Bankoğlu 'Şiddet mağduru kadınlar için semt evleri açılmalı'
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne ilişkin açıklamalarda bulunan CHP Bartın Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Üyesi Aysu Bankoğlu, 'Sığınma evlerinin, kadın danışma merkezlerinin ve cinsel şiddet kriz merkezlerinin ülke çapında yaygınlaştırılarak ihtiyacı karşılar düzeyde açılması ve şiddete uğrayan kadınlarımızın tedavi ile rehabilitasyonu için özel merkezlerin ve ayrıca kadınlarımıza çeşitli beceriler kazandıracak semt evlerinin kurulması son derece elzemdir' dedi.
CHP Bartın Milletvekili ve Anayasa Komisyonu Üyesi Av. Aysu Bankoğlu, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü'ne dair açıklamalarda bulundu. 25 Kasım’ın ortaya çıkmasına sebep olan olayın, 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’ni diktatörlükle yöneten Rafael Turijillo’ya karşı mücadele veren üç kız kardeşin katledilmesi olduğu bilgisini veren Bankoğlu, “Diktatör Turjillo, ülkede iki tehlike var: “Kilise ve Mirabal kardeşler” dedikten sonra bu üç kız kardeş, 25 Kasım 1960 günü, diktatörün polislerince dövülerek ve boğazlanarak öldürülmüş, kaza süsü verilmeye çalışılsa da olay ortaya çıkmıştır. Bundan tam 39 yıl sonra Birleşmiş Milletler, bu vahşetin yıl dönümünü Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü” olarak kabul etmiştir.” dedi.
“100 kadından 42’si aile içinde şiddete maruz kalıyor”
Bankoğlu, açıklamalarında ülkemizde ve dünyada kadına yönelik şiddetin halen büyük bir toplumsal sorun olduğuna değindi. Kadının maddi ve manevi bütünlüğüne zarar veren şiddetin ancak toplumun tüm kesimlerinin kararlı mücadelesi ile ortadan kaldırılabileceğini ortaya koyan Bankoğlu, “Bir kadın olarak ama her şeyden önce bir insan olarak bu geri kalmışlığa bir son vermek, buna ilişkin canla başla çalışmak görevimizdir. Bizim Cumhuriyet Halk Partisi olarak veya kadın kuruluşlarının mücadelesi ile çabası, tek başına yeterli değildir. Hep birlikte, tüm yurttaşların, bu kararlılıkta ve inançta olması gereklidir. Kadın-erkek eşitliğinin kabulünün cumhuriyet tarihimiz kadar uzun bir geçmişi olmasına rağmen 100 kadından 42’si aile içinde şiddete maruz kalma bakımından ilk sırada ve ne yazık ki kadınlarla yapılan araştırmalarda “Size göre en büyük sorun nedir? diye sorulduğunda yüzde 70’e yakın kadın bakımından ilk sırada şiddet var. İşsizlik ve eğitimsizlik bile şiddetten sonra geliyor” şeklinde konuştu.
“Asıl önemlisi bu zihniyetin önüne geçebilmek”
Konunun sürekli gündemde tutulmasının önemine değinen Bankoğlu, “Bildiğimiz her cinayetin geçmişi sayısız şiddet olayı ile dolu. Kadınların hayatını kaybedeceği noktaya gelmeden, ciddi cezai yaptırımlar uygulanırsa bu vahşetlerin sayısını azaltmış oluruz. Tabii ki alınan önlemler caydırıcı olacaktır ama asıl önemlisi bu zihniyetin önüne geçebilmektir” ifadelerinde bulundu.
