Bartın Kadın Platformu'ndan 'Aile Yılı'na tepki

Bartın Kadın Platformu, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Hükümet Caddesi'nde basın açıklaması gerçekleştirdi. Yapılan basın açıklamasında, son yıllarda iktidarın kadınları eve kapatmaya, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştirmeye yönelik adımlar attığına dikkat çekilirken iktidarın 2025 yılını 'Aile Yılı' ilan etmesine tepki gösterildi. Açıklamada Aile Yılı söylemiyle kadınların kamusal hayattan uzaklaştırılmasının amaçlandığı vurgulanırken 2025 yılının Aile Yılı değil, Kadın Yılı olması gerektiği ifade edildi.

Bartın Kadın Platformu'ndan 'Aile Yılı'na tepki

Hükümet Caddesi’nde düzenlenen basın açıklamasına çok sayıda Bartın Kadın Platformu Üyesi ve kadın katılırken açıklamayı Bartın Kadın Platformu adına Eğitim Sen Kadın Sekreteri Sevcan Akyıldız okudu.

Akyıldız açıklamasında kadınların sadece aile içinde değil, toplumda da eşit haklarla yer alması gerektiğini vurguladı. "Aile Yılı" söylemini kadınları eve hapseden ve erkek egemen sistemin zeminini oluşturan bir adım olarak değerlendiren Akyıldız, İstanbul Sözleşmesi’ne geri dönülmesi gerektiğini yineledi. Kadınların eğitimde, iş gücünde ve kamusal alanda daha fazla yer alması için eşitlikçi politikaların hayata geçirilmesi çağrısında bulunan Akyıldız, ayrıca 8 Mart'ın Türkiye'de resmi tatil ilan edilmesini de talep etti.

“Aile değil Kadınız”

Eğitim Sen Kadın Sekreteri Sevcan Akyıldız tarafından okunan basın açıklamasında şu ifadelere yer verildi, “Sevgili Kadınlar,

8 Mart Kadınların Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü’nün tarihi, 1857’de Amerika Birleşik Devletleri’nde bir tekstil fabrikasında çalışan yaklaşık 40 bin kadın emekçinin, eşit işe eşit ücret ve daha iyi koşullarda çalışma talepleriyle örgütlenerek greve gitmesi, polisin bu greve müdahalesiyle çıkan yangında 129 kadın hayatını kaybetmesiyle başlar. 8 Mart örgütlenen, talepleri için direnen ve bu uğurda hayatını kaybeden kadınlara atıfla kadın mücadele tarihinin simge günlerinden biridir. O günlerden bu yana tüm dünyada kadınlar adalet, eşitlik, hak ve özgürlük mücadelesini yükselterek, her 8 Mart’ta emek sömürüsüne, savaşlara, yoksulluğa, eşitsizliklere, adaletsizliğe ve kadınları yok sayanlara karşı sözünü dile getiriyor, meydanları dolduruyor. 

Bizler de bu yıl 8 Mart’ı bugünün sağ, muhafazakâr ve gerici iktidarlarının yoksulluk, istikrarsızlık, şiddet; daha çok kriz getiren ırkçı patriarkal kapitalizmine, savaşlarına ve nefret söylemlerine isyanımız ve öfkemizle mücadeleyi yükselterek, aynı kararlılıkla geleceğe taşıyoruz.

“Aile değil Kadınız” diyerek tüm kadınları erkek egemen sınırlara ve kapitalist sömürüye karşı emek ve özgürlük mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz. Kadını birey olarak görmeyen, aile içinde toplumsal cinsiyet rollerine hapsedip kamusal alandan uzaklaştırmaya çalışan AKP-MHP iktidarının 2025 yılını “Aile Yılı” ilan etmesine, bu söylemle ve beraberindeki politikalarla kadınları eve, aileye ve erkeğe tabi kılmanın zemini oluşturmasına karşı sözümüzü örgütlüyoruz.

“İktidar bloğu bize aile dışında var olma seçeneği tanımıyor”

İktidar sözcüleri kadın düşmanı açıklamalarını sürdürüyor. Neredeyse tüm kurumlar, plan ve programlarıyla ne zaman evlenmemizin uygun olduğundan, nasıl ve kaç çocuk doğuracağımız, nasıl yaşamamız, giyinmemiz ve davranmamız gerektiğini, hangi çalışma biçiminin bize göre olduğunu tarifleyerek bedenimiz, kimliğimiz ve emeğimizi kuşatma çabası içinde. Yani AKP-MHP iktidar bloğu bize aile dışında var olma seçeneği tanımıyor.

