AK Parti, Şubat Ayı Genişletilmiş Başkanlar Toplantısını yaptı.
Teşkilat, bu toplantıyla birlikte muhtemelen 16 Nisan’da yapılacak olan referandum için çalışmaların da startını vermiş oldu.
Parti adına şimdiden bu çalışmaların hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz.
Toplantıda AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, referandumda Bartın’da çıkacak “Evet” oylarının yüzde hedefini de belirledi.
“Yüzde 80 Bartın’dan evet çıkmalı” dedi.
Teşkilattan da bu hedef doğrultusunda çalışmalarını istedi.
Peki böyle bir şey mümkün mü?
Hemen 2015’te yapılan 1 Kasım seçimlerini hatırlayalım.
AK Parti bu seçimde Bartın’dan yüzde 53 oranında oy aldı.
Hiçbir fire verilmediği düşünüldüğünde yüzde 53 cepte diyelim.
AK Parti, referanduma MHP ile birlikte gidiyor.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de partisinin yürüteceği “Evet” kampanyasının startını hafta sonu Konya’dan verdi.
MHP’nin 1 Kasım’da Bartın’dan aldığı oy oranı da yüzde 10.
Bu oranı da hiç fire vermeden yüzde 53’ün üstüne eklendiğimizde tablo yüzde 63 yapıyor.
1 Kasım’da Saadet Partisi Bartın’dan yüzde 2 oranında oy almış.
Ancak Parti Genel Başkanı Temel Karamanoğlu, bu referandumda partisinin “Hayır” diyeceğini çoktan açıkladı.
Tabanda bu konuda hadi yüzde 1’lik fire olsun diyelim. Etti mi size yüzde 64.
CHP’nin 1 Kasım’da Bartın’daki oy oranı da yüzde 30.
“CHP tabanından fire olur mu?” derseniz pek sanmam.
Çünkü CHP seçmeni bir noktada kemikleşmiş seçmendir.
Kolay kolay öyle fikrini değiştirmez.
CHP’nin genel seçimlerde Bartın’dan aldığı oy oranlarının birbirine yakınlığı da zaten bunu gösteriyor.
AK Parti ve MHP’nin hiç firesiz oy oranları hesaplandığında ve bunun üzerine de kararsızların oylarının “Evet”e dönme ihtimali konulduğunda bu referandumdan anayasa değişikliğine “Evet” çıkmasının en iyi ihtimali yüzde 65 gibi duruyor.
Yani yüzde 80 hedefi biraz uzak bir ihtimal gibi.
Tabi bu sandık.
Ne olacağı belli olmaz.
Netice de kararı millet verecek.
…………..
Yılmaz Tunç aynı toplantıda anayasa değişikliği teklifi içerisinde yer alan maddelerle de ilgili açıklamada bulundu.
Kendisi bir hukukçu.
Ve bu anayasa değişikliği sürecinde teklifin hazırlanmasından komisyon görüşmelerine kadar bu bir fiil aktif bir şekilde yer aldı.
Aynı zamanda Meclisteki Genel Kurul görüşmelerine de eksiksiz katıldı.
Yani aslında kendisi hem konunun uzmanı hem de teklif maddeleri üzerinde inanılmaz bir hakimiyete sahip.
Bu AK Parti Bartın Teşkilatı için tam bir avantaj.
Çünkü muhalefet sahalara “Hayır” kampanyası için indiğinde ve maddeler üzerinde eleştiri yaptığında bunu akılcı ve rasyonel bir şekilde çürütebilecek bilgi birikimi olan bir vekile sahip.
Eminim teşkilat bu avantajı en iyi şekilde kullanacaktır.
Ben bir hukukçu değilim.
Teknik olarak ta bir hukukçu gibi konuyu en iyi ince ayrıntısına kadar da bilemem.
Ancak yine de teklifte kafama takılan bir takım sorular var.
18 yaşındaki bir gencin milletvekili seçilebilecek olması bu sorulardan sadece biri.
AK Parti’nin bu konudaki temel çıkış noktası “18 yaşındaki bir genç eğer seçme hakkına sahip olabiliyorsa neden seçilme hakkına da sahip olamasın.”
Bu konuda partinin düşüncesine katılmamak mümkün değil.
Demokrasi ve temel haklar açısından düşünüldüğünde 18 yaşındaki bir genç bu hakka sahip olmalı.
Ama herkes bilir ki siyaset hem tecrübe, hem bilgi birikimi hem de birazcık para ister.
Aslında bir hayli para ister.
