Tunç 'İstinaf mahkemelerinde iş yükündeki artışın farkındayız'
Yargıtay'da düzenlenen 'Uluslararası Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet İlkeleri ile Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Yargıtay'ın Hukuki Çerçevesi Sempozyumu'nda konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 'Adli yargıda 18 bölgede kurulan 15 bölgede faal 440 daire idari yargıda 9 bölge 85 daire olarak faaliyet gösteren istinaf mahkemelerindeki iş yükündeki artışın farkındayız. Bunun çözümü de istinaf daire sayılarıyla hakim ve savcı sayısını arttırmak olacaktır. Böylece vatandaşlarımızın istinaftaki gecikme nedeniyle oluşan mağduriyetini önlemek ve süratle gidermek için gerekli adımları atacağız' dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından verilen görevle kabinede yer alan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bakan olarak ilk ziyaretini memleketi Bartın’a yaptıktan sonra Ankara’daki yoğun programına geri döndü. Bakan Tunç bu kapsamda Yargıtay ile Avrupa Birliği arasında hazırlanan Yargıtay’ın Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Projesi kapsamında düzenlenen "Uluslararası Temyiz Mahkemelerinde Mükemmeliyet İlkeleri ile Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Yargıtay'ın Hukuki Çerçevesi Sempozyumu”na katıldı. Yargıtay Başkanı Mehmet Akarca, Danıştay Başkanı Zeki Yiğit, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Hakimler ve Savcılar Kurulu ile yüksek yargı üyeleri, Avrupa Konseyi Ankara Program Ofisi Başkanı William Massolin’in de olduğu sempozyumda Yılmaz Tunç şöyle Cumhuriyetin ikinci yüzyılının, dünyada "Türkiye Yüzyılı olması" hedefi için çok çalışacaklarını ifade etti.
“Adaletin güçlü olduğu yerde insan güçlüdür”
Son 21 yılda temel hak ve özgürlükleri güçlendiren, hukuk devleti ilkesini tahkim eden anayasal ve yasal sessiz devrim denilebilecek çok önemli reformlara sahip olduğunu kaydeden Yılmaz Tunç, şunları söyledi:
“Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ikinci yüzyılında tüm alanlarda olduğu gibi adalet alanında da gerçekleştireceğimiz çalışmalarla Türkiye Yüzyılını aynı zamanda adaletin yüzyılı, haklının yüzyılı yapma yolunda büyük bir gayret göstereceğiz. Adalet mülkün ve meşruiyetin temeli, hukuk devletlerini kuşatan adalet devletlerin varlık sebebi, devleti ayakta tutan ana sütundur. Adaletin güçlü olduğu yerde insan güçlüdür. Aile güçlüdür, toplum güçlüdür ve dolayısıyla devlet güçlüdür. Adalet toplumu oluşturan tüm fertlerin güven içinde yaşamasının teminatı, toplumların huzur kaynağıdır. Temel hak ve özgürlüklerin en temel koruma mekanizması olan yargı erkinin bağımsız ve tarafsız olması tüm vatandaşlarımız ve uluslararası kamuoyuna hukuk güvencesi sunması, her türlü tüm süreçlerim demokratik usullerle işlemesi vatandaşlarımızın ihtiyaçlarına hızlı ve adil bir şekilde cevap verebilen bir yapıda olması hukuk için esastır.
“Anayasal ve yasal sessiz devrim diyebileceğimiz reformlar yaptık”
Millet adına adaleti sağlamakla görevli olan yargı teşkilatımızın her bir ferdi maddi gerçeğin peşinde çileli ve kutsal bir yürüyüş yapmaktadır. Yargıya hakkını teslim etmek için bir ömür boyu devam eden bu zorlu sınavda tüm yargı mensuplarımıza başarılar ve kolaylıklar diliyorum. Ülkemiz son 21 yılda temel hak ve özgürlükleri güçlendiren, hukuk devleti ilkesini tahkim eden anayasal ve yasal sessiz devrim diyebileceğimiz çok önemli reformlara sahip oldu. Son yıllarda eskiyen kanunlarımızın tamamını yenilerek çağımızın ihtiyaçlarına uyarladık. Adli teşkilatımızın fiziki kapasitesini güçlendirdik. Bileşim teknolojilerini yargının hizmetine sunduk. Ceza ve hukuk alanında alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin devreye aldık. Yargının insan kaynağını iki katından fazla arttırarak bu alandaki kapasiteyi de güçlendirdik. Tüm bu iyileştirmelere rağmen çeşitli sebeplerle artan iş yükü nedeniyle uzun yargılamaların önüne geçebilmek, adil ve etkin işleyen bir yargı sistemi içinde gerek yasal gerekse uygulamaya dönük tedbirler almaya devam etmemiz gerekiyor.
