SES, 'Sosyal hizmetlerdeki sorunlar çığ gibi büyüyor!'

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Bartın Temsilciliği, Dünya Sosyal Hizmet Günü kapsamında basın açıklaması gerçekleştirdi. SES Bartın Temsilcilik Başkanı Erkan Bozkurt tarafından yapılan açıklamada, sosyal hizmetlerin hak temelli, insan odaklı ve kamusal bir şekilde sunulması gerektiğine dikkat çekilirken sosyal hizmetlerdeki sorunların çığ gibi büyüdüğü ifade edildi.

SES, 'Sosyal hizmetlerdeki sorunlar çığ gibi büyüyor!'

SES Bartın Temsilcilik Başkanı Erkan Bozkurt, sosyal hizmetlerin günümüzde giderek özelleştirildiğine ve piyasaya açıldığına, kamusal hizmet olarak sunulması gereken sosyal hizmetlerin özel kurumlara devredildiğini açıkladı.

Aynı zamanda kamu bünyesindeki hizmetlerin, denetimsiz bir şekilde çeşitli dernek ve cemaatlere devredilmesinin toplumsal yapıyı olumsuz etkilediğini belirtti.

Açıklamada, Türkiye’de sosyal yardımların yoksulluğun bir siyasi araç haline getirildiği, yardımların “lütuf” ve “yardım” olarak algılanmaya başladığı ifade edildi. Bozkurt, sosyal hizmetlerin hak olmaktan çıkıp yardım ve lütuf haline gelmesinin, ekonomik krizle birlikte daha da belirginleştiğini belirterek, yeni yönetmeliklerin sosyal yardımların istihdama zorlamak amacıyla kullanıldığını ve bu uygulamaların emek sömürüsüne yol açtığını söyledi.

Sosyal hizmet emekçilerinin, çalışma koşullarının giderek kötüleştiğini, eksik personelle uzun saatler çalıştığını ve güvencesiz bir şekilde farklı istihdam biçimlerinde yer aldığını belirten Bozkurt, şiddet, mobbing ve düşük ücretlerin sosyal hizmet emekçilerini her geçen gün daha zor duruma soktuğunu dile getirdi.

“İnsan odaklı hak temelli sosyal hizmet için mücadelemizi büyütüyoruz”

Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Bartın Temsilciliği adına Temsilcilik Başkanı Erkan Bozkurt tarafından yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi, “Kamusal bir hizmet olarak sunulması gereken sosyal hizmetler, ihtiyaç duyan herkesin ayrımsız şekilde, ücretsiz, eşit, nitelikli ve anadilinde hizmete ulaşmasının sağlanması için politikalar üretilmelidir. Politikalar siyasi ihtiyaçları değil, ihtiyacı göz önünde bulundurularak yürütülmektedir.

Oysa sosyal hizmetler alanı bir yandan sürdürülen politikalarla giderek piyasaya açılır duruma getirilmekte, kamusal hizmet olarak kamu tarafından verilmesi gereken sosyal hizmetler özelleştirilip, özel kurumlara devredilmekte; bir yandan ise imzalanan protokollerle kamu bünyesindeki hizmetler de denetimsiz ve sınırsız bir şekilde kamu dışında birtakım dernek ve cemaatlere terk edilmektedir.

Politika belirleme ve idareciler uzun yıllardır sosyal hizmet alanının prensiplerini bilmeyen, mesleki yeterliliği olmayan, sosyal hizmet alanından gelmeyen, liyakatin zaten olmadığı yöneticiler eliyle yürütülmektedir. Temel insan hakkı kapsamında devletin asli görevi olma yaklaşımından uzaklaşılıp siyasal iktidarın kendini güçlendirecek bir araç olarak görülmesi, toplumun sosyal yapısına zarar verdiği gibi, sosyal hizmet emekçilerinin mesleki çalışmalarına olumsuz etki etmekte, personel rejimi ve ücret rejiminde de hak kayıplarına neden olmaktadır. Kamu personel rejiminde yaşanan değişimlere ek olarak devletin sosyal hizmetlerde yaratmış olduğu yozlaşma biz sosyal hizmetler emekçilerinin çalışma alanlarında insan haklarına aykırı çalışma düzenleri ile karşı karşıya bırakmıştır.

