EV SAHİBİ-KİRACI DAVALARINDA YÜZDE 100 ARTIŞ

1+1 dairelerin 3 bin ile 5 bin, 2+1 dairelerin 6 bin ile 9 bin ve 3+1 dairelerin 15 bin TL'yi bulan fiyatlarla kiralandığı Bartın'ını da kapsayan yüksek kira ve fahiş kira fiyatlarıyla ilgili açıklamalarda bulunan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 'zayıfı koruma' ilkesiyle yapılan yüzde 25 kira artışı uygulamasının 1 yıl daha devam edeceğini söyledi. kiracı-ev sahibi uyuşmazlık davalarında geçen yıla göre 2 kat artış olduğunu ve yılbaşından bu güne kadar 90 bin dava açıldığını ifade eden Bakan Tunç, 'Bu davaların miktarını azaltma noktasında da bir çözüm önerimiz oldu. Kira davalarında arabuluculuk. 1 Eylül'den itibaren arabuluculuk müessesi başlıyor' dedi.

A Haber'in konuğu olan Bartınlı Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 1+1 dairelerin 3 bin ile 5 bin, 2+1 dairelerin 6 bin ile 9 bin ve 3+1 dairelerin 15 bin TL'yi bulan fiyatlarla kiralandığı Bartın'ını da yakından ilgilendiren fahiş kira artışları, kiracı-ev sahibi davalarını azaltmak için uygulanacak olan arabuluculuk uygulaması, süresiz nafaka meselesi, baş örtüsün anayasal güvence ve ailenin korunmasıyla ilgili anayasa değişiklikleri, sivil anayasa, infaz düzenlemesi ve FETÖ ile mücadele gibi konularda önemli açıklamalarda bulundu. İlk olarak son zamanlarda sıkça yaşanan kiracı-ev sahibi arasındaki zam uyuşmazlıkları, tahliye süresi konularak hazırlanan sözleşmeler, yüzde 25 artış uygulaması gibi konulara açıklık getiren Bakan Tunç şunları söyledi:

“Kira konusu geçen yıl Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 27. Yasama dönemi kapanmadan önce TBMM'nin gündemine gelmişti. Özellikle büyük şehirlerde İstanbul ve Ankara'da kira fiyatlarında yüksek artışlar söz konusu oldu. Özelikle fahiş artışlar diyebileceğimiz normalinde üstünde artışlar söz konusu olduğunda yüzde 25 konusu gündeme geldi. Yıllık kira artışının yüzde 25'ten fazla olmayacağına ilişkin Borçlar Kanununda bir düzenleme yapıldı. Bu düzenlemenin süresi 1 Temmuz itibariyle dolmuştu. Tabi bu fahiş artışlar, anormal yükselişler devam etti. Özellikle İstanbul ve Ankara'da konut arzının biraz daha az olduğu illerimizde kira fiyatlarında yüksek artışların olduğunu gördük.

“1 yıllık süre içerisinde yüzde 25'ten fazla artış söz konusu olamayacak”

Bunlar normal olmayan artışlardı ve bunu dikkate almamız gerekirdi. Bir sınırlama gerekiyordu. Sözleşme Hukukuna müdahale etmek doğru olmayabilir. Hukukta böyle bir ilke var. Ancak zayıfı koruma ilkesi de söz konusu. Zayıfı koruma ilkesini gözettiğimizde dengeli bir durumun olması lazım. Hem Sözleşme Hukukuna müdahale edilmesin, ancak zayıfta korunsun. Burada kiracıların özellikle mağduriyetini önleme anlamında Sayın Cumhurbaşkanımız bu açıklamayı yaptıktan sonra TBMM'deki AK Parti grubu, Cumhur İttifakı bir önerge verdi. Borçlar Kanununda geçici maddeyle bu yüzde 25'lik sınır 1 yıl daha uzatılmış oldu. Yani önümüzdeki 1 yıllık süre içerisinde kira miktarında yüzde 25'ten fazla artış söz konusu olamayacak.

