Karadeniz bölgesi barolarından ortak referandum açıkladı
Avukatlar endişelerini sıraladı
Nurdan Eroğlu
Karadeniz Bölgesi Baroları, anayasa ve referandum süreciyle ilgili ortak bir basın açıklamasında bulundu. Bartın Baro Başkanı Ferhat Parlatır’la birlikte 13 baro başkanının imzasını taşıyan ortak açıklamada referandum sürecinde, en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir dönem de düşüncesi ne olursa olsun “evet” diyenlerin de “hayır” diyenlerinde Türk milletinin bir ferdi olduğunu unutmaması gerektiği vurgulandı.
Karadeniz Bölgesi Baroları, anayasa ve referandum süreciyle ilgili ortak bir basın açıklamasında bulundu. Açıklamada Bartın Baro Başkanı Ferhat Parlatır’la birlikte Amasra Baro Başkanı Melik Derindere, Artvin Baro Başkanı Uğur Çağal, Bolu Baro Başkanı Ferit Atalay, Bayburt-Gümüşhane Bölge Barosu Başkanı Serkan Pekmezci, Çorum Baro Başkanı Altan Akpınar, Düzce Baro Başkanı Azade Ay, Erzurum Baro Başkanı Talat Göğebakan, Giresun Baro Başkanı Gültekin Uzunalioğlu, Karabük Baro Başkanı Rıdvan Erdoğan, Sinop Baro Başkanı Hicran Karademir, Trabzon Baro Başkanı Sibel Suiçmez ve Zonguldak Baro Başkanı İbrahim Kerem Ertem olmak üzere tam 13 baro başkanının imzası bulundu. Ortak açıklamada referandum sürecinde, en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir dönem de düşüncesi ne olursa olsun “evet” diyenlerin de “hayır” diyenlerinde Türk milletinin bir ferdi olduğunu unutmaması gerektiği vurgulanırken açıklama şu şekilde:
“TOPLUMUN GÖRÜŞLERİ ALINMADI”
“Anayasalar, toplumun büyük çoğunluğunun ortak yaşam amacıyla devlete verilen yetki ve yönetim şekilleri ile bireylerin hak ve özgürlüklerinin sınırlarının belirlendiği, hukuksal toplum sözleşmeleridir. Bu sözleşmeler hazırlanırken toplumun tüm kesimlerinin birleştikleri ve anlaştıkları geniş bir mutabakat aranması esastır. Çünkü anayasalar aynı zamanda herkesin savunması gereken esasları içermek ve toplumu kucaklamak zorundadırlar. TBMM’de kabul edilen son anayasal değişikliğin hazırlanma, topluma sunulma ve tanıtma süreci ne yazık ki yeterince gerçekleşememiş, belirleyici nitelikte konsensüsün sağlanması için başta ilgili sivil toplum örgütleri olan baroların, üniversitelerin ve anayasa ile ilgili kurumların görüşleri alınmamıştır. Aynı şekilde OHAL şartlarında bir referanduma gidilmesi de değişikliğin meşruiyetine zarar verecektir.
“KUVVETLER AYRILIĞININ MUTLAK SURETLE KORUNMASI GEREKİR”
Ülkemizde Yönetim anlamında sistemsel değişiklik onlarca yıldır tartışılmaktadır. Bir sistemsel değişiklik ihtiyacı büyük Türk milleti tarafından uygun bulunması halinde gerçekleşebilir. Ancak bu yapılırken insanlığın bugün itibarıyla ulaştığı en ideal sistem olan demokratik hukuk devletinin olmazsa olmaz temel unsurları olan ve denge-fren unsuru niteliğindeki kuvvetler ayrılığının mutlak suretle korunması gerekir. Son değişiklikte özellikle TBMM’nin, denge unsurunun ortadan kalktığı, TBMM’de kabul edilen yasaların cumhurbaşkanınca veto edilmesi halinde tekrar yasalaşmasının pratik olarak mümkün olmadığı, bakanların atanmasında TBMM’in onayının alınmaması ve Cumhurbaşkanının Meclisi feshetme yetkisi ile donatılmış olması TBMM’ni adeta işlevsiz hale gelmesine neden olacaktır.
