Güneş Sezer'in ailesi konuştu

Bartın Üniversitesi Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nun 5. katından atlayarak 32 yaşında ölen Öğretim Görevlisi Dr. Güneş Günay Sezer'in ailesi, Sezer'i intihara sürükleyen sebeplerle ilgili açıklamada bulundu. Gerçeklerin örtbas edilmemesini isteyen aile, suçlamalarının odağına Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun'u koydu. Uzun'un Sezer'e sistematik bir şekilde mobbing uyguladığını öne süren aile, alanında başarılı olan ve bunu ispatlayan Güneş'in baskılara dayanabilmek için psikiyatri ilaçları dahi kullandığını ancak bundan da sonuç alamamış olacak ki çareyi intiharda bulduğunu söyledi.

Güneş Sezer'in ailesi konuştu

4 Aralık Çarşamba günü öğleden sonra Bartın Üniversitesi Ağdacı Kampüsü’nden gelen intihar haberi gündeme bomba gibi düşmüştü. Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu'nda görevli Öğretim Görevlisi Dr. Güneş Günay Sezer’in görevli olduğu binanın 5. Katından atlayarak hayatına son vermişti. Olay, İl Emniyet Müdürlüğü ve Bartın Cumhuriyet Savcılığı tarafından en ince ayrıntısına kadar araştırılırken Güneş Günay Sezer’in aile fertleri, Cuma günü Eğitim Sen Bartın Şube’de basın açıklaması yaparak  bir takım iddiaları dile getirdi.  Sezer’in ağabeyi, kardeşleri, yengesi ve eniştesi duygularını ve düşüncelerini kamuoyuyla paylaşırken sendika olarak konunun sonuna kadar olarak takipçisi olacaklarını ifade edip “Gerçeklerin ortaya çıkması, adaletin işlemesi, kimsenin korunmaması ve olayın örtbas edilmemesi için gerçek gazetecilerin, sorumlu kişi ve kurumların inisiyatif almasını istiyoruz” dedi.

 Bora: “Kimse korunmamalı”

Bir öğretim görevlisinin çalıştığı okulun camına çıkıp atlamasını anlamlandıramadıklarını vurgulayan Bora, bunun başta Savcılık ve Valilik olmak üzere devletin ilgili tüm kurumları tarafından gereği gibi araştırılmasını ardından da aile ve kamuoyuna gerçekçi ve mantıklı bilgilerin aktarılmasını talep etti. Bora, “Olay aydınlatılırken kimsenin korunmaması gerekir. Biz de Sendika olarak bu olayın aydınlatılması için üniversitedeki öğretim görevlisi arkadaşlarımızla birlikte gerekli çalışmaları yapacağımıza buradan söz veriyoruz” dedi.

“Susmamalılar”

Bora’nın konuşmasının ardından tek tek söz alan Güneş Günay Sezer’in aile bireyleri, oldukça zorlanarak, zaman zaman da gözyaşlarına hakim olamayarak bildiklerini anlattılar, yöneltilen sorulara yanıtlar verdiler. Aile bireyleri şöyle konuştu:

 “Onun yaşadığı olaylara şahit olanlar olduğunu biliyoruz. Susmamalılar. Vicdanlarını dinlemelerini, konuşmalarını oradaki bütün çalışma arkadaşlarından bekliyoruz. Tek isteğimiz bu. Birçok ihbarlar, gizli mesajlar olduğu söyleniyor. Böyle yapmak yerine kardeşimin olaylarına şahit olanların en azından konuşmalarını istiyoruz. İnşallah vicdanlarını dinlerler.

“Veda mektubu ile ilgili hiçbir bilgimiz yok”

(Kamuoyunda Güneş Sezer’in geride 16 sayfalık bir mektup bıraktığı yönündeki dedikoduların anımsatılarak bu konuda aileye bir bilgi verilip verilmediğinin sorulması üzerine…)

Veda mektubu ile ilgili hiçbir bilgimiz yok. Asayiş Şube polislerince ince detaylı araştırma yapıldığını biliyoruz. Bize hiçbir bilgi gelmedi. Daha sonra bize bilgi verileceği söylendi. Sadece eşine böyle bir mektubun olduğunu söylemişler. Hatta eşine göstermişler o da bir paragrafını okumuş. Yani mektubun 16 sayfa olduğu kesin. Eşi üzüntüsünden ancak bir paragrafını okuyabilmiş, sonrasında devam edememiş. Zaten polisler de ‘daha sonra’ demişler. Zaten telefonu ve bilgisayarı polis tarafından alındı, incelemede.