Sosyal yardımlar ülkemizde sosyal hizmetlerde önemli bir yer tutmaktadır. Sosyal hizmetlerin neredeyse yardımlara indirgendiği bir ortamda sosyal yardımlar yoksulluğun siyasal destek sağlamak amacıyla kullanıldığı, yardım alanları bağımlı hale getiren bir uygulamaya dönüşmüş durumdadır. Sosyal hizmet, bir hak olmaktan çıkartılmış, “yardım” ve “lütuf” haline getirilmiştir. Ekonomik krizle birlikte sosyal yardımlar ayrı bir sorun alanı olarak durmakta, sosyal yardımlar çeşitli gerekçelerle kesilmek istenmektedir. “Sosyal yardım-istihdam ilişkisi” sağlanacağı iddiası ile ve reklamı ile hazırlanan yönetmelik ise yeni bir emek sömürüsü alanı açacak, sosyal yardımlara muhtaç durumda bırakılanların en ucuz, en güvencesiz işgücü olarak çalıştırılmaya mahkûm bırakılacağı bir uygulamaya zemin oluşturmaktadır.

“Sosyal hizmet emekçileri biriken sorunlarla karşılamakta”

Sosyal Hizmet Gününde, sosyal hizmet emekçileri de biriken sorunlarla karşılamaktadır. Sendikamız tarafından daha önceden yapılan anket çalışmasında açıkça işaret ettiği gibi sosyal hizmet emekçileri personel eksikliği ile az çalışan ile çok fazla iş yaparak, uzun sürelerle çalışarak, güvencesiz biçimde ve farklı istihdam biçimleri altında çalıştırılarak, yetersiz ücretlerle, yaygın biçimde şiddete uğrayarak, mobbing problemi altında, yemek ve yol sorununun dahi çözülmediği bir ortamda, yetersiz ekonomik sosyal haklarla, mesleki anlamda ihtiyaçları karşılanmadan ve çalışma koşulları giderek kötüleşerek çalışmaktadırlar.

2025 yılını ‘’Aile Yılı’’ ilan eden bakanlık genç nüfusun arttırılması için bütünlüklü, her yaşı ve hak sahibini gören bir politika üretmektense, üreme odaklı bir politikayı tercih etmiştir. Boşanmaların artmasını, evlilik yaşının yükselmesini var olan sosyoekonomik hak kayıpları ya da tercihler üzerinden yorumlamak yerine aile bütünlüğünün korunamamasını LGBTİ+ ‘ları hedef göstererek nefret dili ile dinci gerici muhafazakâr söylemleri yükselterek çözmeye çalışmaktadır.

Toplumun çoğunluğunu oluşturdukları için panik halde nüfusu gençleştirme çabalarına girerken yaşlı bakımına dair birkaç veriyi paylaşalım.

Artan yaşlı nüfusuna karşılık 2022 yılında 169 Huzurevi’nde 14.115 yaşlıya bakım sağlanırken 2024 aralık ayında hala 169 olan Huzurevi’nde 14.701 kişi hizmet almaktadır. Buna karşılık 2022 yılında 266 Özel Huzur evinde 12.580 yaşlı hizmet alırken yıllar içinde birer birer artsa da Aralık 2024 de 272 olan özel huzur evinde hizmet alan yaşlı sayısı 13.310 olmuştur. Kamusal hizmet olarak verilmesi gereken giderek özelleştirilen huzurevleri ve bakım merkezlerinde yetkisiz ve meslek dışı kişilerin çalıştırılmasının sonuçlarını Niğde ilinden yansıyan görüntülerden hatırlıyoruz. Asgari ücret ve emekli maaşlarının durumu ortadayken iki yaşlı çiftten ya biri huzurevinde kalabilmekte ya da her ikisi de yokluk ve yoksulluk içinde hayatını kaybetmektedir.