“İktidar samimiyet testini geçemedi”
2015 yılından bu yana en az 2097 kadın cinayeti gerçekleştiği bilgisini veren Bankoğlu, geçtiğimiz günlerde yasalaşan Yargı Paketi’nde, kadına yönelik şiddeti önlemeye ilişkin hiçbir hazırlık yapılmamış olduğunu ve iktidarın samimiyet testini geçemediğini belirtti. Bankoğlu, "Kadına Karşı Şiddet ve Çocuk İstismarı gibi oldukça büyük öneme sahip iki konuda, en ufak bir düzenleme ve iyileştirme yapılmaması, kadına bakış konusundaki ataerkil zihniyeti ortaya koyuyor. Bu meseleleri, siyasi partiler üstü toplumsal bir mutabakatla çözmemiz gerekiyor. Hepimiz biliyoruz ki, kadını birey olarak görmeyen, yalnızca iyi bir eş, iyi anne olarak niteleyen korumacılık söylemleri ile kadınların yaşadığı problemlere çözüm getirilemez. 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açıldığı için İstanbul Sözleşmesi ismiyle anılan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesini imzalayan ve onaylayan ilk ülke, Türkiye’dir. Ancak karşımızda söz konusu uluslararası Sözleşme’yi tam manasıyla uygulama konusunda çok isteksiz bir AKP zihniyeti, yönetimi vardır” açıklamasında bulundu.
“Çalışan kadın oranı yüzde 25’e düştü”
Sözlerine 6284 sayılı Kanun hakkında tespitler yaparak devam eden Aysu Bankoğlu, “8 Mart 2012’de kabul edilen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun ile İstanbul Sözleşmesi'nde yer alan bütüncül sistem kabul edilmiştir. Bununla beraber gerek Sözleşme'nin, gerekse Kanun'un uygulanmasında önemli eksiklikler bulunmaktadır. Herhangi bir medeni hal ayrımı yapmaksızın evli ya da bekar tüm kadınlara, kendilerine yönelen şiddetin uygulayıcısı kim olursa olsun, ilgili mekanizmalara başvurma, tedbir talep etme hakkı, esasen bu Kanun içerisinde tanınmıştır. Öte yandan, kadının kendine yetebilmesi yani iş gücüne katılımlarına baktığımızda, ülkemiz pek de parlak bir tablo sergilemiyor. Geleneksel düşünceler, kadının yakasını bırakmıyor. Kadınlar, evlenene kadar ya da çocuk olana kadar çalışmak gibi erkek kotalarıyla, aile ve çevre baskısıyla karşı karşıya bırakılıyor. Bakın, 1990 yılında çalışan kadın oranı yüzde 34 iken 2004 yılında bu oran, yüzde 25’e düşmüştür. Kadın, ekonomik olarak erkeğe bağımlı kılınmış oluyor. Bu ve benzeri sebepler erkeğin kadına eşya gibi bakmasına neden olan unsurlardan sadece bir kısmı” dedi.
“Ulusal Eylem Planı hazırlanmalı”
Bankoğlu, son olarak konuya ilişkin yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi: “Kadına karşı şiddet ve ayrımcılıkla mücadele maksadıyla gerek Merkezi İdare, gerekse de yerel yönetimler düzeyinde yeterli bütçe ödeneğinin ayrılması ilk koşullardan biridir. Ardından eğitimde, cinsiyet ayrımcılığı içeren konuların müfredattan kaldırılması ve toplumsal cinsiyet dersinin zorunlu müfredata dâhil edilmesi de gerekli olan uygulamalardan bir diğeridir. Kadına karşı şiddetle mücadeleye yönelik ilgili tüm kamu kurumları ve sivil toplum örgütlerinin temsilcilerinden oluşan özel bir birim kurulması ve ayrıca bu hususta Ulusal Eylem Planı hazırlanması, doğru yol alınmasını sağlayacaktır. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi'nin gereklerinin yerine getirilmesinin denetlenmesi, kadın cinayetleri ile cinsel dokunulmazlığa yönelik suçlarda cezaların ağırlaştırılması ve haksız tahrik ile iyi hal indirimlerinin kaldırılması, vakaları ciddi biçimde azaltacaktır. Sığınma evlerinin, kadın danışma merkezlerinin ve cinsel şiddet kriz merkezlerinin ülke çapında yaygınlaştırılarak ihtiyacı karşılar düzeyde açılması ve niteliklerinin artırılması, şiddete uğrayan kadınlarımızın tedavi ile rehabilitasyonu için özel merkezlerin ve ayrıca kadınlarımıza çeşitli beceriler kazandıracak semt evlerinin kurulması son derece elzemdir. ”