“Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir” diye bir zırva vardır ya rahmetli eleman Herakleitos bu sözünü te M.Ö. 500 yılında söylemiş. Herakleitos şuan bizle beraber bu kadar teknolojinin ve uyaranın olduğu bir dönemde yaşasaydı bu sözünü ne kadar ileri bir versiyona dönüştürürdü bilemiyoruz.
İnsan bu, değişir. Beşikten mezara kadar değişir. Bazen okuduğu kitaptaki bir söz değiştirir, bazen izlediği bir film. Bazen sevdiği bir insanın ölümü değiştirir, bazen seveceği bir insanın doğumu. Bazen bir kızın gülüşü değiştirir, bazen de bir kızın gülmemesi değiştirir.
İyi de insan ne kadar değişir?
Bazen geriye dönüp on beş yaşımda ki halime baktığımda “Hiç değişmemişim” diyorum. Hep o kaybeden aynı çocuk; varoşik, arıza çıkaran, o geri zekalı kuralları çiğnemeyi seven, isyan eden, baş kaldıran, direnişçi, anarşist ama bir o kadar da sevgi dolu, eğlenmeyi seven, hayatı tiye alan, seven, sevilen, içi dışı bir, saf, masum ve temiz…
Bazen de “Çok değişmişim” diyorum. Kırmızı çizgilerim varmış benim. Sonra yumuşamışım, pamuk gibi olmuşum. Asla yapmam dediğim ne varsa hepsini yapmışım. Hayat dövmüş beni, o ufacık çocuğa orantısız güç kullanmış. Bütün kırmızı çizgilerimi otobana çevirmiş.
İnsan bu kadar değişir mi, böyle baştan aşağı bir değişim mümkün mü?
Yok, değil!
İnsan değişmez. Öz aynıdır, yürek aynı yürektir, beyin aynı beyindir. Sadece değişmiş gibi yapar. Kuralına göre oynar oyunu. İnsan yedisinde neyse yetmişinde odur.
Sevdiğim hikaye:
Ah Tahir ahhhh!
Derslerine çalışmayan, tembel, kavgacı bir çocuktu Tahir. Arkadaşlarıyla da geçinemiyor, sürekli sorun çıkarıyor, ceza alıyordu. Herkes uzak duruyordu ondan, arkadaşları onunla oynamıyor, öğretmeni, ‘Beni delirtiyorsun’ diye hep kızıyordu Tahir'e. Ailesi, şikayet için sürekli okula çağrılıyordu.
Bir gün Tahir'in annesi yine okula geldi, öğretmeni ile görüştü. Öğretmen dürüstçe, ‘Bakın’ dedi, ‘Ne yazık ki çocuğunuz, ders dinlemiyor, sınıfın işleyişini bozuyor ve ödevlerini de yapmıyor. Üstelik sürekli kavga çıkarıp çevresindekilere zarar veriyor. Notları hep zayıf, son derece de saygısız. Üzülerek söylüyorum ki hayatımda onun kadar tembel bir öğrenci görmedim’ dedi.
Annesinin söyleyecek bir şeyi kalmamıştı, Tahir'i okuldan aldı ve Kayseri'ye taşındılar.
Aradan 25 yıl geçti, Tahir büyüdü. Bu arada Tahir’in öğretmeni de Kayseri'ye tayin olmuştu. Bir gün öğretmen ağır bir beyin kanaması geçirdi. Acilen ameliyat olması gerekiyordu. Bu zor bir ameliyattı ve Kayseri'de ameliyatı yapabilecek tek bir cerrah vardı ve herkes ona hayrandı. Öğretmen, ameliyat oldu. Gözünü açtığında, yakışıklı ve kendinden son derece emin cerrah ona gülümsüyordu. Öğretmen teşekkür etmek için ağzını açtığı sırada suratı morarmaya başladı, nefes alış-verişi hızlandı. Bir şey söylemek için elini kaldırdı ama söyleyemeden, o anda can verdi.
Ve o cerrah da kimdi biliyor musunuz?
Cerrahın Tahir çıkacağını sandınız değil mi?
Tabi ki o değildi…
Ameliyat son derece başarılı geçmişti ve Cerrah şok içindeydi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken bir de baktık ki, o da ne? Odaları temizleyen hademe Tahir, solunum cihazının fişini çekip elektrik süpürgesini takmıştı!
Tabi siz hikayenin sonunu böyle beklemiyordunuz, cerrahın bizim Tahir çıkacağını sanıyordunuz… Yapmayın Allah aşkına, filmlerde olabilir böyle belki, masallarda ya da rüyalarda ama gerçek hayatta asla. Ha baştan sorunlu kişi sonra sorumlu kişiye dönüşürse ne ala. Yoksa bu tembellikle, isteksizlik ve de agresiflikle doktor olmak, başarılı olmak nerde…
Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine veya instagram hesabına yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.
e-mail: [email protected]
İnstagram: b.bulut09