2022 yılında 1.187 olan Çocuk Evleri’nde bakılan çocuk sayısı 5.851 iken 2024 yılında 1.185 çocuk evinde bakılan çocuk sayısı 5.696 olmuştur. Ekonomik darboğazın hepimizi etkilediği günümüz koşullarında 28 Şubat 2025 tarihinde açıklanan işgücü istatistiklerine göre işsizlik oranı 2025 yılı ocak ayında yüzde 8,4 seviyesinde gerçekleşmiştir.

Başta barınma ve beslenme koşullarına sahip olamayan çocuklar suça sürüklenmekte ya da MESEM uygulamaları ile çocuk işçiliğine zorlanarak hayatlarını kaybetmektedir.

Güvenlik birimine gelen veya getirilen çocuk istatistikleri, 2023 istatistiğine göre; Güvenlik birimlerine gelen veya getirilen çocukların karıştığı olay sayısı 537 bin 583 olurken, suça sürüklenme nedeni ile güvenlik birimine gelen veya getirilen çocukların %39,8'ine yaralama, %20,8'ine hırsızlık, %7,7'sine pasaport kanununa muhalefet, %4,9'una uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak, satmak veya satın almak, %4,0'ına ise tehdit suçları isnat edilmiştir.

“TÜİK verileri çocuk işçiliğinin arttığını göstermekte”

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri de çocuk işçiliğinin arttığını göstermektedir.   15-17 yaş arasındaki çocukların işgücüne katılma oranı, 2020’de yüzde 16,2 iken, 2023 yılına gelindiğinde yüzde 22,1 ile son 10 yılın zirvesine çıktı. İşgücüne katılma oranı erkek çocuklar için yüzde 32,2, kız çocuklar için ise yüzde 11,5 olarak kaydedildi.

İSİG’in hazırladığı bilgi notuna göre 2023-2024 eğitim ve öğretim döneminde MESEM kapsamında 14-17 yaş aralığında 9 çocuk hayatını kaybetmiştir.

Çocukların başta şiddet olmak üzere her türlü korunması önemli bir sorun olarak devam etmektedir. Oysa bugün çocuklar açısından karşı karşıya olduğumuz tablo, ihtiyaç duyulan koruma ortamını sağlamaktan çok uzakta olduğumuz bir tablodur. Çocukların korunmasından birinci derecede sorumlu olan bakanlık “çocuk algısı”nı, muhafazakârlığa, dine, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı ve ailenin çocuğun ihtiyaçlarından önemli olduğu düşüncesine yönelik faktörler belirlemekte, çocuğun gelişimsel ihtiyaç ve gereksinimleriyle bir “birey” olduğu göz ardı edilmektedir. Bu nedenle 18 yaş altı tüm bireylerin çocuk olduğu evrensel ilkesinin hatırlanarak, tüm politikaları “çocuğun insan hakları” doğrultusunda geliştirilmelidir. Bakanlık bir an önce Lanzarote Sözleşmesi ve 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanununun gereği olan koruma ve önleme hizmetlerini, çocuğun haklarını ve üstün yararını önceleyen, hükümet politikalarından arındırılmış, risk analizlerini belirleyen ve erken uyarı sistemini önceliklendiren bir şekilde, somut, kapsamlı, hızlı ve etkin müdahaleye olanak sağlayan yazılı hale getirilmiş, kamuoyunun ve özellikle çocuk alanında çalışan kurumların görüşlerinin de dikkate alındığı bir “ülke çocuk politikası” oluşturmalıdır.

Yine kadın erkek eşitliğinin sağlanması, kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik alanda karşılaştıkları ayrımcılığı gidermek, kadına yönelik şiddetin önlenmesinden ve şiddete maruz kalan kadınların her düzeyde korunması sosyal hizmetlerin önemli alanlarından biridir.