“YARGI DENETİMİNİN YOK OLACAĞI ENDİŞESİNDEYİZ”
Kuvvetler Ayrılığının bir diğer unsuru; yargı bağımsızlığı ve idarenin yargı denetimine tabii olmasıdır. Yeni düzenleme ile Anayasa Mahkemesi Üyelerinin tamamına yakınının ve Hakimler ve Savcılar Kurulunun önemli bir kısmının partili bir cumhurbaşkanı tarafından atanması yargı denetiminin yok olacağı, yargının da Meclis gibi işlevsiz hale geleceğinin endişesini taşımamıza neden olmaktadır. Özellikle partili bir cumhurbaşkanının yargıya bu denli müdahil olması karşısında, o partiye oy vermemiş vatandaşların, yargıya başvurularında adil yargılanacağı hissi duymama ihtimali dahi, devletin temelini oluşturan yargıya büyük zarar ve rahatsızlık verecektir. Adalet duygusunun kaybolduğu hiçbir devlet yapısının ayakta kalması mümkün değildir. O nedenle “Adalet mülkün temelidir” sözü tüm mahkeme salonlarında yer bulmaktadır.
“PARTİLİ BİR CUMHURBAŞKANI SADECE KENDİ PARTİSİNİ TEMSİL EDECEKTİR”
Öte yandan cumhurbaşkanları, Türk milletinin tamamını temsil ederken, partili bir cumhurbaşkanı sadece kendi partisini ve kendisine oy verenleri temsil eder hale gelecektir. Bu husus ise birlik ve beraberliğimizin her zaman timsali olmuş Cumhurbaşkanlığı makamına, dolayısı ile birlik ve beraberliğimize ve bunun korunmasına zarar verebilecektir. Başka ülkelerde partili cumhurbaşkanı örneğinin verilmesi, o ülkelerin demokrasi kültürü ve birikiminin bizim yapımızla uyuşmadığının göz ardı edilmesinden başkaca bir şey değildir. Bir diğer endişemiz, Cumhurbaşkanına verilen yetki ile Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile yeni coğrafi bölgelerin kurulabilmesi, Türk Milletinin bölünme endişelerini artırmaktadır. Bu ve benzeri değişikliklerin milletin tamamından yetki almış TBMM’de olması gerekir ki, 10 yıl sonra kimin cumhurbaşkanı olacağının bilinmediği bir süreçte bu husus büyük tedirginliğe neden olmaktadır.
“TAKTİR ELBETTE Kİ TÜRK MİLLETİNİN OLACAKTIR”
Referandum sürecinde, en çok birlik ve beraberliğe ihtiyacımız olan bir dönem de düşüncesi ne olursa olsun “Evet” diyenlerin de “Hayır” diyenlerinde Türk milletinin bir ferdi olduğu unutulmamalı, herkesin fikirlere saygı duyarak birlik ve beraberliğimizi bozacak davranışlardan uzak durulması gerekmektedir. Yine devlet organ ve kurumlarının referandum sürecin de tüm taraflara eşit mesafe de kalması, Devlet mekanizmasının bir baskı aracı haline getirilmesinden özenle kaçınılması gerekmektedir. Aksi durum, referandum sonuçlarının meşruluğunun tartışmaya açılmasına neden olacaktır. Barolar ve avukatlar, halkın, insan haklarının, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün savunucularıdır. Hiçbir siyasal yapının veya düşüncenin temsilcisi olamazlar. Belirttiğimiz kaygılar, hangi siyasal parti veya kişi iktidarda olursa olsun devletin ve ülkenin büyük sıkıntılar yaşayacağı endişesinden kaynaklanmaktadır. Taktir elbette ki Türk milletinin olacaktır.”