TÜRK EĞİTİM-SEN'DEN YENİ EĞİTİM-ÖĞRETİM YILI AÇIKLAMASI
Hangişi eğitimdeki sorunları sıraladı
Nurdan Eroğlu
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Bartın Şubesi Başkanı Sezai Hangişi, 2017-2018 eğitim-öğretim yılının başlaması dolayısıyla basın açılaması yaptı. Bartın'da eğitim alanında yönetim anlayışının adaletli olamadığını ifade eden Hangişi, “Bartın ilinde eğitim alanında yönetim anlayışının adaletli olduğu söylenemez, yönetici atamalarında yapılan mülakatların objektif olduğunu söyleyemeyiz” dedi. Hangişi ayrıca açıklamasında eğitimdeki sorunları da sıraladı.
Türkiye Kamu-Sen ve Türk Eğitim-Sen Bartın Şubesi Başkanı Sezai Hangişi, 2017-2018 eğitim-öğretim yılının başlaması dolayısıyla basın açılaması yaptı. Açıklamasında ilk olarak yeni eğitim öğretim yılının öğrenci, öğretmen ve velilere hayırlı olmasını dileyen Hangişi, “2017-2018 Eğitim-Öğretim Yılı başlıyor. Yeni eğitim öğretim yılı öğrenci öğretmen ve velilerimize hayırlı olsun. İlimiz özelinde fiziki anlamda sorunun olmadığı ancak içinde çalışanlarının mutsuz olduğu bir eğitim öğretim yılına başlıyoruz. Her yeni yapılan düzenleme çalışanların haklarını geriletmektedir. Son yapılan toplu sözleşme eğitim çalışanlarında hayal kırıklığına sebep olmuştur. Yüzde 16 zam ile başlanıp 7,5'a imza atıldığına şahit olduk. Maddi anlamda yeterli zam alındığı söylenemez” dedi.
“BARTIN'DA EĞİTİMDE YÖNETİM ANLAYIŞI ADALETLİ DEĞİL”
Bartın'da eğitim alanında yönetim anlayışının adaletli olduğunun söylenemeyeceğini ifade eden Hangişi, “Bartın ilinde eğitim alanında yönetim anlayışının adaletli olduğu söylenemez, yönetici atamalarında yapılan mülakatların objektif olduğunu söyleyemeyiz. Yandaşçılığın ve benden olan zihniyetinin zirve yaptığı günleri yaşıyoruz. Mülakat sınavlarında kişiye ve atanacağı okula göre puan verildiğini bilmeyen yok. Türk Eğitim-Sen üyelerinin çok düşük puan verildiğini hasbelkadar kimsenin gitmeyeceği birkaç okula gidebilecek kadar düşük puan verildiğini biz biliyoruz. Şöyle düşünelim Bartın Merkezde hiçbir okulda hiçbir tane Türk Eğitim-Sen üyesi bir müdür yok. Bu sonuç bile mülakatın ne menem bir sistem olduğun gösteriyor. Eğitim çalışanları adaletli bir sınavdan ve hakkaniyetle liyakatla yapılan yönetici atamasını talep ediyor. Ayrıca ilimizde bazı branşlarda yığılmaların yaşandığını, bazı okullarda normların hızla azaldığını ve eğitim çalışanlarının norm fazlası hale geldiğini görüyoruz. Buda planlamanın yanlış olduğunu gösteriyor” şeklinde konuştu.