“Kesin hüküm otoritesini nihai olarak sağlayan merci Yargıtay’dır”
Hepimizin kabul edeceği üzere Türkiye, bir hukuk devletidir. Hukuk devleti olmasının sonuçlarından biri de hukuk güvenliği ve hukuki öngörülebilirliğin var olmasıdır. Hukuk güvenliği ve öngörülebilirliğin en önemli boyutunu kesin hüküm otoritesi oluşturmaktadır. Kesin hüküm derecesine erişmiş bir karar, ele aldığı uyuşmazlıkları kesin olarak çözer, yoluna koyar. Bu şekilde ihtilafları kesin ve net bir biçimde çözmek hukuk devletinin olmazsa olmazıdır. Böylece kesinleşen mahkeme kararları herkes için bağlayıcı hal alır. Bu denli önemli olan, herkes için bağlayıcı karar vererek kesin hüküm otoritesini nihai olarak sağlayan merci ülkemizde Yargıtay’dır. Yargıtay, kesin hüküm otoritesini doğal olarak içtihatları ile yapar. İçtihatların ülke çapındaki alt derece yargı organlarına yol gösterici olduğu gözetildiğinde, içtihat müessesinin ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır.
“Kararların gerekçeli olması adil yargılanma hakkının en önemli unsuru”
Yargıtay içtihatlarıyla alt derece yargı organları için adeta eğitici rol üstlenecek ve onlara liderlik yapacaktır. Yargıtay’ın eğitici ve liderlik rolünü verimli ve kaliteli bir şekilde yapmasının yolunu kararların yazım kalitesini arttırmasından geçmektedir. Kararların yazım kalitesi kendisini kararın gerekçesinde gösterir. Karar gerekçesi ne kadar ilgili ve yeterli olursa kararın da yazım kalitesi o denli yükselir. Bilindiği üzere kararların gerekçeli olması adil yargılanma hakkının en önemli unsurunu oluşturmaktadır. Kararların gerekçesinin yeterli ve doyurucu olması, kararların alt derece yargı organlarına yol göstermesinin yanında tarafların gerekçeli karar haklarının da yerine getirilmesine katkı sağlayacaktır. Yargıtay’ın bu alanda sürdürdüğü çalışmalar, yazım kalitesinin belirli standarda ulaşmış olmasına her bir gerekçeli karar için toplum da “adalet var” düşüncesinin yerleşmesine önemli katkı sunacaktır.
“Benzer olaylara yargı organlarınca benzer kararların verilmesi”
Adil yargılanma hakkının bir diğer unsuru da ülke çapında yaşanan benzer olaylara yargı organlarınca benzer kararların verilmesidir. Aynı olaya ülkenin farklı yerinde makul bir sebep yokken farklı karar verilmesi tarafların adil yargılanma hakkını ihlal edecektir. Aynı zamanda bu durum toplumda adalete olan güveni de sarsacaktır. İşte ülke çapında içtihat birliğini ve tutarlılığını sağlayacak tek merci Yargıtay’dır. Yargıtay’dan, derece mahkemelerinin kendi arasındaki uyumu ve istikrarını sağlayarak toplumdaki adalet duygusunun yerleşmesine içtihatları aracılığıyla katkı sunması beklenmektedir.