“Açıkça Rektörü suçluyoruz”

Bir kere de ‘Rektörüm iyi’ demedi. Biz açıkça Rektörü suçluyoruz. Bir kere olsun ‘Rektörüm bana destek oldu’ demedi. Ama cenaze günü milletin omzunu sıvazlayarak ‘Benim bir tane oğlum var. Oğlumdan ayırt etmedim Güneş hocayı’ dedi. Bize yalan konuştu. Bütün şikayetleri 3 sene öncesinden başladı. Güneş bir kere dahi ‘Abla benim Rektörüm çok iyi’ demedi. ‘Hep engelledi beni’ dedi.

“Doçentliği engellendi”

Hiç iş yapmayan yanındaki öğretim görevlisi arkadaşını destekliyormuş, ‘Sen yapamadım Güneş bak bu yaptı’ diyormuş. Hatta ve hatta ‘Güneş seni yükseltiyeyim de kendime mi güldüreyim’ demiş. Bu süreçte, Güneş ilerlemeyi çok isteyen, bilime çok önem veren, sürekli yükselmeyi hedefleyen, maddiyatta hiç gözü olmayan ama bilim üzerine profesörlüğe kadar gitmek isteyen, ancak doçentliği engellenen bir öğretim görevlisi…  Ama bunu engelleyen de Rektör. Biz de açıkçası bununla ilgili şikayette bulunacağız.

“Uzun, “Sana kadro verirsen bana gülerler” demiş”

Rektör kardeşimi arıyor ve çağırıyor. Kardeşim büyük bir sevinçle gidiyor, ben bunu sonradan mesajlarından görüyorum ki, hepsi şu anda var elimde, büyük bir sevinçle gidiyor Rektör’ün odasına. 4 saat kalıyor odada. Duman altında kalıyor. Keyfine göre açıklamasını yapıyor. 4 saatin ardından kardeşim kadro beklerken Rektör diyor ki, ‘Ben sana kadro verir seni oraya koyarsam bana gülerler’. Doktorasını yapmış bir insana, odasına çağırıp da bu şekilde, alaylı bir şekilde, dalga geçer gibi… Sonra geliyor, olaydan sonraki gün bana ‘Ben kardeşinizi çok seviyordum. Güneş Hanım kızım gibiydi’ diyor. Ondan öncesinde, daha cenazemiz, benim kardeşim toprağa konmadan okulda kokteyl düzenliyor. Hiç haberimiz yoktu. Sosyal medyayı izlemiyorduk o an. Çünkü kendi telaşımızdaydık. O salonu ben biliyorum. Çünkü kardeşim o salonda ödül almıştı. Ve orada o kokteyli yaptıktan sonra çıkıyor kardeşimin cenazesine geliyor. Nasıl bir vicdanla, nasıl bir yüzle sanki bizim acımızla dalga geçer gibi geliyor, safa giriyor, kardeşimin cenaze namazını kılıyor, kardeşimin tabutundan tutuyor. Tamamen psikolojik baskısının nedeni Rektör’dü. Bunu kardeşim defalarca dile getirdi. Ben bunları Rektör Bey’e söylediğimde zaten, birebir konuşmamızda hepsini inkar etti. ‘Ben de mailleri var Güneş Hanımın’ dedi. Rektörün altında çalışan bir insan onu tehdit edebilir mi? Ne yapabilir? En fazla kadro istemiştir. Bana karşı bunları kullanıyor. ‘Benim elimde de var’ diyor.

“Her şey rektörün suçu”

Benim kardeşim sürekli şikayet ediyordu. Bu rektör gelmeden evvel hiçbir sorunu yoktu, mutluydu. Bilerek Bartın’da çalışıyordu. Yurtdışından ona teklif vardı, gidebilirdi… Burayı ilk başta seviyordu. Ama bu rektör geldi, sorunları başladı. Sürekli bir şeyler oluyordu. Ama biz fazla dikkate almıyorduk. Sürekli işte ‘geçer’ diyorduk. Makaleleri vardı yayınlamıyordu. Ben yüzüne de rektörün aynı şeyi söyledim. ‘Kardeşim burada profesörlüğü hak etmiş bir insan’ dediğimde dalga geçer gibi ‘önce doçentlik’ diyor. Ben biliyorum bunu. Kardeşimin buraya geleceğini buluyorum, zaten başarılı bir insandı. Kardeşim başka bir üniversitede olsaydı şu ana kadar kadroyu almıştı. Her şey tamamen rektörün suçu… Bütün aile olarak şikayetçiyiz. Zaten hepimiz tek tek şikayette bulunacağız.

“Kadro alamayanlar için kendini feda etti

Rektörle birlikte hareket edenler, onun yandaşları bu şekilde sürekli kardeşimin üzerine gelindi, o da bir yere kadar dayanabildi. Çünkü hakkıydı... Ağız birliği yaptılar ve engellediler. Bartın için kardeşimin kariyeri yüksekti, Üniversite için de yüksekti. Ve kardeşim herkes için orada çalışan kendisi gibi kadro alamayanlar için kendini feda etti.