“394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti”

2024 yılında 394 kadın cinayeti ve 258 şüpheli kadın ölümü gerçekleşmiştir. Bu sayı 2010 yılından bu yana ulaşılan en yüksek sayıdır. Kadınların %57'si kendi evlerinde öldürüldü. %71’i ise aile içerisinde; yani eşleri, babaları, boşandıkları ya da boşanmaya çalıştıkları erkekler tarafından öldürüldü. 2024'te 19 kız çocuğu babaları tarafından, bunlardan 9'u ise anneleriyle birlikte öldürüldü.

İktidarın ve Bakanlığın politikalarının toplamı kadını “birey” olmakta çıkarıp aile içine hapsedilmesine hizmet etmektedir. Bakanlık tarafından: kadının sadece aile içinde eş, anne olarak değerli olduğu bakış açısından vazgeçilmeli; kadın birey olarak kabul edilmeli; cinsiyet eşitliği temel alınmalı; engelli, yaşlı ve çocuk bakımı konusunda devlet kendi sorumluluğunu yerine getirmeli, temel olarak kadını bakım ve hizmet “görevlerinden” kurtaran, kadını güçlendirecek politikalar oluşturulmalı; kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, şüpheli kadın ölümlerini münferit olaylar gibi lanse etmek yerine ilk imzacısı olmakla övündüğü daha sonra çekildiği İstanbul Sözleşmesi tekrar ve etkin olarak uygulanmasını sağlamalı, 6284 sayılı yasanın uygulamadaki sorunları çözülmelidir.

Engelsiz Yaşam Derneği’nin verilerine göre Türkiye’de Ulusal Engelli Veri Taban’ı engelli birey sayısı 1.559.222. (Ancak resmi olmayan rakamlara göre %13 düzeyinde, 9 milyon olduğu söyleniyor) Bunların %27’si 0-21 yaş, %36’sı 22-49 yaş, %37’siyse 50-64 yaş arasında… AB’de engellilerin %29,9’u yoksulluk/sosyal dışlanmışlık riski altında, Türkiye’de bu oran %77,1’dir.

2022 yılında 107 Engelli Bakım ve Rehabilitasyon Merkezinde 7.387 engelli birey hizmet alırken, 2024 Aralık ayında 106 merkezde bu sayı 7.076’ya düşmüştür. 2022 yılında Özel Engelli Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi sayısı 305 iken hizmet alan engelli sayısı 26.766’dir. 20224 aralık ayında 30.453 engelli 322 Özel Engelli Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’ne kabul edilmiştir.

Engelli bireylerin sağlıklı konutlarda aileleriyle yaşamalarını sağlayacak politikalar geliştirilmelidir. Bir engelli birey adına yakınına ödenen evde bakım ücreti 10.125,56 TL’dir. Devlet özeli süspanse etmek yerine kamusal olarak bu hizmeti vermelidir. Bu hizmet kamusal olarak verilinceye kadar evde bakım için ödenen kişi başı ücret özele verilen miktar ile eşitlenmelidir.

Mülteciler ve göçmenlere ilişkin politikalar da oldukça sorunludur. Suriye’den gelen göçmenlere yönelik verilen hizmetlerde ırkçı, dinsel, ideolojik yaklaşımlar bulunmakta, bu hizmetler ayrıca iç ve dış siyasete malzeme olarak kullanılmaktadır. Bu anlayış halk içerisinde çatışmalar yaratmakta ve Suriyelilere sunulan hizmetlerle ilgili yanlış bilgilerin yarattığı etkiler sonucunda ötekileştirme ve ayrımcılık yaygınlaşmaktadır. Bakanlık, Suriye’den göç eden çocukların ihtiyaçlarını karşılamak yerine bu görevini protokollerle İHH başta olmak üzere birçok sivil yapılara ve sınırsız olarak devretmiştir.

Ülkemizde mevcut sosyal hizmet uygulamalarının yetersizliği; artan işsizlik ve enflasyon, kentleşme, göç ve eğitim politikaları, çocuk, yaşlı, engelli, kadın refahı, göçmen politikaları, ekolojik dengesizlik gibi alanlardaki sorunlara neden çözüm üretilemediğini açıklamaktadır.