“100 BİN ATAMA İSTİYORUZ”
Genel anlamda eğitim camiasını değerlendiren Sezai Hangişi açıklamasına şöyle devam etti:
“2016 yılının Şubat ayında 29 bin 620 öğretmen ataması yapan MEB, 2016 yılının Ekim ayında 18 bin 506, 2017 yılının Temmuz ayında da 20 bin 125 sözleşmeli öğretmen ataması yaptı. Oysaki emekli olan ve ihraç edilen öğretmenleri de hesaba kattığımızda bu alımların ihtiyacın çok gerisinde kaldığı görülecektir. Ayrıca söz verilmiş olmasına rağmen Ağustos 2017 döneminde de atama yapılmadı. Milli Eğitim Bakanlığı ne yazık ki öğretmen ihtiyacını gidermek için ücretli öğretmen çalıştırmaktadır. Ücretli öğretmenler ise girdiği ders başına ücret almaktadır, hiçbir özlük hakka sahip değillerdir. Aylık kazançları asgari ücretten bile azdır. İşte bu şekilde çalıştırılan ücretli öğretmenlerin sayısı sendikamızın Şubat ayında yaptığı araştırmaya göre 81 ilde tam tamına 63 bin 829'dur. Türk Eğitim-Sen olarak 2017-2018 Eğitim-Öğretim Yılında toplam 100 bin atama istiyoruz. 100 binin üzerinde norm kadro açığı olduğu ve ücretli çalıştırılan öğretmenlerle verim alamayacağımız göz önüne alındığında bu oldukça makul bir taleptir. Hükümet unutmamalıdır ki, eğitime, öğretmene yapılan yatırım hiçbir zaman karşılıksız kalmaz, her zaman olumlu geri dönüşler alırsınız.
“OKULLAŞMA ORANLARI YAZIK Kİ İSTENİLDİĞİ DÜZEYDE DEĞİL”
Okullaşma oranları ülkemizde ne yazık ki istenildiği düzeyde değildir. Özellikle okul öncesinde okullaşma oranları hedeflenenin yakınından bile geçmemiştir. 4+4+4 sistemi ile birlikte okul öncesinin zorunlu eğitim kapsamından çıkarılması, okul öncesi eğitimde gerekli ivmenin kazanılamamasına neden olmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı'nın verilerine göre ülkemizdeki okul öncesi okullaşma oranları 2016-2017 yılında 5 yaşta yüzde 58,79'dur. İlkokulda okullaşma oranı ise düşüş göstermektedir. 2013-2014 eğitim-öğretim yılında ilkokulda okullaşma oranı yüzde 99,57 iken, 2016-2017 eğitim-öğretim yılında ise yüzde 91,16'ya düşmüştür. Bu radikal düşüş iyi irdelenmeli, gerekli tedbirler alınmalı ve okullaşma oranları eğitimin her kademesinde mutlaka artırılmalıdır. MEB'in son dönemde okul öncesi eğitimi teşvik eden çalışmalarına da destek veriyor, okul öncesi eğitimin açıklanan hedeflere uygun olarak mutlaka zorunlu eğitim kapsamında yer almasını istiyoruz.
“SÖZLEŞMELİ, MÜLAKATLI ÖĞRETMEN ALIMI EN BÜYÜK HATALARINDAN BİRİSİ”
Sözleşmeli, mülakatlı öğretmenlik Türk milli eğitim tarihinin en büyük hatalarından birisidir. Bu çalışma yöntemi güvencesiz, kaderini amirinin iki dudağı arasına hapsetmiş, ayaklarına adeta pranga vurulmuş, üstelik KPSS'den en yüksek puanı bile alsanız hak etmeyenin atanabildiği, torpile, istismara açık, şeffaf olmayan bir öğretmen atama yöntemidir. Türk Eğitim-Sen olarak talebimiz sözleşmeli ve mülakatlı öğretmenliğin mutlaka kaldırılmasıdır.
“MÜLAKAT SORUNUNU BİLMEYEN YOK”
Mülakatın ülkemizde ne anlama geldiğini bilmeyen yoktur. Mülakatın ne kadar sübjektif, torpile dayalı, hak edenin değil, yandaşın bir yerlere getirildiği bir sistem olduğu gerek okul yöneticiliği atamalarında gerek şube müdürlüğü atamalarında, gerekse sözleşmeli öğretmen alımlarında görülmüştür. Sözleşmeli öğretmen alımlarında yapılan mülakatlarda komisyonlar adil ve şeffaf çalışmamış, kriterler komisyondan komisyona değişiklik göstermiş, bazı adaylara KPSS'den yüksek puan almasına rağmen mülakatta çok düşük puanlar verilmiş ya da KPSS'den düşük puan almasına rağmen bazı adaylara mülakatta yüksek puanlar verilmiştir. Hatta ikinci kez mülakata giren bir adayın iki mülakat puanı birbirinden farklıdır. Sonuç itibariyle iyi niyetli bile olunsa mülakat doğru sonuçları asla vermemektedir. Kaldı ki mülakatı art niyetli kişiler çıkarları doğrultusunda da kullanabilmektedir. Zira son yapılan mülakatta Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz'ın ‘+ - 5 puan' talimatı bile dikkate alınmamıştır.