“Kiracıları mağdur edecek bir durum ortaya çıkacaktı”

Elbette buna itirazlar söz konusu oldu. Eski kiracıların kira miktarındaki artışın düşük seviyede kalması nedeniyle bir takım eleştirilere maruz kalındı. Ama büyük bir çoğunlukta TEFE, TÜFE üzerindeki artış ve son fahiş artışların üzerine tekrar TEFE, TÜFE oranında bir artış söz konusu olduğunda çok daha yüksek miktarlara çıkacak ve kiracıları mağdur edecek bir durum ortaya çıkacaktı. Sosyal bir sorun ortaya çıkacaktı. Bunun önüne geçmek için TBMM'de yüzde 25'lik üst sınır geçici maddeyle 1 yıllık süre uzatılmış oldu.

Davalar 2 kat arttı, arabuluculuk 1 Eylül'de başlıyor

Burada kiracı ve ev sahibi arasındaki uyuşmazlıklara baktığımız zaman yıl başından bu yana açılan 90 bin küsur kira davası var. Geçen sene bu orana baktığımız zaman 45 bin civarında. Yani iki kat yüzde 100'ü geçen bir artış söz konusu. Bu davaların miktarını azaltma noktasında da bir çözüm önerimiz oldu. Kira davalarında arabuluculuk. 1 Eylül'den itibaren arabuluculuk müessesi başlıyor. Daha önce hukukta alternatif, uyuşmazlık çözüm yöntemleri olan arabuluculuk müessesi ticari davalarda zorunlu olmuştu. İş ve tüketici davalarında zorunlu hale getirilmişti. Yani kişiler dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunda. Dava şartı arabuluculuk kira davalarında da söz konusu olacak. Kiracı ve ev sahibi kira alacağından ya da tahliyeden dolayı dava açmadan önce arabulucuya başvuracaklar. Arabulucuda anlaşamadıkları takdirde dava söz konusu olacak. Buda dava yükünü azaltacaktır.

“Kira sözleşmesinde “Şu tarihte boşaltacağım” ifadesi geçersiz”

Kira sözleşmesinde “Şu tarihte boşaltacağım” diye yapılan ifade geçersiz. Tahliye taahhüdünde bulunması gerekir. Kira sözleşmesinden sonraki zamanda kiracının tahliye taahhüdünde bulunması gerekir. Bu taahhüde dayanarak ancak tahliye davası söz konusu olabilir. Bu tahliye taahhütnamesinin geçerliliğiyle ilgili tartışmalar söz konusu. Bunun noterden yapılması noktasında talepler var. Ya da belli bir süre tahliye taahhütlerinin geçerli olmaması yönünde bir kanuni düzenleme gerektiği yönünde görüşlerde var. Tüm bunların kiracı-kiralayan dengesini de gözeterek düzenleme yapılması gerekir. Bu konuda da bir çalışma yapmak gerekiyor.

“Yeni değerlendirmeler ışığında yeni düzenlemeler yapılabilir”

Arabuluculuk müessesi bu uyuşmazlıkları aza indirecektir. Kiracı ile kiralayan dostane bir şekilde, barışçıl bir şekilde anlaşmaya varabileceklerdir. Adliyeye düşmeden, dava açmak zorunda kalmadan önümüzdeki süreçte 1 Eylül'den itibaren arabuluculuk uygulaması başladığında bunu göreceğiz. Sonrasında çıkacak olan sorunlarla ilgili yine TBMM açıldıktan sonra yeni değerlendirmeler ışığında yeni düzenlemeler yapılabilir tabi ki.”

Süresiz nafaka ve Aile Hukukunda geniş çaplı çalışma

Süresiz nafaka konusuyla ilgili hazırlanan taslağın yeni yasama döneminde Meclise gelip gelmeyeceğiyle ilgili Yılmaz Tunç şunları söyledi:

“Medeni Kanunumuzda 1987 yılına kadar nafaka süresi 1 yıldı. Sonrasında süresiz hale getirildi. Bu konuda tartışmalar çok. Burada nafaka alacaklısıyla-nafaka borçlusu arasındaki dengeyi de gözetmek gerekiyor. Aslında nafaka, tazminat, boşanma konusu Aile Hukuku ile ilgili bir konu. Aile Hukuku konusunda geniş bir çalışmamız var. Bilim Komisyonumuz şuanda çalışıyor. Özellikle boşanma davalarının, nafaka ve tazminat davalarından ayrı tutularak uzun süren boşanma davalarının önüne geçilmesi gerekiyor. Çünkü tarafları mağdur eden bir durum söz konusu.