Biz Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası olarak Sosyal Hizmet Günü vesilesi ile sosyal hizmetler alanının ve çalışanların sorunlarının çözülmesini talep ediyoruz. Sosyal hizmete ihtiyaç duyanlar için ayrımsız, kamusal, eşit, anadilinde hizmet sunulması için; sosyal hizmet emekçilerinin güvenceli, insanca yaşayacak bir ücrete ve insana yakışır çalışma koşullarına ve haklara ulaşması için mücadele etmeye devam edeceğimizi bir kez daha ifade ediyoruz.

“Sosyal hizmetlerdeki sorunlar çığ gibi büyüyor”

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığının merkez teşkilatı ile taşra teşkilatları arasında kopukluk giderek artmaktadır. Özellikle idarecilerin belirlenmesinde hangi liyakat unsurlarının göz önüne alındığı nesnel olarak kamuoyu ile paylaşılmalıdır. Alana uzak, sosyal hizmet bakış açısına sahip olmayan tamamen siyasi kaygılarla ataması yapılan idareciler, sosyal hizmet alanını her geçen gün daha da sorun yumağı haline getirmektedir.

Bozkurt talepleri sıraladı

Taleplerimiz: Sahada yapılan mesleki çalışmaların temelini oluşturan mevzuatlar değerlendirildiğinde (Örneğin Sosyal Hizmet Merkezleri Yönetmeliği ya da 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu) sosyal çalışma görevlisi tanımı önemli bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Sosyal Hizmet, Psikoloji, Çocuk Gelişimi, Sosyoloji ya da Öğretmenlik Bölümü mezunları, ‘Sosyal Çalışma Görevlisi’ tanımı altında aynı işi yapmaktadır. Hâlbuki bu meslek gruplarının aldığı eğitimler birbirinden tamamen farklıdır. Hak temelli sosyal hizmet talebimizin en başında nitelikli meslek profesyonellerinin güvenceli kadrolu atanmaları gelir. Sosyal hizmet alanında nitelikli hizmet sunumunu da engelleyecek şekilde sosyal hizmet mesleğinin değersizleştirilmesine ve mesleki sınırların belirsizleştirilmesine yönelik istihdam politikalarına karşı nitelikli sosyal hizmetler mücadelesini büyüteceğiz. Bakanlık bünyesinde çalışan tüm emekçiler yoksulluk sınırı altında ücret almaktadır.  Temel ücretler yoksulluk sınırı üzerine çıkarılmalı, yapılan işin niteliği riski, eğitim durumu gibi kriterler ile giydirilmiş ücretler belirlenmelidir. Tüm ücretler emekliliğe yansıtılmalıdır.

Sosyal Hizmet Uzmanlarının, Psikologların, Çocuk Gelişim Uzmanlarının, Sosyologların ya da Öğretmenlerin maaşları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır. Öğretmenler, hak ettikleri şekilde ek ders ücretlerini ve uzman öğretmenlik tazminatlarını alarak aylık 10.000 TL’ye varan ek ödeme alabilmektedir. Ancak aynı işi yapan diğer meslek gruplarının bu ücretlerden faydalanamaması sebebiyle hak kaybı yaşanmakta ve iş barışı bozulmaktadır.

Sosyal hizmet emekçileri, saha ziyaretlerinde madde kullanımı ya da ciddi suç kayıtları olan bireylerle çalışmakta, hatta yalnız başlarına hane ziyaretlerine gitmektedir. Türkiye geneline bakıldığında saldırıya uğrayan sosyal hizmet emekçilerinin olduğu bilinmesine rağmen bu konuda emekçileri koruyucu bir politika geliştirilmemektedir. ‘Yapılan iş, riskli iş gruplarına’ alınarak emekçilere ‘Sosyal Hizmet Tazminatı’ ödenmeli, ‘Yıpranma Payı’ uygulaması hayata geçirilmelidir.

