Bilgehan BULUT

OTUZ YAŞ SENDROMU

Bilgehan BULUT

Çocukluk, ergenlik, gençlik derken bir de bakmışsın yolun yarısına merdiven dayamışsın. Zaman hızla akıp geçmiş, kocaman herif ya da kadın olmuşsun. Artık çocuklar sana abi değil amca demeye başlamış. Otuz demek, gençlik dönemin bitti demek. Artık orta yaşlısındır ve hiçbir zaman bir daha genç olamayacaksındır. Halbuki insan çocukken hiç otuz yaşına basacağına hiç inanmaz.

Ben bu otuz trenine birkaç sene önce bindim. Bu sene de 89’lu arkadaşlar aramıza katılıyor. Onlar için çok üzgünüm ama yapacak bir şey yok. Tecrübeli birisi olarak yeni otuz olacaklara şunu söyleyeyim; “Her yaşın ayrı güzelliği  vardır.” Falan derler. Yalan arkadaşlar. Her yaşın ayrı sendromu vardır ve yaşlanmak çok kötü bir şeydir. Sihirli bir gücüm olsa hiç şüphesiz hemen yaşlanmamı durdururdum. Hatta geri sarabiliyorsam yirmi sekiz yaşıma kadar geri sarıp orada sabitlerdim.

Otuz yaş sendromu, “Eyvah otuz oldum!” Diye panikleme, kendinizle hesaplaşma, ruhsal gelgitlerin ve iç sorgulamaların başladığı kaygı halidir. En çok hissedilense geç kalmışlık hissinden kaynaklanan kaygılardır. Hayata geç kalmışsınızdır ve hayatınızdan memnun değilsinizdir. Artık fazla zamanınız kalmadığını düşünürsünüz ve hızlı kararlar almaya başlarsınız.  Kendinizle hesaplaşırsınız, hayatınızı sorgularsınız. Nerden geldim, nereye gidiyorum? Bu zamana kadar neler yaptım, neler yapmalıydım? Tam anlamıyla yaşayamadığınız gençlik yıllarınız için kendinize kızarsınız ve pişmanlık duyasınız. Keşke bu işte çalışmasaydım, dil öğrenseydim, okusaydım, o teklifi kabul etseydim, onunla evlenmeseydim gibi düşünceler sizi bu sendrom döneminde yer bitirir.

Hayattaki en mantıksız, en sarsıcı ve en yıkıcı kararların alındığı dönem bu sendromun yaşandığı döneme tekabül eder. Bir an önce eksik görülen şeylerin giderilmesi telaşı buna sebeptir. Kişi, bekarsa illa ki evlenmeli, evliyse illa bebek yapmalı, evliliğinde biraz mutsuzsa boşanıp her şeye yeniden başlamalıdır.

Bir de işin fiziksel tarafı var. Saçlarınıza aklar düşer, göz altınızda kırışıklıklar oluşmaya başlar. Metabolizmanız yavaşlar, artık yediklerinizi yakamıyorsunuzdur. Göbüşünüz balkon gibi öne doğru çıkma yapar. Bu olaya bir “Dur!” Demek istersiniz. Doğruca gidip bir spor salonuna senelik kayıt yaptırırsınız ama muhtemelen bir, iki hafta devam edip bırakırsınız.

Önceleri yaşınızı yeni girdiğiniz ortamlarda hiç tereddüt etmeden söyleyebiliyorken artık söyleyemezsiniz. Kadınlar zaten yirmi dokuz yaşında en az bir beş sene kalırlar. Sonrasında her beş senede bir yaş atarlar. Yani bazı kadınlar yirmi dokuz yaşından otuz bir yaşına yaklaşık on senede geçerler. Bekarlarda evlilik kriz haline gelir.  Her bayram, her aile buluşması bir kabusa döner. Herkes ne zaman evleneceğinizi merak ettiği için sizi bir telaş sarar, meraklı gözler peşinizi bırakmaz. “Yavrum, hala mı yok biri hayatında? Ne zaman evleneceksin sen? Bak Ruşen amcanın oğlu Sedat bile evlendi.” Tarzı sorulara ve baskılara bir çok bekar maruz kalır. Bu kimseler etkilide olurlar. Erkekler evlenmeyi ciddi ciddi düşünmeye başlarlar. Kadınlarda evde kaldım paniği başlar. Özgür, ciks yaşayan kadınlar birden terbiyeli, efendi aile kızı moduna girerler.

Bu sendromdan kurtulmanın yolu kendinizi doğrularınızla, yanlışlarınızla, günahlarınızla ve sevaplarınızla sevmek. Bundan sonrasını daha dolu ve daha bilinçli yaşamak. Hayatınızı kafanıza göre dolu dolu yaşarsanız sendroma mendroma girmezsiniz. Kendinize bol bol vakit ayırın, kitap okuyun, seyahat edin, yeni insanlarla, yeni hayatlarla tanışın. Zamanı geri alamazsınız ve geçmişinizi değiştiremezsiniz ama yarınınızı değiştirebilirsiniz.  Zaman akıp gidiyor ve çok kısa bir süre sonra kırk olacaksınız. Unutmayınız ki kırk yaş sendromu çok daha vurucudur. Hele bir de elli yaş sendromu vardır ki aman aman…

Çok karamsar bir yazı oldu. Neden bu kadar karamsar bir yazı oldu anlamadım ama yazıyı bitirirken iyi, motive edeci bir şey söyleyeyim gari;  Otuzlu yaşlar gençlik ile olgunluk arasındaki en güzel yaşlar olması bakımından erkeklerin en karizma, en verimli ve kadınların da en güzel, en anlayışlı olduğu yaşlardır.

Sevdiğim söz: “Bazen düşünüyorum, ne garip mahluklarız? Hepimiz ömrümüzün kısaldığından şikayet ederiz fakat gün denen şeyi bir an evvel ve farkına varmadan harcamak için neler yapmayız?” – Ahmet Hamdi Tanpınar (Saatleri Ayarlama Enstitüsü)

Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.

e-mail: [email protected]

Yazarın Diğer Yazıları