Aile Hukukunu toptan düzenleme

Nafaka ve tazminatla ilgili kararlar geciktiği için, bu konuda karar verilemediği için mal ayrılığı ve mal rejimiyle ilgili tartışmalar uzun sürüyor. Bilirkişi incelemeleri vs. bitmeden de boşanmaya karar verilemediği için her ikisi birden birlikte devam ettiğinde çok uzun süren dava söz konusu oluyor. Buda davacı-davalıyı, kadını-erkeği mağdur eden bir durum. İleri yaşta evlenmeleri de mümkün olmuyor. Yeni bir aile kurmaları da mümkün olmuyor. Aile Hukukunu toptan ele alacak bir düzenlememiz söz konusu.

“Aile arabuluculuğu çalışmaları var”

Aile arabuluculuğu yönünde görüşler var. Burada da kadına şiddet konusu ayrı tutularak Boşanma Hukukunda da tazminat ve nafaka konusunda da arabuluculuk müessesinin getirilmesi konusunda bir takım görüşler var. Bu görüşlere uygun Bilim Komisyonumuzun da çalışmaları söz konusu. Nafaka konusu da bu kapsamda değerlendirilebilecek bir konu. Burada 1 gün evli kalıp yıllarca nafaka ödeyen kişiler var. Ancak dosya bazında değerlendirdiğimiz zaman kadınlarında mağduriyetine neden olmayacak bir düzenleme gerekebilir. Her dosyanın özelliği farklı olabilir. Özellikle kadınlarımızı mağdur etmeyecek, nafaka alacaklısı kadınların mağdur olmamasıyla ilgili de bir güvenceyi sağlamamız gerekir. Bu nedenle bu dengeyi gözeterek bir çalışma yapmak gerekir.

“Yargı Reformu Strateji Belgesi ve İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıyoruz”

28. Yasama döneminde Meclisin gündemine gelecek çok sayıda düzenleme olacak elbette. Şuanda Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlıyoruz şuanda. Türkiye Yüzyılının ilk Yargı Reformu Strateji Belgesi. İnsan Hakları Eylem Planı hazırlıyoruz. Bunların hepsi hazırlandıktan sonra Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından kamuoyuyla paylaşılacak. Bu hedefler doğrultusunda da yasa taslaklarını grubumuzda paylaşacağız. Yasayı TBMM yapıyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde kanun yapma yetkisi münhasıran milletvekillerine ait. Biz teknik destek veririz. Özellikle Adalet Bakanlığını ilgilendiren hukuki konularda teknik destek, yasa taslaklarının hazırlanması konusunda Bilim Komisyonlarıyla, yargı çevreleriyle ve vatandaşlardan gelen talepler doğrultusunda birçok konuda oluşturduğumuz taslaklar var.

Türk Ceza Kanununda değişiklikler gündemde

Bunlarla ilgili düzenlemeler Meclisin gündemine elbette ki gelecektir. Bunların içerisinde hem Aile Hukukuyla ilgili düzenlemeler, Özel Hukuk mevzuatı, Ceza Mevzuatımızla ilgili özellikle karşılaşılan problemler var. 2005 yılına yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu yaklaşık 20 yıldan beri uygulanıyor. 20 yıllık uygulama süreci içerisinde; Ceza adaletini daha uygun hale getirmek, ceza adaletine daha uygun hale getirebileceğimiz maddeler olabilir. Gerek Ceza Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Kanununda gerek Ceza Usul Kanununda gerekse Türk Ceza Kanununda tüm bunlar değerlendirilecek.”

“Başörtüsü ve aileyle ilgili anayasa değişikliği Genel Kurul aşamasında kaldı”

Başörtüsüne anayasal güvenceyi de kapsayan 24 ve 41. Maddelerle ilgili Anayasa Değişikliğiyle ilgili de Tunç şunları söyledi:

