Yeniden Refah'tan 'İklim Kanunu' Tepkisi

Yeniden Refah Partisi Bartın İl Başkanı Ahmet Baki Kebapcı, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde görüşülmekte olan İklim Kanunu'na karşı olduklarını açıkladı. Kebapcı, partisinin söz konusu yasa tasarısına ret oyu vereceğini duyurdu.

Yeniden Refah Partisi Bartın İl Başkanı Ahmet Baki Kebapcı, yaptığı basın açıklamasında, İklim Kanunu'nun hem bilimsel hem ekonomik hem de siyasi açılardan sorunlu olduğunu savunarak, altı temel gerekçeyle bu kanuna karşı çıktıklarını ifade etti.

Küresel ısınmanın ve atmosferdeki karbondioksit artışının abartıldığını iddia eden Kebapcı, NASA verilerine göre 1995-2015 yılları arasında karbondioksit oranının %13 arttığını ve bu artışın yalnızca 0,05 derecelik bir sıcaklık değişimine neden olduğunu söyledi.

Türkiye'nin toplam küresel karbon salınımının sadece %1,1'inden sorumlu olduğunu belirten Kebapcı, asıl sorumlunun ABD ve Çin gibi ülkeler olduğunu söyledi.

Üçüncü gerekçesini Paris İklim Anlaşması'na yönelik eleştirilerle açıklayan Kebapcı, anlaşmayı imzalayan bazı büyük ülkelerin yükümlülüklerini yerine getirmediğini, hatta ABD gibi ülkelerin anlaşmadan çekildiğini hatırlattı.

Kebapcı, hükümetin çevre politikalarında da tutarsız olduğunu öne sürerek, yanan orman alanlarının imara açılması, HES projelerinde çevre koruma kriterlerine uyulmaması ve Kanal İstanbul gibi projelerin çevreye zarar verdiğini söyledi.

Kebapcı, geçtiğimiz yıl CİMER üzerinden 1 milyondan fazla vatandaşın İklim Kanunu'na karşı imza verdiğini ancak bu talebin dikkate alınmadığını söyledi.

İklim Kanunu'yla birlikte işletmelere ve bireylere karbon vergisi gibi yeni yükler getirileceğini savunan Kebapcı, bunun üretim maliyetlerini artırarak enflasyonu körükleyeceğini belirtti. Ayrıca karbon kotaları ve dijital para projeleriyle vatandaşların bireysel özgürlüklerinin tehdit altına gireceğini dile getirdi.

Kebapcı, karbon ayak izi ve karbon vergisi uygulamalarının küresel güçlerin nüfusu kontrol etme planlarının bir parçası olabileceğini öne sürdü.

“İklim Kanunu'na karşı çıkıyoruz”

Kebapcı, Yeniden Refah Partisi olarak Meclis'te İklim Kanunu'na karşı net bir duruş sergileyeceklerini ve ret oyu vereceklerini belirtirken açıklamasında şu ifadeleri kullandı, “Hepinizin bildiği gibi şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde İklim Kanunu görüşülüyor. İklim Kanunu'yla ilgili Yeniden Refah Partimizin görüşlerini ifade etmemiz gerekir. Öncelikle en sıcak gündem olarak bunu ifade etmek istiyorum. Bir defa İklim Kanunu'na Yeniden Refah Partisi olarak pek çok sebepten dolayı karşı çıktığımızı ifade etmek istiyorum ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde de İklim Kanunu'na karşı ret oyu kullanacağımızı bu vesileyle belirtmek istiyorum.

Bu sebeplerden birincisi; Karbondioksit miktarı ve atmosferdeki karbondioksit miktarındaki artış, buna bağlı olarak dünyanın ısınması, yani küresel ısınma olarak adlandırdıkları olay maalesef abartılmaktadır. Bununla ilgili bilimsel veriler var. Evet, bir ısınma var, karbondioksit miktarında bir artış var, ama bu binlerce, on binlerce yıldır karbondioksit miktarının dünya üzerinde dalgalanmasının bir parçasıdır. İlk defa olan bir şey değildir. Kaldıki bu artış ve buna bağlı olarak meydana gelen ısınma da ifade edilenin aksine bir felaket senaryosu yazmayı gerektirecek bir miktarda değildir. NASA'nın uydu verilerine göre; 1995