Toplu iş sözleşmesi dönemlerinde sadece yetkili sendika ile imzalanan sözleşmeler demokratik yaklaşımlara aykırı olmakla birlikte emekçilerin hak kaybına neden olmaktadır. Örneğin 7/24 esaslı çalışan Koruyucu Aile Biriminde görevli sosyal hizmet emekçileri yatılı kuruluş tazminatı alamıyorken gündüzlü hizmet veren sosyal hizmet merkezinde kurulan birimlerde çalışan meslek elemanları alabilmektedir. Ya da kadrosu Aile ve Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğünde olmasına rağmen Çocuk İzlem Merkezlerinde görevlendirilen emekçiler, özellikli birim tazminatı alamıyorken kadrosu Sağlık Bakanlığında olup ilgili birimde çalışan emekçiler bu tazminatı alabilmektedir.

Esnek çalışma sistemi adı altında sosyal hizmet emekçileri hafta sonu çalıştırılmaktadır. Oysaki bu uygulama 657 sayılı Kanunun 99. Maddesine aykırıdır. Emekçiler, icapçı olarak çalıştıkları günlerin de karşılığını alamamaktadır. Emekçilerin hakkını yine emeği ortaya koyanlar koruyabilir. SES bu anlamda emekçilerin SES'i olmaya devam edecektir.

Enflasyon ve düşük ücretler hem emekçiyi hem emekliyi mağdur ediyor! Emekliliğe yansıyan yoksulluk sınırı üzerinde tek kalem maaş istiyoruz!  

Bugün ülkemizde yükselen enflasyon ve artan kira zamları ile birlikte emekçiler kiralarını ödemekte zorlanmaktadır. Düşen emekli maaşları sonucu sosyal hizmet emekçileri de emekliliği uzatmaktadır. Buna ek olarak emekli bireyler de kiralarını ödemekte zorlandıkları için illerde huzurevi talepleri artmıştır. Fakat ülkemizde mevcut huzurevi kapasiteleri bu ihtiyacı karşılamamaktadır. Bu nedenle emekli maaşları arttırılmalı, yaşlı bireyleri yaşadıkları hanede destekleyici politikalar hayata geçirilmelidir. Bugün ülke genelinde 3 yıldır huzurevi sırası bekleyen yaşlı vatandaşların olduğu bilinmektedir.

Bugün kadınlar ev içerisinde şiddete uğradıkları zaman ekonomik bağımsızlıkları olmadığı hallerde failden şikayetçi olma ya da boşanma konusunda korku yaşamaktadır. Tam zamanlı kreş desteği imkanının sağlanması, ücretsiz kreş hizmeti kapasitesinin arttırılması ve kadınların İş-Kur aracılığıyla istihdam edilmesi sağlanmalıdır.

Aile ve Sosyal Hizmet Bakanlığında çalışan sosyal hizmet emekçileri; İl Göç Müdürlükleri, Adli Destek ve Mağdur Hizmetleri Müdürlükleri, Kolluk Birimleri gibi birçok kurumun iş yükünü karşılamaktadır. Bununla birlikte birçok eğitim almış, bilgi ve beceri düzeyini geliştirmiş, nitelikli sosyal hizmet emekçileri, emeklerinin karşılığı olmayan düşük ücretler almaktadır.

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na dünya sosyal hizmet gününde tekrar sesleniyoruz; Aile yılı ilan ederken önceliğin doğum sayısını arttırmak olması çocuğu, yaşlıyı engelliyi ve kadını görmemek olduğu gibi sosyal hizmet emekçilerinin ekonomik, özlük ve demokratik çalışma haklarını da görmemek anlamına gelmektedir. Pandemide depremde gece gündüz sahada hizmet veren sosyal hizmet emekçileri dini bayramlarda ya da dinci gerici uygulamalarda iş tanımlarının ve hak temelli sosyal hizmet anlayışının dışına çıkılan her uygulamada karşınızda olacaktır. Sosyal hizmet lütuf değil haktır!”

Haber: Soner Boyacı