğu inançlarına ve inandığı gibi yaşamasına müsaade edilmemiştir. Fikir hürriyeti yok sayılmış, şu konulara inanabilir, fikir beyan edebilir zinhar bu konulara inanamaz fikir beyan edemezsiniz denilerek fikir hürriyeti elinden alınmıştır. Fikir hürriyeti, inanç ve inancını yaşama özgürlüğü yıllardır kanunlarımızca koruma altına alınmamış ve bu temel insani haklar suç sayılmıştır. Milletimizin dini, inancı ve ibadetleri kısıtlanmış, dinini öğrenme ve yaşama alanı Hükümetler tarafından daraltılmış ve kamusal her alandan bu inanış ve yaşayışları kovulmuş, dışlanmıştır. Ayrıca yıllarca Hak Din nedir, nasıl yaşanır doğru bir biçimde anlatılmamış, öğretilmemiş ve anlatılmasına ve öğretilmesine müsaade edilmemiştir. Böyle olunca Hak Din anlatımı ve öğretimi yeraltına indirilmiş, iş bilir olmayan, Dini alanda en önemli olan icazet kültürü yok sayılarak ehil olmayan ve bir kısmı da art niyetli insan ve grupların eline teslim edilmiştir.
“Üzerinde toplumca uzlaşılmış bir anayasamız yok”

Durum bu hale gelince ve kontrol dışı, istikameti bozuk olan her türlü grup Hak Din anlatımı ve öğretimi alanında kendilerine açılan bu yeraltı alanlarında çoğalmış, İslam’ın içinde ve emirlerinde olmayan onlarca öğreti yıllarca gerçek İslam’dan mahrum bırakılmış saf, masum ve mazlum milletimizin beyinlerine zerk edilmiştir. Ayrıca İslami eğitimde ehil olan insan ve grupların çalışmaları ve önü bu yapılar eliyle kesilmiştir. Gerçek yer değiştirmiş, Hak Din İslam emirleri değil, hurafeler anlatılır, kabul edilir olmuştur. Akıllar kiraya verilmiş, başkalarının akıllarıyla yaşanır olmuştur.
Yukarıda bahsettiğimiz yanlış uygulamalardan dolayı, FETÖ büyük ölçüde beslenmiştir. Böyle bir yapılanmadan da bozgunculuk çıktı. Böyle bir yapıdan terör çıktı. Böyle bir yapı eliyle hurafeler ve çarpık bir din anlayışı gerçek İslam zannedildi. Böyle bir yapı eliyle, “dinler arası diyalog” gibi kılıflar altında Hak Din İslam bozulmaya çalışıldı. Bu durumun düzeltilememesinin yegâne sebebi kuralların ülkesi değil, kralların ülkesi oluşumuzdur. Adil, insan hak ve hürriyetlerine saygılı, çağı yakalayabilmiş Adil bir anayasamızın, üzerinde toplumca uzlaşılmış bir anayasamızın olmayışıdır.
“Erbakan Hocamız birçok gerçeği görmüştü”

Her inanç sahibinin inancını yaşayabilmesine ve fikir hürriyetine olanak sağlayacak bir anayasa derhal yürürlüğe konulmalıdır. İnsanın, insanca yaşayabildiği, fikri hür vicdanı hür insanların olduğu hakça bir Anayasamızın olması kaçınılmazdır. Sayın Cumhurbaşkanı’nın sözlerine dönecek olursak; evet çok sayıda bürokrat ve siyasinin FETÖ denilen bu yapının büyümesinde, palazlanmasında ve hatta ülke insanına ve devlete darbe yapmasına katkısı vardır, katkıları olmuştur. Rahmetli Erbakan Hocamızdan başka neredeyse her siyasetçinin, her bürokrat ve yazar çizerin bu gruba desteği artık biliniyor. Ve itiraf ediliyor. Devletin her kurumuna, her siyasi yapıyla, her alanla alakalı ilişkiler ve durumlar tek tek ortaya dökülüyor. Hal böyle iken kökü dışarıda, dalı burada olan bu yapı hakkında ülkenin siyasi, bürokrat ve münevverlerinin ortaklaşa söyledikleri bu durum önemlidir. Ancak bundan daha önemli olan bir durum daha vardır ki, bu itirafları ve Hakkı teslim edenlerin söylemediği şu durumdur:
O da inanç ve fikir özgürlüğünü koruyan hakkı üstün tutan, adil, milli ve sivil bir anayasadır. Rahmetli Erbakan Hocamız birçok gerçeği gördüğü için yıllardır her ortamda söylüyor ve millet adına talepte bulunuyordu.
“Maddi ve manevi kalkınma hamlelerini en hızlı şekilde gerçekleştirilmeli”

Rahmetli Erbakan Hocamızın 42 yıllık siyasi hayatının yarısında siyasi yasaklı kalması, kurduğu beş partinin dördünün haksızca kapatılması bunun en büyük delilidir. Sayın Cumhurbaşkanı’nın, bürokrat, yazar ve gazetecilerin bu itiraflarından sonra yapılması gereken, derhal yeni, milli, sivil ve en önemlisi “hakkı üstün tutan” bir Anayasa oluşturulmasıdır. Adı ne olursa olsun terör örgütlerinden kurtulmanın yolu maddi ve manevi kalkınma hamlelerini en hızlı şekilde gerçekleştirmektir. Adil, hakkı üstün tutan bir anayasanın yürürlüğe girmesidir. Bunun gerçekleştirilmesinin yolu da Milli Görüş’ten geçer. Milli Görüş Gömleğinin çıkartılmasının neticelerini hem hükümet, hem de aziz milletimiz 15 Temmuz Darbe girişimi ile açıkça görmüştür. Hükümetin derhal yapması gereken şey ise yeni; adil, milli ve sivil bir anayasa yapmak ve tüm devlet yapılanmasını ve kadrolarını millileştirmek olmalıdır. Tarih sürecinde kendi milli yapılarını, inşa ve muhafaza eden, milletler ve devletler ayakta kalabilmişlerdir.”