ile 2015 yılları arasında karbondioksit miktarı dünyada %13 oranında artmış. Bu %13'lük artış, dünyadaki ortalama sıcaklığın 0,05 derece artmasına yol açmış. Yani bu ne demektir? %13'lük bir artış, son 20 senede meydana gelen bir artış, ancak ve ancak 0,05 derece bir sıcaklık fazlalığına yol açmış demektir. Bu verilere göre, atmosferdeki karbondioksit miktarı geçtiğimiz 1995-2015 yılları arasında olduğu gibi bir oranla artmaya devam etse dahi, 400 sene sonra dünya sadece bir derece ısınacak demektir. Dolayısıyla bu da bir felaket manasına gelmemektedir. Bu bilimsel gerçekleri özellikle ortaya koymamız lazım. Ayrıca günümüz atmosferinde her 1 milyon hava molekülünün 400'ü karbondioksitten oluşuyor. Yani normalde şimdi biz dışarıya çıktığımız zaman, açık havadaki karbondioksit miktarı 1 milyon hava molekülünden 400'ü. Ancak bu bir felaket sınırı değildir. Bunu bir felaket sınırı olarak gösteriyorlar. “Efendim, bu 400'ün üzerine çıkarsa karbondioksitten çok daha büyük sıkıntılar olacak, dünya ısınacak, hepimiz kavrulacağız” diyorlar. Halbuki 1 milyon hava molekülünün içerisinde 400 karbondioksit molekülünün bulunması bir felaket demek değildir. Havalandırılmayan sınıfl arda, trenlerde, otobüslerde, kapalı alanlarda bu miktar 2.000'e kadar çıkmaktadır. Ve bu miktarda, yani açık havadaki 400 karbondioksit molekülünün 5 katına, 6 katına çıkması dahi, insanların zehirlenip ölmesi manasına gelmez, bir felaket manasına gelmez. Denizaltılarda günlerce denizin dibinde kalan mürettebatın nüfus ettiği karbondioksit miktarı 5.000 ppm'dir. Yani bizim açık havada 400 ppm'lik bir karbondioksite muhatap olduğumuz yerde, denizaltılardaki personel günlerce denizin altında 5.000 ppm'lik bir karbondioksite muhatap oluyor, ama buna rağmen hiçbirinin sağlığı bozulmuyor ve ölmüyorlar.

“Türkiye dünyadaki toplam karbon salınımının %1,1'ini yapıyor”

Buradan şunu ifade etmek istiyorum; karbondioksit miktarı, dünyadaki atmosferimizdeki karbondioksit miktarı bir felaket sınırında değildir, alarm çanları çalmıyor. Mevcudun 5 katı, 6 katına kadar çıksa dahi bir felaket senaryosuna yol açmaz. Bunu ifade ediyoruz. Karbondioksit artışı dolayısıyla dünyanın ısınması, yine alarm zillerinin çalmasına yol açacak bir durumda değildir. 1995-2015 yılları arasında karbondioksit %13 oranında artmış, %13'lük karbondioksit artışı 0,05 derecelik bir ısınmaya yol açmış. Yani bu hızla artmaya devam etse bile, 400 senede, 500 senede sadece bir derece ısınacağız demektir ki, bu da bir felaketin geldiğini veya bir felaket içerisinde olduğumuzu gösteren bir durum değildir. İkinci karşı çıkış sebebimiz; Bilimsel veriler, karbon emisyonunun ne sorumlusunun ne de çözümünün Türkiye olmadığını göstermektedir. Global Karbon Atlası ve Uluslararası Enerji Ajansı'nın verilerine göre, dünyanın en çok karbon salınımı yapan üç ülkesi, dünyadaki karbondioksit salınımının %52,6'sını gerçekleştiriyor. 200 küsur ülkeden sadece 3 tanesi, başta da Amerika ve Çin var, bütün karbon salınımının %52,6'sını bunlar yapıyorlar. Türkiye ise dünyadaki toplam karbon salınımının %1,1'ini yapıyor. Öyleyse, %52'sine sebep olan bu üç ülkenin öncelikle bu tedbirleri alıp, bu kanunları çıkarıp, bu karbon vergilerini ödemesi gerekmez mi? Biz, bütün dünyadaki karbon salınımının sadece %1,1'inden sorumlu bir ülkeolarak neden İklim Kanunu çıkarıp da kendimize bu kadar karbon vergisi getirelim? Yine burada gelişmiş ülkelerin kişi başına karbon salınım ortalaması 15 ton karbondioksit, gelişmekte olan ülkelerin kişi başına karbon salınımı 5 ton karbondioksit.

Türkiye'nin kişi başına karbon salınımı ortalaması ise 5 ton karbondioksitin de altında. Öyleyse bu karbon salınımının ve iddia ettiğiniz ısınmanın, sözde iklim krizinin sorumlusu gelişmekte olan ülkeler değil, gelişmiş ülkeler. Eğer bir tedbir alacaklarsa, gelişmiş ülkelerin bu tedbiri alması lazım. Dolayısıyla biz de Yeniden Refah Partisi olarak diyoruz ki: Sözde iklim değişikliğinin ve bu karbon salınımlarının asıl müsebbipleri kimse, önce onlar gerekli önlemleri alsın. Önce onlar Paris İklim Anlaşması'na uysun. Önce onlar iklim kanunlarını çıkartsınlar ve önce onlar bu tedbirleri alsınlar. Bize gelip de bunları dayatmanın bir manası yoktur.

