'Çeşm-i Cihan Sohbetleri'nde 'Mefhum' anlatıldı

Bartın Üniversitesi geleneksel 'Çeşm-i Cihan Sohbetleri'nin dördüncüsü Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu'nun verdiği 'Mefhumu Görmek, Mefhum ile Görmek' adlı konferansla gerçekleştirildi.

Bartın Üniversitesi ‘Çeşm-i Cihan Sohbetleri' kapsamında “Mefhumu Görmek, Mefhum ile Görmek, İslam-Türk Felsefe-Bilim Tarihi Üzerine Değiniler” adlı konferans gerçekleştirildi. Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun, Çem-i Cihan Sohbetleri ile bilimsel, sosyal ve kültürel zenginliğimiz konusunda farkındalığı artırmayı amaçladıklarını belirterek, “Üniversite olarak başlattığımız etkinlik serileriyle bir yandan öğrencilerimizin akademik anlamda gelişimlerine katkı sağlarken, diğer yandan şehrimizi bir bilim ve kültür şehri olmasına katkı sunmak gayretindeyiz.” dedi.

“Ülkemizin geldiği nokta Batı merkezli bir gelişim seyrinin sonucu değildir”

Gerçekleştirilen etkinliklerde geçmişimizi yâd etmenin yanında geleceğe dair sözlerin de söylenmesinin önemli olduğuna değinen Rektör Uzun, “Medeniyet dairemizde süreç boyunca yaşanan zihni ve ameli faaliyetlerin evrensel anlamda bilimsel ilkelerin oluşmasına yaptığı katkıları bilirsek entelektüel bağlamda yerlilik anlayışını da yakalamış oluruz. İtikadi anlamda gücü ve değişmezliği temsil eden “sabitlikle”, tarihsel bağlam, coğrafya gibi “değişken” etkenlerin sentezi olan süreçte bugün geldiğimiz noktayı anlayabilmek için bilim tarihini de iyi bilmek gerekir. Unutulmamalıdır ki bilimsel anlamda bugün geldiğimiz nokta, yalnızca Batı merkezli bir gelişim seyrinin sonucu değildir. Nesnel bilginin ortaya çıkma, yayılma ve kullanılma koşullarını, Rönesans milatlı bir odakla açıklamaya çalışmak kökleri çok eskilere dayanan zihinsel işleyiş sürecini ihmal etmek, bilimin evrenselliğini kesintiye uğratmak demektir.” dedi.

“Türk-İslam medeniyeti felsefemize ve bilimimize yaptığı katkıları unutmamalıyız”

Konuşmasında Türk-İslam medeniyetlerinin bilim ve felsefe dünyamıza yaptığı katkılarından da bahseden Rektör Uzun, “Bir medeniyet dairesinde üretilmiş felsefi ve bilimsel değerlerin bütün dünyayı ilgilendiren bir yanı olduğu, bilimsel tekâmül sürecine katkılar sunduğu unutulmamalıdır. Her medeniyetin, toplumun hatta bireyin yürüttüğü entelektüel faaliyet, insanlık tarihinin bir parçasıdır. Tam da bu noktada değerlerimizin kıymetini, Türk-İslam medeniyetinin bilimsel ve felsefi anlamda insanlık tarihine yaptığı katkılar bağlamında düşünerek yeniden hatırlayabiliriz. Bugün Fizik, matematik, kimya, felsefe gibi disiplinlerin ortaya çıkardığı dünya tasavvuruna Türk-İslam medeniyetinin yaptığı katkıları unutmamak gerekir.” diye konuştu.

“Ağzımızdan çıkan ve kulağımızdan gelen sözcükleri doğru anlamlandırmalıyız”

Ardından geçilen konferansta İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İhsan Fazlıoğlu “Mefhumu Görmek, Mefhum ile Görmek” başlıklı konuşmasını yaptı.

Fazlıoğlu, ‘anlam' ile ilgili örnekler üzerinden verdiği bilgilerde “Biz ses ile konuşuyoruz. Bu ses kulaktan girdikten sonra anlama dönüşüyor. Ağzımızdan çıkan sözcüklerin bize neyi getirdiğini iyi tespit etmek gerekiyor. Bunun yanında bize gelen sözcüklerin bizim için önemini de iyi tespit etmek lazım. Günümüzde insanların yaşadığı düşünce ayrılıkları ve çatışmalar işte bu sözcüklerin tasavvur edilişinden kaynaklanıyor. Yani taş sözcüğüyle bütünleşik olarak zihnimizde canlanan resim başka biri tarafından farklı tasavvur ediliyorsa, o zaman kavga ediyoruz. Bu doğrultuda anlamak ve bunu doğru anlamlandırmak çok önemlidir.” şeklinde konuştu.