Makul sürede yargılanma hakkı
Bildiğiniz üzere adil yargılanmanın bir diğer unsuru da makul sürede yargılanma hakkıdır. Klasik ancak yerinde bir tabir olarak "Geç gelen adalet, adalet değildir" tabirini sürekli kullanmaktayız. Geç verilmiş bir karar doğru olsa, taraflar hakkına kavuşsa bile gerçek anlamda adaleti yerine getirmiş olmaz. Çünkü süreç geciktikçe kişilerde, 'Acaba hakkıma kavuşamayacak mıyım?' endişesi belirir, kişiler ruhen yorulur, yıpranır. Aynı zamanda karar geciktikçe, 'Kişinin yaptığı yanına kar kaldı' algısı toplumda oluşabilir. Tüm bu durumlar adil yargılanma hakkını olumsuz etkiler. Tarafların ve hatta tüm toplumun adalete güvenini zedeler. İşte bu kapsamda makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmemesi çok önemlidir. Ancak şuna işaret etmeliyim ki esas olan hızlandırılmış yargı değil, adaletin tecellisini ve adalet terazisinin doğru tartmasını sağlayacak makul sürede soruşturmaların ve yargılamaların tamamlanmasıdır. Çünkü adil olmayan ancak hızlı verilmiş bir kararın da bir anlamı olmayacaktır. Adalete katkısı olmayacaktır. Önemli olan en makul sürede adil bir karara ulaşmaktır.
“İstinaf mahkemelerindeki iş yükündeki artışın farkındayız”
Yargıda hedef süre uygulamasına uyulması makul sürede yargılanma hakkı açısından büyük önem arz etmektedir. 2016 yılında ikinci derece yargılama yapan İstinaf Mahkemelerinin kurulmasıyla birlikte Yargıtay’daki dosya sayısı makul sürelere inerek Yargıtay’ın içtihat muhakemesi özelliğini güçlenmiştir. Adli yargıda 18 bölgede kurulan 15 bölgede faal 440 daire idari yargıda 9 bölge 85 daire olarak faaliyet gösteren istinaf mahkemelerindeki iş yükündeki artışın farkındayız. Bunun çözümü de istinaf daire sayılarıyla hakim ve savcı sayısını arttırmak olacaktır. Böylece vatandaşlarımızın istinaftaki gecikme nedeniyle oluşan mağduriyetini önlemek ve süratle gidermek için gerekli adımları atacağız. Bu sempozyumla ve Yargıtay’ımızın Avrupa Birliğiyle yürüttüğü bu önemli proje sonunda ortaya çıkacak önerilerin de makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmemesi için alınacak tedbirler bakımından yol gösterici olacağına inanıyorum.
“İhtisas mahkemelerinin sayısının artması önem arz etmekte”
Ekonomik ve sosyal ilişkilerin giderek karmaşık hale gelmesi, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin yol açtığı yeni uyuşmazlıklar yargı sistemimizde ihtisaslaşmayı zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda tüketici, aile, çocuk, iş, kadastro, bilişim suçları fikri ve sinayi haklar, hukuk ve ceza mahkemeleri kurulmuş bundan sonrada ihtiyaca göre ihtisas mahkemelerinin sayısının artması önem arz etmektedir. İhtiyaç duyulan alanlarda gecikmeksizin kurulacak yeni ihtisas mahkemeleri adalete güvenin artmasına, hukuk güvenliği ilkesinin güçlenmesine ve sonuçta yatırım ortamının iyileştirilmesine katkı sağlayacak Bu da ülkemizin ve milletimizin refahına yansıyacaktır. Bu nedenle Yargıtay’ın daireler arasında olsun, ilk derece mahkemelerinde olsun uzmanlaşmanın önemli olduğuna inanıyorum. Bu kapsamda atılacak tüm adımlara Bakanlık olarak destek vermeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyorum. Sempozyumun ve Yargıtay’ın Kurumsal Kapasitesinin Güçlendirilmesi Ortak Projesinin Türk yargısı için önemli açılımlar getireceğine inanıyorum. Sempozyumun ve projenin çıktılarıyla ilgili Bakanlığımız olarak her konuda tüm paydaşlara yardımcı olmaya hazır olduğumuzu ifade etmek istiyorum. İnsan haklarıyla ilgili olarak her türlü faaliyetin paydaşı olmaktan mutluluk duyacağımızı ve her zaman destekleyeceğimizi belirtmek istiyorum.”