Üçüncü bir sebep; Dünyanın Paris İklim Anlaşması ile ilgili samimiyetsizliğidir. Dünyadaki karbon salınımının %52,6'sını yapan ilk üç ülkeden iki tanesi, ABD ve Çin. ABD, Paris Anlaşması'ndan çekiliyor, Çin yükümlülüklerini yerine getirmiyor. Arkasından, asıl müsebbibi olan ülkeler böyle samimiyetsiz bir tavır içerisindeyken, dünyadaki salınımın sadece %1,1'ini yapan Türkiye kendisini İklim Kanunu çıkarmak mecburiyetinde buluyor.

“Dünyayı asıl kirleten ülkeler yerine Türkiye pilot ülke seçiliyor”

Dünyayı asıl kirleten ülkeler yerine Türkiye pilot ülke seçiliyor. Bu tamamen mantıksız ve adaletsiz bir durumdur, haksız bir durumdur. Bundan dolayı da biz karbon salınımıyla ilgili, İklim Kanunu'yla ilgili duruşumuzu belirliyoruz ve buna karşı çıkıyoruz.Birinci sebep, dediğim gibi, karbondioksit miktarı ve buna bağlı olarak ısınma durumun yüzlerce katı kadar abartılıyor, felaket senaryoları yazılıyor. İkincisi, bunun sorumlusu Türkiye değil, gelişmiş ülkelerdir. Üçüncüsü, gelişmiş ülkeler bu noktada samimiyetsiz davranıyor; kendileri bu tedbirlere uymuyor, Paris İklim Anlaşması'ndan çekiliyor, çekilmese bile yükümlülüklerini yerine getirmiyor.

Dördüncü bir sebep; mevcut iktidarın çevre kirliliğinin önlenmesi, yeşil alanların artırılması ve atık yönetimi gibi hususlardaki samimiyetsiz tavrıdır. Yanan ormanların yeniden orman vasfına dönüştürülebilecek alanların 2B arazisi olarak imara açılması, mevcut iktidarın uygulamaları arasındadır. Verimli ovalara ve tarım arazilerimize imar verilmesi, yeşil alanlara imar verilip orman katliamının yapılması, HES projesi şartnamelerindeki çevreyi koruma ile ilgili şartlara uyulmaması, çevreyi kirleten iktidar yandaşı olan fi rmalara herhangi bir yaptırım uygulanmaması, göz yumulması ve bütün bunlarla beraber başlı başına Kanal İstanbul projesi... Çevrenin kirlenmesi, karbondioksit salınımını en üst düzeye çıkaracak adımlar bu noktada bu adımları atan bir iktidar, gelip İklim Kanunu konusunda dayatmada bulunuyor. “Siz iktidar olarak bu kadar karbondioksit salınımına yol açacak, çevreyi kirletecek adımları atıp, ondan sonra da dış güçler istiyor diye İklim Kanunu çıkartmaya çalışıyorsunuz. Çevreyle ilgili, karbondioksit salınımı ile ilgili bu kadar hassas ve samimiyseniz, o zaman biraz önce söylediğim bu adımları niye atıyorsunuz? Kanal İstanbul'u mutlaka yapacağız, niye diyorsunuz?” Bu sebeple hükümetin dış güçlerin isteğini yerine getirerek onların baskısıyla hareket ettiğini düşünüyoruz ve böylece Dünya Bankası ve diğer uluslararası kuruluşlardan kredi alabilmek, para bulabilmek maksadıyla da bu İklim Kanunu'nu çıkartmaya çalıştığından çok ciddi şüpheler duyuyoruz.

“İktidar itirazları duymazdan geldi”

Karşı çıkmamızın beşinci sebebi; aziz milletimizin bundan bir sene evvel 1 milyonun üzerinde imzayla İklim Kanunu'nun çıkartılmaması için başvuruda bulunmasıdır. Vatandaşlarımız 1 milyondan fazla imzayı CİMER üzerinden ilettiler, İklim Kanunu'na karşı olduklarını ki bu rekor sayıda bir imzadır ifade ettiler. Ancak buna rağmen maalesef Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gelmemesi yönünde itirazda bulundular. Ancak buna rağmen, maalesef iktidar bu itirazları duymazdan geldi. Milletin isteğine, milletin talebine kulak verilmesi gerekir. Bu derece rekor sayıda bir imzayla milletin istemediği bir kanunu “çıkartacağız” diye dayatmanın kimseye bir faydası yoktur.