“Anlamak için ‘anı' olması gerekiyor”

İnsanların tasavvurlarında ‘anı'ların önemli olduğu vurgusunu yapan Fazlıoğlu, “Türkçe'de anlamak kelimesi ‘anı'dan geliyor. Anlamak kelimesi geçmişe yönelik bir durumdur. Bir insanın bir şeyi anlayabilmesi için anılarının olması gerekiyor. Hafızanız yoksa anlayamazsanız. Hafızanız ne kadar derinse o kadar daha iyi anlıyoruz. Türkçe'de maalesef ‘hafıza' kelimesini ‘bellek' kelimesinin karşılığı olarak kullanıyoruz. Bilişsel Psikolojide bellek için ‘hayal hane' ve ‘hafıza' tanımları kullanılıyor. Hayal hane, resim olarak tabir edeceğimiz bir durumdur. Hafıza dediğimiz şey ise anı/anlam depolayan bir bellektir. Bizim sorunumuz işte bu hafıza dediğimiz bellekle ilgilidir. Mehmet Genç hocamızın değimiyle ‘Bu konuda bir bunama durumundayız.'” ifadelerini kullandı.

“Mustafa Kemal Atatürk'ün medeniyet perspektifi İslam Medeniyetidir”

Fazlıoğlu, 1774 yılındaki Küçük Kaynarca'dan itibaren Kurtuluş Savaşı'na kadar geçen döneme de atıfta bulunarak “O zamanlar başımıza gelenler, gündüzün başına gelse gece olurdu.” dedi.

İstiklal Harbi ve sonraki dönemden örnekler veren Fazlıoğlu, şu şekilde devam etti:

“Özellikle İstiklal Harbinde çok büyük sıkıntılar yaşadık, bunların hepsini biliyorum. O dönemde Mustafa Kemal Atatürk çok ilginç bir şey yapıyor. Liseleri geziyor ve lisenin birinde bir gençle karşılaşıyor. Ona sorular soruyor en son ‘Ne olacaksın diyor' gence. O da su mühendisi olacağım deyince, ‘hayır diyor sen bilim tarihçisi olacaksın.' Ülke 7 düvelle savaşmış, büyük bir yıkımdan çıkmış, ancak böyle bir talep var. Daha sonra ailesiyle konuşularak, ikna ediliyor ve Harvard'a gidiyor. Burada doktorasını yapıyor ve şu anda 5 liraların üzerinde resmi var. Bu kişi, Aydın Sayılı, Mustafa Kemal Atatürk'ün istediği bir konuyu ‘İslam Medeniyetini çalışıyor.' Çünkü Mustafa Kemal Atatürk'ün medeniyet perspektifi İslam Medeniyetidir. Çünkü Türk Milleti'nin medeniyet kimliğini İslam Medeniyetiyle kazandığını çok iyi biliyor. O dönemde aydınlanma düşüncesi hakim bir konumdaydı ve Mustafa Kemal Atatürk bunu çok iyi biliyordu. Medeni milletlerin bulunduğu masada oturabilmek için bilime ve teknolojiye katkının olması talep ediliyordu.”

“Mensubiyeti olmayanın, mesuliyeti olmaz”

Fazlıoğlu, insanların mesuliyetinin olması için mensubiyetinin de olması gerektiğini kaydederek “Ülkemiz topraklarında heykeli dikilecek ve baş üstünde taşınacak birçok insan vardır. Ancak bunları kimse bilmiyor. İşte hafıza dediğim şey budur. Biz bunları hatırlamadığımız zaman bunamış oluyoruz. Ben otursam sabaha kadar burada size bu isimleri sayabilirim. Başka kültürlerde olsa bu adamları el üstünde, baş üstünde tutarlar. Biz de ise sadece siyasi kahramanlar var. Ama gerçekten Türkiye'de uluslararası alanda bizleri çok iyi temsil edecek, çok iyi bilim adamları var. Biz bu insanları çocuklarımıza bir kültür olarak ilkokuldan başlayarak öğretmemiz lazım. Bu örnekleri gençlerimize sunmamız lazım. Yoksa iyi futbol oynayan birine ‘Sen Maradona gibi oynuyorsun' demekle bu işler yürümez. Sonra bu gençler değerlerine hiç bağlı değil deyip, dövünürüz. Ama bir şey vermeden bu dövünmenin bir anlamı yok. Senin bütün örneklerin başka kültürlere aitse, sen bu mesuliyeti ve mensubiyeti nasıl beklersin. Mensubiyeti olmayanın, mesuliyeti olmaz.” diye konuştu.

“Ortak mirası kullanarak ilerleme göstermeliyiz”

Ayrım göstermeden dünyadaki ortak mirastan yararlanması gerektiğinin de altını çizen Fazlıoğlu, “Düşünce tarihi, bilim tarihi, felsefe tarihi ve diğerleri insanların ortak bir mirasıdır. Bizim atalarımız bunları yaparken, nasıl ki bu ortak mirastan yararlanmışsa biz de aynı şekilde yapabiliriz. Sadece bize rakip olacak insanları ya da konuları ele alarak ve diğerlerini görmezden gelerek bir ilerleme sağlayamazsınız. İlerleme gösteren kültürlere baktığımızda hiçbir milletin ilmini ve bilimini görmezden gelmeden ele aldıklarını görürüz. Bunu yapmazsak tarih, tarih olmaz. Düşünce tarihi ve bilim tarihi bir yarış değildir. Biz de bunların hepsini dikkate almalıyız.” şeklinde konuştu.

Konferans, karşılıklı soru ve cevapların almasının ardından son buldu. Etkinliğe Bartın Cumhuriyet Başsavcısı Adnan Tosun, İl Emniyet Müdürü Ogün Vural, il müdürleri, öğretim elemanları ve öğrenciler katıldı.

Bakmadan Geçme