“Bu konu elbette önemli. Sayın Cumhurbaşkanımız Kabine Toplantısının akabinde bu konuya tekrar değinmişti. Anayasa Değişikliği hususu. 24 ve 41. Maddelerde değişiklik teklifimiz vardı. Anayasa Komisyonundan geçmişti. 24. Maddedeki “Din ve Vicdan Hürriyeti” başlıklı maddede baş örtüsüne anayasal güven getiren bir maddemizdi. Başı açık ya da örtülü olması nedeniyle hiç kimsenin kamu hizmetlerinden yararlanmasından mahrum bırakılamayacağına yönelik bir düzenlemeydi. Diğer düzenlemede 41. Maddedeki aileyle ilgili düzenleme. Başörtüsüyle ilgili düzenlemede komisyon tartışmalarında şu ortaya çıktı; orada ‘dini inancı gereği' ibaresinin uygun olmayacağı gerekçesiyle muhalefet destek vermedi. Genel Kurulda da Anayasa Değişikliği nitelikli çoğunlukla kabul edileceği için bu çoğunluk görülmedi. Bir uzlaşma sağlanamadı. Sonrasında bir deprem felaketiyle karşı karşıya kaldık. Gündem değişti. Bu konuda TBMM Genel Kurul aşamasına geldi ve öyle kaldı.

Yeni dönemde her iki maddede gündeme gelecek

Bu konudaki kararlılığımızı Sayın Cumhurbaşkanımız yeniden ifade etti. Yeni dönemde gündeme gelecek. Diğer önemli maddede aileyle ilgili önemli madde. 41. Madde de şunu düzenliyoruz; ailenin korunması çok önemli. Aileyi tehdit eden bir çok husus var. Bunlardan bir tanesi de aileyi sapkın akınlardan korumaya yönelik düzenleme. Orada da evlilik birliğinin yalnızca kadın ile erkek arasında kurulabileceğine ilişkin bir düzenleme. Buna hiç kimsenin itiraz etmemesi gerekir. Son zamanlarda medyaya da yansıyan hususlar, toplum düzenimizi de sarsan hususlar. Bunlara müsaade edilmemesi gerekir. Aile toplumun temelidir. Kadınla erkek arasındaki eşitliğe dayanır. Evlilik birliği de yalnızca kadın ile erkek arasında olabilir. Bu Medeni Kanunumuz gereğincede böyledir. Ama bunu bir anayasal güvenceye de kavuşturmak gerekiyor. Bu anlamda bu iki madde önemli. 28. Yasama döneminin ilk yılında inşallah bunlar TBMM'sinde yasalaşır. Yeni parlamentomuz bu konuda gerekli adımı atar.”

“Asıl hedefimiz demokratik, sivil bir anayasa”

Yeni anayasa süreciyle ilgili de Tunç şöyle konuştu:

“Yeni anayasa dediğimiz zaman bu iki maddeyle kalmamız lazım. Asıl hedefimiz bizim demokratik, sivil bir anayasa. Bu konudaki kararlılığımızda sürüyor. 82 Anayasası bir darbe anayasası. Bu anayasada vesayetçi anlayışı ortadan kaldırmak için çok sayıda değişiklikleri son 21 yılda gerçekleştirdik. Anayasa Mahkemesinin yapısı, Hakimler ve Savcılar Kurulunun yapısı demokratik hukuk devleti ilkelerine uygun hale getirildi. Yargı birliğinin sağlanması, askeri yargının kaldırılması, sıkı yönetimin kaldırılması, darbecilerin yargılanamayacağına ilişkin hükmün kaldırılması, kişisel verilerin korunması, bireysel başvuru hakkı, kadın hakları, çocuk hakları, engelli ve yaşlı hakları… Tüm bunlar Anayasamıza son 10-15 yılda giren hususlar.

“82 Anayasasına yapılış süreci açısından baktığımız zaman bile değişiklik zaruri”

En önemli reformda hükümet sistemiyle ilgili. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle de krizler üreten, darbelere, muhtıralara yol açan vesayetçi anlayışı yeşerten parlamenter sistem yerine hızlı karar alan daha demokratik, vatandaşlarımızın doğrudan yürütmeyi belirlediği Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtik. Anayasamızda hem hukuk alanında hem idare alanında önemli reformlar gerçekleştirdik. Bu reformlar oradaki darbeci ruhu tamamen ortadan kaldıramadı. Anayasanın bir darbeciler tarafından yazılmış olması, seçilmiş milletvekilleri tarafından komisyonlarda görüşülüp, Genel Kurulda kabul edilip sonrasında halka sunulması gibi bir sürecin yaşanmaması nedeniyle sadece yapılış süreci açısından baktığımız zaman değişiklik zaruri. Milletimiz artık Türkiye Yüzyılında. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına başladığımız bu dönemde demokratik, sivil bir anayasaya kavuşması gerekir. Bu milletimizin en doğal hakkıdır. Bu da bizim milletimize olan borcumuzdur.