“KPSS PUAN ÜSTÜNLÜĞÜNE GÖRE ATANMASINI İSTİYORUZ”
Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ısrarla mülakattan vazgeçilmeyeceğini ifade etmiştir. Bakanın mülakat ısrarını anlamak mümkün değildir. Hatta Yılmaz biraz daha ileri giderek mülakatla ilgili şikâyetlerin azaldığını söylemiştir. Mülakatla ilgili şikâyetlerin azaldığını düşünmek elbette mümkün değildir. Dolayısıyla mülakatta haksızlığa uğradığını düşünen tüm adaylar mutlaka sıkıntılarını dile getirmeli, her türlü yasal hakkını kullanmalıdır. Aksi taktirde yetkililer şikayetlerin azaldığını, her şeyin yoluna girdiğini düşünerek, mülakat ısrarını sürdürecektir. Amaç terör örgütü mensuplarını tespit etmek ise mülakat zaten bunun yolu değildir. Öğretmenleri sağlam bir güvenlik soruşturmasına tabi tutarak atayabilirsiniz. Bu minvalde sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımının kaldırılmasını, tüm öğretmenlerin kadrolu ve KPSS puan üstünlüğüne göre atanmasını istiyoruz.
“YÖNETİCİ ATAMALARI MÜLAKAT SİSTEMİ ASLA KABUL EDİLEMEZ”
Eğitim yandaş yönetici atamalarından çok çekti. Bir takım yandaşları yönetici yapmak için yönetici atama sistemi değiştirildi ve bu durum bilgili, ehliyetli, liyakatli insanların görevlerinden alaşağı edilmesi sonucunu doğurdu. Mülakatı yönetici atamalarının odağına yerleştirenler ve bunu suiistimal edenler ne yazık ki kendilerine teslim olmayanlara adeta göz açtırmıyor. Özellikle taşra teşkilatlarında bilgiden, ahlaktan, izandan yoksun birtakım yerel çeteler oluştu ve bu aymazlar okullarda hâkimiyet kurmaya başladı. Bunun sonucu olarak da nitelikli, donanımlı, ehil insanlar görevlerinden uzaklaştırılarak, yerlerine biat eden, torpil peşinde koşan, kul, köle olmayı yaşamının odağına yerleştiren, kalitesiz insanlar getirildi. İşin kötü tarafı MEB'in bu güruha karşı hiçbir tedbir almamasıdır. Oysa Türkiye 15 Temmuz felaketini yaşamıştır. Sırf yandaş diye makamlara getirilenlerin bugün ülkemizi getirdiği nokta ortadadır. Yeni 15 Temmuzlar yaşanmaması için yönetici atamalarında da mülakatın kaldırılması, objektif olmayan hiçbir unsurun MEB çatısı altında barınmaması gerekmektedir. Biz bu anlayışı sendika olarak kınıyoruz. Bu ülkeyi seven, vatanına, milliyetine, bayrağına bağlı, liyakati ön planda tutan, donanımlı insanların ötekileştirilmesine asla tahammülümüz yoktur. Mülakat sistemi yönetici atamalarında asla kabul edilemez. Mülakat rezaleti devam ettiği sürece önümüzdeki dönemde mülakat sürecinden önce üyelerimizle istişare ederek, bu sınavlara girip girmeme konusunu masaya yatıracağız. Üyelerimizin kanaati sınavlara girmeme doğrultusunda olursa, sınavları protesto ederek, üyelerimizin girmemesini isteyeceğiz. Bu tamamen MEB'in yönetici atamada yapacağı değişiklikler ve alacağı tedbirlerin sonucuna göre değişecektir.