Son günlerde adını sıkça duymaya başladığımız nüfus politikalarıyla iktidar, bakım emeğimizden daha yüksek verim alabilmenin, böylece kendi sorumluluğunu bizlerin sırtına yüklemenin hesabını yapıyor.

Sözde bizler düşünülerek gündemde tutulan yeni çalışma modellerinin bizlerin değil; bakım evleri, kreşler açmayan, analık izni ve ebeveyn izni gibi düzenlemelerin, ilgili uluslararası standartların ve kadınların istihdam olanaklarını artıracak gerçek politikaların hayata geçirilmesi için hiçbir girişimde bulunmayan iktidar için olduğuna şüphemiz yok.

Bunun yanında iktidarın “2025 yılı Aile yılı olsun” çağrısına cevap vermekte gecikmeyen yandaş konfederasyon MEMUR SEN’nin evlilik ve aileye ilişkin bir anayasal düzenleme önerisi hazırlayarak işyerlerinde imzaya açmasının da gösterdiği gibi, bu söylemin var olan yasakları daha da arttırarak LGBTİ+ düşmanlığını derinleştirmeye ve nefret söylemlerine meşru zemin hazırlamaya yaradığı açık. MEMURSEN “aile yılı”na yapay gündem yaratarak kamu emekçilerinin hak kaybına uğramasındaki sorumluluğunu gözlerden uzak tutmaya çalışmak için sarılsa da bugünün kutuplaşmış Türkiye’sinde “ailenin korunması” söyleminin beraberinde getireceklerinden endişeliyiz.

“Aile Yılı” değil “Kadın Yılı” diyoruz”

AKP'nin, yerlilik ve millilikle kuşatılmış tek tip bir aile anlayışı dayatan geleneksel cinsiyet rollerini ve eril tahakkümü pekiştiren cinsiyetçi düzenlemelerine, “aile yılı" adı altında kadınların emeğini ve kimliğini görünmez kılmaya çalışmasına, Bakım emeğinin sorumluluğunu kadına yükleyen çocuk, yaşlı, hasta, engelli bakımının sosyal devletin sorumluluğu olduğunu kabul etmeyen politikalarına,  “Kadınların iş ve aile yaşamını uyumlulaştırması “adı altında güvencesiz, kısmi, uzaktan, esnek çalışmayı esas alan istihdam politikalarıyla ekonomik bağımsızlıklarını kısıtlamayı hedeflemesine;  Şiddete maruz kaldığımızda "aile birliği"ni koruma adına sessiz kalmamızın beklenmesine karşı çıkıyoruz.

Esnek ve güvencesiz istihdam değil güvenceli istihdam, güvenli iş yerleri istiyoruz. Çocuk bakımının kadının değil, ebeveyn sorumluluğu olduğunu, her mahalleye ücretsiz, nitelikli, anadilinde kreş açılmasının gerekli olduğunu hatırlatıyoruz

"Kadın Bakanlığı kurulması konusundaki ısrarımızı yineliyor; “2025 Aile Yılı” değil “Kadın Yılı” diyoruz.

“Ses yükseltmek suç sayılıyor”

Sevgili kadınlar,  AKP/MHP iktidar bloğunun cinsiyetçi politikalarının yanında ekonomik krizler, anti demokratik uygulamalar, tüm yetkinin tek elde toplanması, hukukun üstünlüğü ilkesinin ihlali, örgütlenme ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar yaşamlarımızı derinden etkiliyor. AKP-MHP iktidarının “yeni Türkiye’sinin bizi yaşama, barınma gibi temel haklarımızdan mahrum bıraktığını, seçme ve seçilme hakkımızı gasp ettiğini görüyoruz. Bir yanda işsizlik, tam zamanlı ve güvenceli iş bulmanın zorluğu, meslek edinme sınavlarındaki şaibeler, liyakatsizlik ve “adam” kayırmacılık, diğer yanda dayanaksız ve itiraz hakkı dahi verilmeden işten çıkarmalar ve ilişiği kesilenlerin adeta fişlenerek herhangi bir geçim kaynağına erişmesini engelleyen KHK rejimi ve tüm bunların yanında yükselen enflasyon karşısında eriyen ücretler ve gün be gün pahalılaşan hayatla barınma, hayatı idame etme hakkımız tırpanlanıyor.