“Demokratik, sivil anayasa tüm siyasi partilerin meselesidir”

28. Yasama döneminde parlamentomuz çok sayıda partiyle şekillendi. Burada bir zorluk var. Ama bu zorluğu aşmamız gerekir. Demokratik, sivil anayasa tüm siyasi partilerin meselesidir. Sadece AK Parti'nin, MHP'nin, Cumhur İttifakının meselesi değil, muhalefetinde bu anlamda uzlaşmaya yanaşması gerekir. Geçmiş dönemlerde uzlaşma konusunda adımlar atıldı. Başarılı olunamadı ama bu dönemde milletimize olan borcumuzu tüm siyasi partiler olarak yerine getirmemiz gerekir. Bu konuda 28. Yasama döneminde herkesin sorumluluğunu yerine getirmesi lazım. Uzlaşılamazsa bu konuda yeni anayasa çalışmasına katılmak istemeyenlere de yeri geldiğinde milletimiz cevabı verecektir.”

“FETÖ ile mücadeledeki kararlılığımızdan taviz vermemiz mümkün değil”

FETÖ Terör Örgütü ile mücadele konusunda da açıklamalarda bulunan Yılmaz Tunç şunları kaydetti:

“FETÖ ile mücadeledeki kararlılığımızdan taviz vermemiz mümkün değil. FETÖ Terör Örgütü 1970'li yıllardan bu yana devletin kılcal damarlarına sızarak özellikle askeriyede, yargıda, emniyet bürokrasisinde, eğitimde örgütlenmiş bir yapı. MİT kriziyle 2012'de başlayan bir süreç söz konusu oldu. Sonrasında Gezi olaylarındaki rollerini hepimiz biliyoruz. 17-25 yargı darbesiyle seçilmiş hükümeti istifa ettirme gibi bir yola başvurdular. Sahte delillerle emniyet-yargı darbesine başvurdular. Tüm bunlarda da başarılı olamayınca 15 Temmuz hain darbe girişimine kalkıştılar. Öyle kanlı bir örgüt ki 15 Temmuz hain darbe girişiminde TBMM'yi bile bombalamaya kalkıştılar. Terörle mücadelede canı pahasına mücadele eden 50'den fazla özel harekat polisimizi şehit ettiler. Cumhurbaşkanlığı Külliyesini bombalamaya kalkıştılar. 250 şehit verdik ve 2 binden fazla gazimiz var.

“4 bin 891 mahkumiyet kararı verildi”

Bu mücadele 15 Temmuz'dan önce başlamıştı. 17-25 yargı ve emniyet darbesi girişimi sonrasında da özellikle yargıdan, emniyetten ve kamudan ayıklanma süreci başlamıştı. 15 Temmuz darbe girişiminden sonrada bu mücadeledeki kararlılık artarak devam etti. Filli darbe davaları konusunda silah çeken, bomba atanlarla ilgili 289 fiili darbe davasının tamamı sonuçlandı. 265'i Yargıtay sürecinden geçti. 176'sı onandı. 47 bozma kararı verildi. Bunlarda kısmi bozma kararları. 42'si Yargıtay'da devam ediyor. 10'u istinafta, 29'u da bozma sonrası tekrar yerel mahkemeye döndü. Bu filli darbe davaları sonucunda 4 bin 891 mahkumiyet kararı verildi. Bunun bin 634'ü ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası, 1366'sı müebbet hapis cezası, 1891'i de süreli hapis cezası.

“Şuanda 15 bin 50 FETÖ hükümlü ve tutuklusu var”

Genel olarak baktığımız zaman FETÖ ile mücadelede 693 bin 918 kişiye adli işlem yapıldı. 253 bin 754 kişi hakkında karar verildi. Bunun 122 bin 904'ü mahkûmiyet kararı. Şuanda 15 bin 50 FETÖ hükümlü ve tutuklusu var. 11 bin 759'u hükümlü, 2 bin 475'i hüküm özlü, 816'sıda tutuklu. Yargılaması devam ediyor. 186 bin 26 adli kontrol kararı verilen var.