“YARGI KARARLARININ UYGULANMAMASI TERK ETMELİ”
Yönetici atamalarında, şube müdürlüğü atamalarında MEB'in yargı kararlarına uymaması eğitimimizi çıkmaza sürüklemektedir. Yargı, sadece sözlü sınav sonuçları dikkate alınarak yapılan 1709 şube müdürlüğü atamasını iptal etmiş, MEB bu karara itiraz etmiş ve son olarak da Danıştay, MEB'in itirazını kabul etmemişti. MEB'in 1709 şube müdürü atamasını 30 gün içinde iptal etmesi gerekirken, bu kararının üzerinden aylar geçmiş ancak MEB bu süreçte şube müdürlüğü atamalarını hala iptal etmemiştir. Haksız olarak görevden alındığı yargı kararlarıyla tespit edilen okul yöneticileri ile ilgili MEB'in tutumu yine aynı yöndedir. Görüldüğü üzere MEB hukuku iğdiş etmekte, kendisini yargının üzerinde görmekte, bu kararları adeta yok saymaktadır. Hukuku görmezden gelen anlayış MEB'de adet haline gelmiştir. MEB bu arazlı anlayışı terk etmelidir.
“MÜFREDAT EĞİTİMİN İHTİYAÇLARINA CEVAP VEREMEMEKTE”
Bu müfredat eğitimin ihtiyaçlarına cevap veremeyecek bir müfredattır. Tek taraflı, ben bilirim anlayışla hazırlanan, ideolojik unsurların ağırlıklı olduğu bu müfredatın eğitimimize kalite getirmesi, nitelikli eğitimin önünü açması, dünya ülkeleri ile rekabet edecek noktaya getirmesi ham hayaldir. Öncelikle müfredatta Atatürk ile ilgili konuların azaltılmış olması, bizim için en büyük eksikliktir. Geçmiş müfredat ile karşılaştırıldığında daraltılan çok husus olduğunu görebiliyoruz. Hayat bilgisinden, T.C. İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük hatta Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine kadar birçok derste Atatürk ile ilgili konularda daraltmalar yapılması biz eğitimcileri hayal kırıklığına uğratmıştır. İnkılap tarihi ve Atatürkçülük dersinden, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersine, müzik dersinden, biyoloji dersine kadar çok eleştirilen bir müfredatla karşı karşıyayız.
“PERFORMANS SİSTEMİ”
Öğretmen Strateji Belgesi'nde öğretmenlere performans sistemi getirileceği ve öğretmenlerin 4 yılda bir sınava tabi tutulacakları belirtilmişti. Öncelikle şunu söylemek istiyoruz ki, performans değerlendirmesi hangi amaçla yapılırsa yapılsın tıpkı mülakatta yaşananlar gibi adil sonuçlar doğurmayacaktır. Suiistimale çok açık olan bu uygulama ‘benim öğretmenim, benim memurum' anlayışını hâkim kılacaktır. Yandaş olan, torpil bulan, biat eden, sırtı sıvazlanan kişiler performans değerlendirmesinden yüksek puanlar alırken, tüm bunları kabul etmeyenler adeta cezalandırılacaktır. Bu sistem ayrıştırmaktan başka bir amaca hizmet etmeyecektir. Öte yandan öğretmenlerin performansının nasıl ölçüleceği de tartışma konusudur. Şayet okulların, öğrencilerin başarı durumu baz alınacaksa, her bölgenin, ilin, hatta mahallenin sosyo-ekonomik düzeyi, okulların başarı durumu farklıdır. Ailelerin çocuklarına sağladıkları imkânlar farklıdır. Kimi öğrenciler özel ders alabilirken, yabancı dil kursuna gönderilirken kimi aileler çocuklarına bu imkânları sağlayamamaktadır. Üstelik başarı öğrencilerin kişisel performansları ile de yakın ilişkilidir. Dolayısıyla performans değerlendirmesinde hangi kriteri getirirseniz getirin doğru bir sonuç alamasınız.