Altıncı sebep; işletmelerimize karbon vergisi adı altında yeni yükler getirecek bu İklim Kanunu, üretim maliyetini artıracak. Üretim maliyeti arttığı zaman fi yatlar artacak. Zaten vergi yükü altında ezilen işletmelerimiz, zaten vergi artışları altında ezilen işletmelerimiz ve zaten enflasyon altında ezilen milletimiz, bu gelecek olan karbon vergileri yüzünden üretim maliyetlerinin ve fiyatların artması yüzünden daha da büyük sıkıntıya girecektir. Vatandaşlarımız da sadece şirketler değil, bireysel olarak enerji tükettikleri, atık oluşturdukları için karbon vergisi ödeyecek. Zaten çevre vergisi, çöp vergisi, dünya kadar vergiyi rahmetli

Erbakan hocamızın ifade ettiği gibi alfabede harf kalmamış- bu kadar çok vergiyi zaten ödetiyorsunuz, bir de üstüne karbon vergisini getirmeye kalkacaksınız. Bunun müsebbibi biz değiliz. Dünyadaki karbon salınımının %1,1'ini biz yapıyoruz, %52,6'sını yapan 3 tane ülke bunu yapmıyor. Bunu yapmak bize mi düştü? Bu vergileri ödemek bize mi düştü? Merkez Bankası ile TÜBİTAK ortaklığında dijital Türk lirası, yani dijital para projesi şu anda devam ediyor. Bildiğiniz gibi bu, asıl olarak bir vergi kaçağını önleme maksadıyla yapılan bir proje. Ancak bu proje hayata geçirildiğinde sadece vergi kaçağının önlenmesi değil, insanların tüm tüketimleri şeffaf hale gelecek ve karbon ayak izleri her bir vatandaş için tek tek hesaplanabilir noktaya gelecek. Bu noktaya gelindikten sonra bu kanununda çıkması halinde, hem şirketlerin hem de vatandaşların karbon kotalarını aşmaları halinde seyahat özgürlükleri kısıtlanacak. “Sen bu ay karbon kotanı aşmışsın, öyleyse bir daha uçağa binemezsin, bir daha otomobilinle seyahate çıkamazsın, tüketim yapamazsın, enerji kullanamazsın.” Seyahat özgürlüğü gibi, enerji kullanımı gibi, tüketim gibi bireysel özgürlüklerin karbon salınımı bahanesiyle kısıtlanmasıyla karşı karşıya kalınacak. Hepinizin bildiği gibi, bizim de zaman zaman ifade ettiğimiz gibi, dış güçler, küresel güçler, dünya nüfusunun azaltılması konusunda yıllardan beri plan yapıyorlar. Davos'ta, Davos Zirvesi'nde bu defalarca konuşuldu. Bunun küreselcilerin en önemli planlarından bir tanesi olduğunu çok iyi biliyoruz. Karbon ayak izi gibi uygulamaların da bu plana alet edilmesinden endişe duyuyoruz. Neyi kastediyorum? Denilebilir ki “Sizin Türkiye olarak karbon salınımınız çok arttı, karbon ayak iziniz çok arttı, öyleyse bir dönem Çin'de olduğu gibi aile başına bir çocuktan fazla çocuk yapamazsın.” Çünkü çocuk sayısı arttıkça, nüfus arttıkça karbon ayak iziniz artıyor, karbon salınımınız artıyor. Bunu getirip de buraya bağlama ihtimalleri son derece yüksek. Bu süreç, sera gazı tüketen büyükbaş hayvanların itlaf edilmesi ve bunun yerine yapay et tüketimine geçilmesine gidecek kadar tehlikeleri de kendi içerisinde barındırmaktadır. Önce süslü sözlerle “çevreyi koruma, küresel ısınmayı önleme” gibi birtakım sözlerle bunları çıkartıyorlar. Daha önce pek çok konuda olduğu gibi, mRNA aşılarında olduğu gibi, İstanbul Sözleşmesi'nde olduğu gibi, Irak'ı işgal ederken “özgürlük ve demokrasi getireceğiz” dediklerinde olduğu gibi, şimdi de süslü sözlerle bunu çıkartıyorlar. Yarın bir gün dünya kadar karbon vergileri ödeyeceksiniz. Enerji tüketiminiz, diğer tüketimleriniz, seyahat özgürlüğünüz kısıtlanacak. Hatta dediğim gibi, “Bir çocuktan fazla çocuk sahibi olamazsın, iki çocuktan fazla çocuk sahibi olamazsın” demeye kadar bu işin gitme tehlikesi var. Bütün bu sebeplerden ötürü, Yeniden Refah Partisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde şu anda görüşülmekte olan İklim Kanunu'na karşı olduğumuzu ve Yeniden Refah Partili milletvekilleri olarak da Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bu kanuna ret oyu vereceğimizi açık ve net bir şekilde ifade ediyoruz.”

Haber: Muhammet Civan

Bakmadan Geçme