Eğitim Sen: 'Çocuklar için eşit, adil ve barış içinde bir gelecek'
Eğitim Sen Bartın Şubesi, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla açıklamalarda bulundu. Şube Başkanı İsmet İpçi tarafından yapılan açıklamada Türkiye'deki çocukların yaşadığı sorunlara dikkat çekilerek daha eşit, adil ve barış içinde bir gelecek için mücadele çağrısı yapıldı.
Eğitim Sen Bartın Şube Başkanı İsmet İpci, 23 Nisan’ın yalnızca bir kutlama günü değil, aynı zamanda Türkiye’deki çocukların karşılaştığı zorlukların görünür kılındığı bir gün haline geldiğini ifade etti. Türkiye’de milyonlarca çocuğun eğitim hakkından eşit ve adil bir şekilde yararlanamadığını belirten İpci, eğitimdeki eşitsizliğin her geçen gün derinleştiğini vurguladı.
İpçi, Türkiye’deki çocuk yoksulluğunun her geçen yıl arttığına da dikkat çekti. OECD verilerine göre Türkiye'nin, üye ülkeler arasında çocuk yoksulluğunda ikinci sırada olduğunu belirten İpci, her 100 çocuktan 22’sinin yoksulluk içinde büyüdüğünü vurguladı. Ayrıca, ekonomik kriz koşullarının çocukları açlık ve sağlık sorunları ile karşı karşıya bıraktığını belirten İpci, çocukların eğitimden geri kaldığını ve toplumsal eşitsizliğin derinleştiğini ifade etti.
İpçi, son yıllarda eğitimdeki laiklik ve bilimsel anlayışının da tehdit altına girdiğine dikkat çekti. Eğitim politikalarının bilimsel temellerden uzaklaştığını ve pedagojik ilkelerden sapıldığını belirten İpci, çocukların bedensel, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin sağlıklı bir şekilde ilerleyebilmesi için eğitim politikalarının demokratik ve kapsayıcı bir yaklaşımla yürütülmesi gerektiğini belirtti.
“Milyonlarca çocuk için hükümet hiçbir adım atmıyor”
İpci, Eğitim Sen olarak, her çocuğun kamusal, laik, bilimsel ve cinsiyet eşitlikçi eğitim hakkını savunmaya devam edeceklerini ifade ederek açıklamasında şöyle konuştu, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının simgesi olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün kararıyla ilan edilen 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, ne yazık ki her geçen yıl çocuklar için bir kutlama değil; karanlık tabloyu görünür kılma gününe dönüşmektedir.
Bugün Türkiye’de milyonlarca çocuk eğitim hakkından eşit ve adil bir şekilde yararlanamıyor. Parasız, bilimsel, laik, anadilinde ve kamusal bir eğitimin tüm çocuklar için ulaşılabilir kılınması bir yana eğitimde eşitsiz ve adaletsiz tablo gitgide derinleşiyor. Kalabalık sınıflarda, sağlıksız, niteliksiz ve güvencesiz koşullarda ve beslenme hakkından yoksun olarak öğrenmeye çalışan milyonlarca çocuk için hükümet hiçbir adım atmıyor.
Çocuk yoksulluğu, ülkemizin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. OECD verilerine göre Türkiye, üye ülkeler arasında çocuk yoksulluğunda ikinci sırada yer almaktadır. Araştırmalara göre her 100 çocuktan 22’si yoksulluk içinde büyümektedir ve çocuk yoksulluğu, toplam nüfusun yoksulluk oranından daha fazladır.
Kronikleşen ekonomik kriz koşullarında artan yoksulluk sebebiyle öğrenciler okullarda gizli açlık çekmektedir. Bu durum bağışıklığın düşmesi, salgın hastalıklara daha fazla maruz kalma gibi örneklerin artması sonucunda çocukların eğitimden geri kalmasına sebep olurken, toplumsal eşitsizliği de derinleştirmektedir. Tüm çocuklar için bir öğün ücretsiz yemek ve temiz içme suyu temel bir haktır ve bu gibi kolayca atılabilecek adımlar hükümetin ve bakanlığın sorumluluğundadır. Ancak ne yazık ki iktidarın bu en temel ihtiyaçları karşılamak yerine sorumluluktan kaçındığına tanıklık ediyoruz.