“Rektör görevden alınmalı”

Biz başından beri Rektör’ün suçlu olduğunu biliyorduk. Ama bu noktaya geleceğini bilseydik bir şekilde bunun önlemini alırdık. O gün ne oldu bilmiyoruz. Sabahtan kardeşim derslerine girmiş, son bir dersi kalmış, ‘Yukarıya telefonumu almaya çıkıyorum’ diye çıkmış zaten ondan sonrası yok. O sırada oda arkadaşı da çay almaya çıkmış 5 dakikalığına kapıdan içeri girerken zaten kardeşim… O sırada aşağıdan yukarı çıkarken biriyle mi karşılaştı, biri bir şey mi söyledi? Bunlarla ilgili bir bilgimiz yok şu anda. Araştırma sonucunda çıkacak bazı şeyler. Ama bu şekilde olursa, yani okul yönetiminden birileri konuşmazsa ya da bu Rektör buradan, bu görevden alınmazsa, ki benim tek istediğim bu, öyle insanların Bartın için yararlı olduğunu, o üniversite için yararlı olduğunu, çalışan herkes için, hocalar için yararlı olduğunu düşünmüyorum.

“Oradaki herkes dinlenmeli”

Oradaki herkes dinlenmeli. Üniversitede kim varsa… Temizlikçisinden, hocasına kadar… Poliste bu işi çok detaylı bir şekilde incelme yapmalı. İlla birileri konuşacaktır. İlla birileri elini vicdanına koyacak, konuşacaktır… O hocalardan da bilenler var, arkadaşları da var. Hepsi biliyorlar. Güneş’in sorununu bilen arkadaşları var ama konuşamıyorlar. Çünkü her birinin kendisine göre sebepleri var.

“Gelen ihbarlar var”

Ve zaten konuşamayacaklarını da söylüyorlar. Bunu ifade ediyorlar. İşte ‘ben ifşa edebilirim ama şu, şu durumum var. Bundan dolayı yapamıyorum’ diyorlar. Gizli mesajlar ve gelen ihbarlar var.

Arkadaşlarına anlatmış

Kardeşim eski üniversite arkadaşlarıyla yazışmış. Temmuz ayında anlatıyor, tatile gitmiş arkadaşlarıyla buluşmuştu. Ve bu olaylar neticesinde zaten ‘biraz kafa dinleyim, kendimi biraz toplayıp döneyim ki dayanma gücüm olsun’ gibisinden… Onlarla yaptığı bütün mesajlaşmaları ben çıkarttım. Bunların dökümlerini bana attılar. Bunlar aynı şekilde savcılıkta var şu an. Çünkü bir grup açmışlar arkadaşlarıyla, grup mesajı olduğu için grubu silmeden mesajlar silinmez. Bendeki bilgiler zaten şu anda Asayiş’te de var. Telefonundan birçok şeyin çıkacağını düşünüyorum. ‘Bana mobbing uygulanıyor’ diye net bir şekilde o notlarda kendi cümlesi var. Çıkarttığımız mesajlarda da var. ‘Bugün mobbing yedim’, ‘Şu gün şöyle oldu’ diye.

Sabaha kadar ağlamış

Görüşmelerden bir tanesinde Rektör, Güneş’e, yanlış bölüm seçtiğini, kimyanın onun alanı olmadığını, ki şimdiye kadar kimya alanındaki başarıları ortada, yüksek lisansa başlarken önlüğünü yanlış iliklediğine varana kadar bu tarz cümleler kullanmış. Hatta bir seferinde ‘Seni doçent yapıp millete kendimi mi güldüreceğim’ demiş. O gün çocuk sabaha kadar ağladı. ‘Beni nasıl böyle küçük düşürür, bana nasıl böyle şeyler söyler’ diyerek ağladı. Onun kariyerine sahip Meslek Yüksek Okulu’nda sadece bölüm başkanları var ki onlar bile aynı seviyede değiller.

“Başka çaresi kalmamıştı”

 (Psikiyatrik ilaçlar kullandığı yönündeki söylentilerin anımsatılması üzerine)

Bu konuda artık başka çaresi kalmamıştı. Kendisi de kullanmak istemezdi. Çünkü Bartın’da akılcı ilaç kullanımı çalışmasını da yapan insan kendisi... Eczacılar ve tıbbi ilaç mümessilleri ile ortak yaptığı bir projeydi bu. Kendisi de kullanmak istemiyordu ama mecbur kaldı. Çünkü o baskıdan çıkmaya çalışıyordu. Baskıdan kurtulmak istiyordu ama kurtulamadı.”