Demokratik bir ülkede eşit özgür yaşama talebinin suç sayıldığı bir ülkede yaşıyoruz. Toplumsal muhalefet bir bütün hedef alınmış durumda. Emek mücadelesi veren sendikacılar, seçilmiş siyasetçiler, özgür basın emekçileri, sanatçılar cezaevlerinde. Seçilmiş belediye başkanları ve eş başkanları birbiri ardına görevden alınıyor. Doğrudan atamalarla yerel yönetimler kayyumlara devrediliyor. Görevi devralan kayyumlarla yerel yönetimler bünyesindeki cinsiyet eşitliği temelli kurullar ve merkezler işlevsizleştiriyor, toplu sözleşmeler geçersiz kılınıyor. Buna karşı ses yükseltmekse suç sayılıyor.

“Özgürlük talebimizi yükseltiyoruz”

Sevgili kadınlar,  Sağ muhafazakâr otoriterliğin yükseldiği dünya düzeninde ırkçıların, aşırı milliyetçilerin oylarının arttığı, bazı ülkelerde hükümet ortağı olduğu Batı’nın Ortadoğu’yu dilediklerince şekillendirme girişimlerinin bölgeyi daha da istikrarsızlaştıracağı açık. Türkiye’nin de aralarında olduğu bölge aktörleriyse ülkelerinde savaş ve güvenlik politikalarıyla iktidarda kalmaya çalışıyor.

Tüm bunlara karşı bu 8 Mart’ta da demokrasi, eşitlik, barış ve özgürlük talebimizi yükseltiyoruz. Savaş politikalarına son verilsin! Kaynaklar eğitime, sağlığa ve kadın istihdamına aktarılsın! İfade ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engeller kaldırılsın! Diyoruz.

“Şiddetsiz bir yaşam istiyoruz”

Dünya genelinde her 3 kadından 1’i fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Türkiye’de ise kadın cinayetlerinin geldiği boyutu, 2024’ün Ekim ayından bu yana endişeyle takip ediyoruz. 2024’ün son aylarında Narin’in ailesince katledilmesi ve izleyen günlerde artan kadın cinayetleri, eril yargının Muğla’da vahşice katledilen Pınar Gültekin’in katilinin haksız tahrik indiriminden faydalanabileceğine hüküm getirmesi bir kez daha bu iktidarın kadına yönelik şiddetle mücadele kararı olmadığını gösterdi.

Kadınların aileleri içinde, evde, sokakta ve işyerlerinde güvende olması için İstanbul Sözleşmesine dönülsün ve kadını şiddet ve istismardan, ayrımcılıktan koruyacak uluslararası standartlar hayata geçirilsin, ulusal mevzuat buna göre düzenlensin istiyoruz!

İşyerinde şiddet ve tacizin önlenmesini düzenleyen ILO’nun 190 Sayılı Sözleşmesi’ne taraf olunsun ve sözleşmeyle ilgili düzenlemeler yapılarak uygulamaya konulsun diyoruz.

Sevgili Kadınlar,  KESKli kadınlar olarak bizi yok sayanlara sizin yerli ve milli, ‘kutsal’ duvarlarınız bize dar gelir diyor, tüm kamu emekçisi kadınları erkek egemen sınırlara ve kapitalist sömürüye karşı emek ve özgürlük mücadelesini büyütmeye çağırıyoruz. Kadın emeğini görünmez kılan, savaşlarla yoksullaştıran, güvencesizleştiren ve yaşam hakkını elinden alan, otoriter politikalarınızı kabul etmiyoruz.

“8 Mart’ın resmî tatil ilan edilmesini talep ediyoruz”

KESK olarak, kadınların uğradıkları eşitsizlik, ayrımcılık ve sömürüye karşı seslerini daha fazla yükseltebilmeleri, taleplerini alanlarda dillendirebilmeleri için 8 Mart’ın Türkiye’de tüm kadınlar için resmî tatil ilan edilmesini talep ediyoruz.

Geçmişten bugüne mücadele ederek, örgütlenerek, direnerek ve dayanışarak dünyayı değiştiriyoruz: Bizi evle, savaşla, yoksullukla ve baskıyla kuşatmaya çalışan erkek egemen sistemin getirdiği eşitsizliğe, baskıya ve bizi susturmaya, haklarımızı gasp etmeye çalışanlara karşı birleşelim, mücadeleyi büyütelim.

Kadınlar örgütlendiğinde, birlikte mücadele verdiğinde dünya değişir!”

Haber: Erkan Hızoğlu