“Çocuk emeği sömürüsü her geçen gün artmakta”
Çocuk emeği sömürüsü her geçen gün artmakta; iktidar eliyle düzenlenen projelerle bu sömürü meşrulaştırılmaktadır. Milli Eğitim Bakanlığı’nca uygulamaya konan MESEM (Mesleki Eğitim Merkezi) ve mesleki ortaokullar aracılığıyla binlerce çocuk, eğitimden koparılarak ağır koşullar altında çalıştırılmakta; ucuz iş gücüne dönüştürülmektedir. Eğitim Reformu Girişimi (ERG) tarafından yapılan araştırmaya göre, sadece 2024 yılında zorunlu eğitim alması gereken 200 bine yakın çocuk eğitimin dışında kaldı. Yine bu yıl içinde lise öğrencisi 168 bin çocuk daha okuldan ayrıldı ve 14-17 yaş grubundaki toplam sayı 452 bine ulaştı.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin araştırmasına göre, son 12 yılda piyasanın vahşi çarklarına terkedilen en az 742 çocuk çalışırken hayatını kaybetti. Bu ölümler, çocuk işçiliğinin nasıl bir sömürüye dönüştüğünün acı göstergesidir. Bu tablo yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda sosyal ve duygusal bir çöküş anlamına da gelmektedir.
Çocukların bedensel, bilişsel, duygusal ve sosyal gelişimlerinin sağlıklı biçimde ilerleyebilmesi için eğitim politikalarının mutlaka bilimsel temellere ve pedagojik ilkelere dayanması gerekmektedir. Eğitim süreci; çocuğun yaş özelliklerini, gelişimsel ihtiyaçlarını ve bireysel farklılıklarını gözeten, demokratik ve kapsayıcı bir yaklaşımla yürütülmelidir. Oysa bugün uygulanan baskıcı, tek tipleştirici eğitim politikaları, pedagojik ilkeleri hiçe saymakta; çocukları ideolojik kalıplara sıkıştırmaktadır. Özellikle Maarif Modeliyle birlikte, eğitimde kullanılan yöntem ve içerikler bilimsel değil, siyasi ve ideolojik saiklerle belirlenmekte; bu durum çocukların eleştirel düşünme becerilerini köreltmekte, yaratıcı potansiyellerini sınırlamaktadır.
“Bilimsel eğitimin temelleri zayıflatılmaktadır”
Laik ve bilimsel eğitim anlayışı, Anayasa’nın güvencesine rağmen sistemli biçimde ortadan kaldırılmaktadır. ÇEDES projesi ve çeşitli protokollerle okullar dinci yapılarla iş birliği içinde adım adım dönüştürülmekte, bilimsel eğitimin temelleri zayıflatılmaktadır. Öğrencilere yönelik seminer, etkinlik ve sosyal faaliyetler gerici vakıflara ve cemaatlere teslim edilmekte; nitelikli eğitimcilerin değil, tarikat mensuplarının okullarda söz sahibi olduğu bir tablo ortaya çıkmaktadır. Cemaat ve tarikat yurtlarında ve kurslarında çocuklara yönelik çok sayıda istismar vakaları kamuoyuna yansımakta; ancak bu yapılar üzerindeki denetimsizlik ısrarla sürdürülmektedir.
Son dönemde hukukun askıya alınması ve geleceksizliğe karşı ülke genelinde yükselen tepkilerin ortağı olarak gençler ve çocuklar da meydanlarda ve okullarda güvenli bir gelecek ve demokrasi taleplerini dile getirmişlerdir. En temel haklarını icra eden çocuklara karşı kolluk güçlerinin uyguladığı orantısız şiddet önemli mağduriyetler doğurmuştur. Çocukların ve gençlerin barış içinde bir ortamda yaşaması için uygun koşulları yaratmak herkes için bir görevdir.
“Bu düzeni değiştirmek için mücadele etmeye devam edeceğiz”
Eğitim Sen olarak, her çocuğun kamusal, laik, bilimsel, cinsiyet eşitlikçi eğitim hakkını savunmaya devam edeceğimizi vurguluyoruz. Çocukları yoksulluğa, sömürüye, açlığa, istismara ve gericiliğe mahkûm eden bu düzeni değiştirmek için mücadele etmeye devam edeceğimizi bildiriyoruz.
23 Nisan’ı gerçek anlamıyla çocuklara armağan edebilmenin tek yolu, onların bugününü ve yarınını güvence altına almaktan ve onlara barış ve demokrasiyle taçlanmış özgür bir gelecek bırakmaktan geçmektedir. Eşit, adil ve güvenli bir gelecek umuduyla tüm çocukların ve öğrencilerimizin 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı kutluyoruz.”
Haber: Erkan Hızoğlu