“112 ülkeye 1269 kişi hakkında 1387 iade talebinde bulunduk”

30 bin 681'de yakalama kararı çıkarılan var. Yakalama kararlarının büyük bir bölümü de yurt dışına kaçanlarla alakalı. İade ve kırmızı bülten taleplerimiz söz konusu. Adli makamlardan Adalet Bakanlığına gönderilen 2 bin 100 adet idare ve kırmızı bülten talepleri vardı. 112 ülkeye 1269 kişi hakkında 1387 iade talebinde bulunmuştuk. Demokratik hukuk devleti olarak kendilerini nitelendiren özellikle müttefik olduğumuz ülkeler bu konuda yardımcı olmadıklarını hep beraber üzülerek görüyoruz.

“2'si Romanya, 1'i Cezayir olmak üzere bugüne kadar 3 iade talebimiz kabul edildi”

Bugüne kadar 3 iade talebimiz kabul edildi. 2'si Romanya, 1'i Cezayir. 374 talepte reddedildi. Terör insanlık düşmanı. Bu ortak düşmana karşı bütün insanlığın, bütün demokratik hukuk devletlerinin ortak mücadele etmesi lazım. Türkiye'de demokrasiye darbe vurmak isteyen bir kanlı örgütün mensuplarının kendi ülkelerinde yaşatılması ve onların yargılamalardan alı konulması, oralarda muhafaza edilmesi kabul edilebilir şeyler değil. Dost ve müttefik olarak bildiğimiz ülkelerin başta Amerika Birleşik Devletlerinin (ABD) iade ve kırmızı bülten taleplerimizi kabul etmesi lazım. Ama üzülerek Avrupa ülkelerinin de bu konuda duyarsız olduğunu görüyoruz.

“ABD ve Avrupa ülkeleri iade taleplerimizi reddediyor”

Kırmızı bülten taleplerinde de yine İnterpol tüzüğündeki 3. Madde gerekçe gösterilerek reddediliyor. Bugüne kadar 2 bin 201 kırmızı bülten talebimi oldu. Kırmızı bülten taleplerine de maalesef bu ülkelerin duyarlı olmadığını görüyoruz. Yurt dışındaki sanığın ifadesinin alınması konusunda taleplerimiz var. Burada 154 adli yardımlaşma talebi olan ülkelerle 24 tanesi yerine getirildi. İfadesi alınıp, bize gönderildi. 69'u ise yerine getirilmedi. 55 tanesi şuanda derdest durumda. Diğer örgütleriyle mücadelemizde kararlılıkla devam ediyor. Son Milli Güvenlik Kurulu toplantısında FETÖ, PKK ile mücadeledeki kararlılık yeniden ifade edildi. Bu konuyla ilgili mücadeleye de kararlılıkla devam edeceğiz.”

100 bin 715 kişi infaz düzenlemesinden yararlandı

İnfaz düzenlemesi ve ceza evlerindeki doluluk oranıyla ilgili de Tunç “Covid-19 salgını başladığında açık ceza evlerinde barındırılan hükümlülere Covid izni verildi. Bunlar 3 yılı izinde geçirdiler. İzinde geçirdikleri sürelerde infazdan sayıldı. Bu süre 31 Temmuz'da doldu. Meclis tatile girmeden de yeni bir yasal düzenleme yapma gereği hasıl oldu. 3 yıldan beri dışarıda olan bu açık cezaevi hükümlüleri topluma alıştılar, iş kurdular yani bir ıslah da söz konusu oldu. Bunu göz önünde bulundurarak denetimli serbestlik kararına 5 yıldan az olanlar ceza evlerine geri dönmeden geri kalan sürelerini denetimli serbestlik yoluyla dışarıda yerine getirecek. Yani bu bir af düzenlemesi değil. Denetimli serbestliğine 5 yıldan fazla olanlarda açık ceza evlerine geri dönecekler. Burada yararlanan kişi sayısı 100 bin 715, ceza evlerine geri dönecek olan 19 bin 159, dün gece itibariyle (Salı) teslim olan 5 bin 242 kişi teslim oldu. 48 saatlik süreleri var. Dönmeleri takdirde bu sefer açık ceza evi haklarını kaybedip direk kapalı cezaevine girme durumları söz konusu olacak. Ayrıca kapalı cezaevi mahkumlarıyla ilgili de 3 yıl erken açık cezaevine çıkma hakkı verildi. Onlardan da 19 bin 890 hükümlü kapalıdan açığa girmiş oldu” dedi.

Bakmadan Geçme