“ÖĞRETMEN ROTASYONUNU KABUL ETMEMİZ HİÇBİR ŞEKİLDE MÜMKÜN DEĞİLDİR”
Son zamanlarda gündemde tutulmaya çalışılan öğretmen rotasyonunu kabul etmemiz hiçbir şekilde mümkün değildir. Öğretmenleri toplu ve zorunlu göçe zorunlu tutacak olan bu uygulama hem fayda sağlayamayacaktır hem de öğretmenlerin motivasyonunu düşürecektir. Öğretmende işletme körlüğü oluşması mümkün değildir, çünkü her yıl muhatap olduğu öğrenci profili değişiklik göstermektedir. Rotasyon merkeze gelmenin yolu da değildir, çünkü daha önceden uygulanmak istenen rotasyon örneğinde olduğu için öğretmenler ilçe gurupları arasında yer değiştirecektir. Dolayısıyla özellikle genç öğretmenlerimizin merkeze gelmenin yolu olarak gördüğü rotasyon bu amaca asla hizmet etmeyecektir. MEB'e sesleniyoruz: Ücra yerlerde öğretmen tutmanın yolu rotasyon değildir, hem öğretmenlerimizin fedakârlığının karşılığını sağlayacak hem de onları teşvik edecek zorunlu bölge hizmet tazminatı uygulamasıdır. Bu şekilde mahrumiyet bölgelerinde öğretmen/memur açığı da sorunu çözülecektir. Ayrıca Doğu, Güney Doğu ve diğer mahrumiyet bölgelerinde görev yapmak isteyenlere hiç bir şart koşulmadan tayin hakkı verilmesi de taleplerimiz arasındadır. Öte yandan MEB Aralık ayında diplomaya bağlı alan değişikliği yapacağını açıklamıştı. Umuyoruz ki; MEB bu sözünü beklentileri karşılayacak ölçüde yerine getirir, Bakanlığın sözünün takipçisi olacağız. Sözleşmeli öğretmenlerin özür grubu problemi de çözülmelidir. Öğretmenlerimizin kariyer basamakları da yıllardır yılan hikâyesine dönüşmüştür. Bu konuda da artık gerekli adımlar atılmalı, adaletsizlikler ortadan kaldırılmalıdır. Türk Eğitim-Sen olarak kariyer basamaklarının kıdeme göre belirlenmesini talep ediyoruz. Herhangi bir sınava tabi tutulmadan 10 yılını dolduran öğretmenlere uzman öğretmen, 20 yılını dolduran öğretmenlere ise başöğretmen unvanı verilmelidir. Bunun dışında sınavla ya da başka yöntemlerle verilecek bu unvanlar öğretmenler arasında çalışma barışını bozacaktır.
“EĞİTİM-ÖĞRETİME HAZIRLIK ÖDENEĞİ TÜM EĞİTİM ÇALIŞANLARINA ÖDENMELİDİR”
Bilindiği gibi her yıl eğitim-öğretim yılı başında verilen Eğitim-Öğretime Hazırlık Ödeneği tüm eğitim çalışanlarına ödenmemektedir. Oysaki sendika olarak bu ödeneğin ayrım yapılmaksızın tüm eğitim çalışanlarına ödenmesi gerektiğini yıllardır dile getiriyorduk. Zira öğretmeni, memuru, hizmetlisi, veri hazırlayıcısı, daktilografı hep birlikte eğitim çalışanları bir bütündür. Eğitim çalışanları arasında ayrım yapmak, hatta bazı eğitim çalışanlarını yok saymak büyük bir haksızlıktır. Öte yandan yardımcı hizmetler sınıfında görev yapan eğitim çalışanlarının özlük ve tayinlerle ilgili sorunları vardır. Yardımcı hizmetler sınıfının görev tanımı yapılmadığı için angarya işlerde de çalıştırılmaktadır. Yükselmelerinin önünde engeller vardır. Tüm bu olumsuzluklar giderilmelidir. Diğer yandan bir kez daha yineliyoruz; gerekli eğitimini tamamlamış olanların bir defaya mahsus olmak üzere Genel İdari Hizmetler Sınıfına geçmeleri sağlanmalıdır. Ayrıca 4/B ve 4/C'lilere kadro verilmesi bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da değişmez taleplerimiz arasında olacaktır.”