Tahsin ÖTGÜÇ

KUL VE KAMU HUKUKU

Tahsin ÖTGÜÇ

             Köy ve kentlerde birlikte hayatlarını idame ettiren insanoğlu, huzur ve mutlu ortamı oluşturması için karşılıklı bir takım haklara saygı göstermesi gerekir. Bu hakların başında yaşama hakkı gelmektedir. İnsana hayat hakkını veren Allah’tır. Hiçbir insanı, bir diğerinin hayatına zarar vermesi, yarına güvenle bakmasına engel olması, hor hakir görmesi ve rencide edici davranış sergilemesini helal görmez. Nitekim peygamberimiz (sav) efendimiz “İslam’da başkalarına zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur” buyurmuştur. İbni Mace, Ahkam,17. İslam’da, Müslüman olsun, olmasın zarar değil, faydalı olmak, yaraya merhem olmak vardır. Bu bakımdan karşımızdaki insana, hoşlanmayacağı tarzda söylem ve davranışta bulunmak kul hakkına girer. İki kişi arasında adaletli davranmamak, alacaklıya alacağını vermemek, objektif davranmamak, yalan söyleyerek kişiyi aldatmak vb. bu cümledendir.

           

        Peygamberimiz (sav) efendimiz bir hadisinde şöyle buyurmuştur.” Kimin üzerinde kardeşine karşı ırz veya başka bir şey sebebiyle hak varsa, dinar ve dirhemin bulunmadığı hesap günü gelmeden helalleşsin. Aksi takdirde o gün, salih bir ameli varsa, o zulmün ( yaptığı haksızlık ölçüsünde) nispetinde kendinden alınır. Eğer hasenatı yoksa hak sahibinin günahlarından alınıp haksızlık eden kimseye yüklenir. Buhari Mezalim,10. Kul hakları dışında büyük günahlar için tövbe-i istiğfar ederek günah ve hatalardan kurtulma imkânımız olduğu halde, üzerimizde varsa insan haklarından kendimizi arındırmak, ancak hak sahibine hakkını vermekle mümkündür. Zira Allah, kul hakkına karışmıyor. Bunun için dikkatli olmak gerekir. Bu yalan dünyada yaşarken ahiretimize zarar verecek söylem ve davranışlardan kaçınmak lazım gelir.. 

          

        Yüce Mevla Kur’an’ında şöyle buyurmuştur.” Kim emanete hıyanet ederse, kıyamet günü, hıyanet ettiği şeyle birlikte gelir. Sonra da hiçbir haksızlığa uğratılmaksızın her kese kazandığının karşılığı tamamen verilir”. Ali İmran, 161. Elimizde olan maddi ve manevi her imkân birer emanettir. Hakkını vermemiz gerekir. Gücümüz ve yetkimiz nispetinde insanları mutlu kılmak önem arz etmektedir. Peygamberimiz (sav) efendimiz, bir hadisinde; “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir. Mümin de insanların can ve mallarını kendisine karşı emniyette buldukları kimsedir”, buyurmuştur. Titmizi, İman, 12. Müslüman, her zaman hakkın, sulhun ve barışın temsilcisi olmalıdır. Duygusu, düşüncesi neyse, söylemi ve eylemi aynı olmalıdır. 

         

       Kamu hakkı; genelde devlet malı ve halkın birlikte kullandığı ortak alanlar, bu kapsamda değerlendirilebilir. Resmi binalar, yollar, çeşmeler, okullar, hastanenler, belediye ve devlet vasıtaları, aydınlatma araçları ve halkın istifade ettiği her şey kamu malıdır. Bunları koruyup kollamak insanlık görevidir. Zarar vermek, kullanılamaz hale getirmek, yakmak, yıkmak kamu hakkına girer. Kamu hakkı, kul hakkından daha tehlikelidir. Zira kul hakkında hak sahibi bellidir. Hak sahibine hakkı verilince sorun kalmaz. Ancak kamu hakkında durum böyle değildir. Kamu malında herkesin hakkı vardır. Onların her biriyle helalleşmek gerekmektedir. Bu da mümkün görünmemektedir.. Bu bakımdan dikkatli olmak gerekir. Kul ve kamu haklarına saygılı olmak büyük önem arz etmektedir. Peygamberimiz (sav) efendimiz Müslümanı tarif ederken;” Müslüman elinden ve dilinden Müslümanların zarar görmediği insandır” buyuruyor. Riyazüssalihin. Durum böyle iken, nasıl olur da bir Müslüman kul ve kamu hukukunu ihlal edebilir. Düşünmez mi ki, söylem ve davranışlarımızın dünyevi sorumluluğu olduğu gibi, uhrevi mesuliyeti de vardır.”

 

               Cenab-ı Hak Kur’an’ı Kerimde şöyle buyurmuştur.” Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.” Zilzal, 7-8 . Ayetlerden anlıyoruz ki, bu dünyada yaptıklarımızın karşılığını müspet yâda menfi olarak göreceğiz. Bizler şerri değil, hayrı tercih edelim inşallah. Çünkü hayrın karşılığında mükâfat vardır. Şerde ise, ilahi ceza. Bizler dünyamızı da ahiretimizi de mutlu kılma adına Kur’an ve sünnetin gölgesinde yaşantımızı sürdürelim. Kendimize yapılmasını istemediğimizi, diğerlerine reva görmeyelim. Kamu hukukuna da kul hukukuna da saygı gösterelim. Bilelim ki, saygı, sevgi, hoşgörü, huzur ve mutluluğu doğurur. Toplum olarak hepimizin arzu ve isteği bu olsa gerek. 

 

                                                                                                     Tahsin Ötgüç 

Emekli Müftü

Yazarın Diğer Yazıları