Çünkü bugün Bartın gibi küçük bir ilde bile bir milletvekili seçimine girebilmek için parti desteği hariç en az 500 bin TL paranız olması gerekiyor.
“80 milyonluk Türkiye’de bu paraya sahip kaç tane 18 yaşında genç var” derseniz bunun oranı yüzde 1’i bile bulmaz.
Bu paraya sahip gencinde seçimlere baba parasıyla gireceği aşikar.
Daha 18 yaşında üniversite eğitimini bile tamamlayamayan bir gencin o kadar kazanımı da olmaz herhalde.
Ayrıca bu durum siyaset açısından olması gereken tecrübe ve bilgi birikimi eksikliğini da bence gözler önüne seriyor.
Kaldı ki bir ailenin sorumluluğunu üstlenemeyeceğini düşündüğümüz için gençlerin erken evlenmemesi gerektiğini düşündüğümüz ve tartıştığımız bir zamanda bir ülkenin sorumluluğunu kaldırıp kaldıramayacağı da iyi düşünülmesi gereken bir konu.
Türkiye Büyük Millet Meclisine seçilen her vekil aynı zamanda bu ülkedeki 80 milyon insanın sorumluluğunu da üstüne alıyor.
Tabi ki Meclisimizde Milletvekilimizin dediği gibi gençler olsun.
Gençlerimiz de bu ülkenin yönetiminde söz sahibi olsun.
Siyaset onlar sayesinde aktifleşsin ve dinamikleşsin.
Bunu en çok arzulayanlardan biri de benimdir.
Ama ben yine de 18 yaşın seçilebilme açısında yeterli olmadığı kanaatindeyim.
……………..
Aklımdaki diğer sorulardan bir tanesi de Meclisteki milletvekili sayısının 600’e çıkarılacak olması.
Yine Sayın Vekilimizin dediği gibi bende demokraside çok sesliliğin olmasından yanayım.
Çünkü çok sesliliğin olmadığı yerde demokrasiden söz edilemez.
Ayrıca ülkemizde artık çoğunlukçu demokrasi yerine çoğulcu demokrasinin tamamen yerleşmesi gerekiyor.
Ancak şöyle bir gerçek var.
Daha 550 milletvekilimiz Mecliste farklı düşüncelerde veya farklı siyasi partilerin mensupları olsalar bile siyasetin bir gereği olan saygı çerçevesinde savundukları düşünceleri açıklamayı beceremiyorlar ki.
Bunu da çok yakın bir zamanda anayasa değişikliği Genel Kurul görüşmelerinde gördük.
“Beni şu veya bu ısırdı” tartışmaları bizim Meclisimizde yaşandı.
Bunun üzerine Meclise köpeğiyle gelenler mi dersin…
Kendini kürsüye zincirleyenler mi dersin…
Saç başa, baş başa, yumruk yumruğa kavga edenler mi dersin…
Bence önemli olan milletin sayıca fazla temsil edilmesi değil.
Milletin, Türk milletinin edebine, adabına ve görgüsüne layık bir şekilde temsil edilmesi.
Ayrıca 550 milletvekiline eklenecek bir 50 milletvekilinin hazineye getireceği ek yükü de bir düşünmek lazım.
Çünkü bugün bir milletvekili 17 bin TL eski parayla 17 milyar maaş alıyor.
Üstelik yaptıkları telefon konuşmaları, gönderdikleri mesajlar ve tebriklerin faturası da trilyonları bulabiliyor.
…………
Bu anayasa değişikliğinde aklımda soruya neden olan bir diğer konu cumhurbaşkanının partisiyle ilişiğinin kesilmeyecek olması.
Cumhurbaşkanı bu ülkede yaşayan 80 milyon kişinin başı.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, anayasanın şuan ki haliyle tarafsız bir konumda bulunuyor.
Bu anayasa değişikliği şayet referandumdan geçerse mensup olduğu partisiyle ilişiği kesilmemiş olacak.
Ben Sayın Cumhurbaşkanımızın partisiyle ilişiği kesilmese bile bu ülkedeki 80 milyon kişiyi o partiye oy versin ya da vermesin kucaklayacağını ve tarafsızlığını anayasa da olmasa bile koruyacağını düşünüyorum.
Benim aklıma takılan “Ya sonrası” kısmı.
Kendisinden sonra gelecek cumhurbaşkanı bu konuda aynı şeyi yapabilecek mi?
Neticede bu ülkede sırf o partiye oy çıkmadığı için yolu veya içme suyu yapılmayan köyleri, ödenek aktarılmayan belediyeleri veya illeri hep birlikte gördük.