Tahsin ÖTGÜÇ

SU-İ ZAN VE GIYBET MANEVİ BİR HASTALIKTIR

Tahsin ÖTGÜÇ

Dünyasını ve ahiretini huzurlu hale getirmek için nimetlerle donatılan insanoğlu, yaratılış gayesine uygun yaşam biçimini sürdürmesi önem arz etmektedir. Zira dünyaya geliş gayesi Allah’ın dediklerini yapmayı terk ettiği zaman, birey olarak sıkıntı başlayacaktır. Allah’ın özellikle Müslüman kullarından istediği toplumun manevi yapısını bozan su-i zan ve gıybetten kaçınmaktır. Su-i zan; Aslında yapılmayan bir şeyi olmuş gibi gösterilerek kişiyi itham altına almaktır. Gıybet ise; Kişi duyduğu zaman hoşlanmadığı bir tarzda onu anmaktır. Bunların her ikisi de büyük günahlardandır. Toplumda bireyler arasında güven duygusunu zedeler. Kırgınlığın ve dargınlığın çoğalmasına vesile olur. Genel olarak kargaşalık meydana getirir.

 

Bu hususta Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerini arkadan çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah’ın azabından ve gazabından korunun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir. Çok merhamet edendir.”Hucurat,12.

Ayette gıybet etmenin, arkadan çekiştirmenin, ölü insan eti yemek kadar kötü ve çirkin olduğu vurgulanmıştır. Diğer taraftan su-i zannın da günah olduğu, Allahın hoşlanmadığı bir davranış olduğu bu sebeple ondan da kaçınmanın gereği beyan edilmiştir. Bu gün yaşadığımız toplum içersinde hayat sürdüren bireyler arasında bilerek ya da bilmeyerek gıybet dediğimiz arkadan çekiştirme, kişinin yüzüne konuşamadığımızı arkadan konuşmak suretiyle bu manevi hastalığın yaygınlaşmasına vesile olunmaktadır.

 

Aynı zamanda su-i zan da, toplumdaki bireyler arasında yaygın halde varlığını sürdürmektedir. Şöyle ki: Kişi gerçekten aklımızdan geçen bir şeyi yapmamıştır. Biz onun için falancı bunu yapmıştır veya yapar diyerek kişiyi töhmet altında bırakırız. Bu hareket gerçek dışı afakî bir tutumdur. Toplumdaki bireylerin rahatsız olmasına ve güven duygusunun zedelenmesine vesile olur. Bunun için görmeden bilgi sahibi olmadan kişiler hakkında ileri geri konuşmaktan kaçınmalıyız. Bunun yararı da yoktur.

Peygamber efendimiz bir hadislerinde: “Bir kimse Müslüman kardeşinin ırz ve şerefini, gıybet edene karşı müdafaa ederse, Allah kıyamet günün de o kimseyi cehennemden uzaklaştırır,” buyurmuşlardır. Riyazüsalihin. Demek ki gıybette zarar, ona mani olmaa yarar vardır. Müslüman zararlı işlerle değil, yararlı işlerle meşgul olmaya devam etmelidir.

 

Toplumu meydana getiren bireylerin huzur ve mutluluğunu sağlamak ve devamlı kılmak için objektif hareket sergilemeliyiz. Afakî sözlerden, bireyleri rahatsız eden, güvensiz kılan davranışları terk etmeliyiz. Bilimsel ve hoş görüye dayalı hayat tablosunu oluşturarak yaşama devam etmeliyiz. Yüce Rabbimiz Kur’an’ında bu hususta şöyle buyurmaktadır. Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” Hucurat, 6. Bizler Müslüman birey olarak hayatımızın her safhasında söylem ve eylemlerimize dikkat etmeliyiz. Yaşadığımız süreçte etrafımızdakilere daima güven verir olmaya devam etmeliyiz.  Çamur at, izi kalır düşüncesiyle insanların haysiyet ve şereflerini rencide edici söylem ve eylemde bulunmak haramdır. Yalana dayalı haber üretmek te aynı cümledendir. Ayrıca bu durum, meslek açısından bakıldığında etik değildir. Bu manevi hastalıktan kurtulmanın yolu, bilimselliğe dönmek ve üretken olabilmektir. Çalışmadan birilerini karalayarak kazanç yolunu seçmek, insani ve İslami değildir.

 

                                                          Tahsin ÖTGÜÇ- Emekli Müftü

Yazarın Diğer Yazıları