'Adalet ve Medya İlişkisi' konuşuldu

Bartın basının da takip ettiği 'Adalet ve Medya Paneli'nde konuşan Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, medya ve adalet ilişkisinin çok önemli olduğunu, son dönemlerde görülen davalarla ilgili sosyal medyada yorumlar yapıldığını, yargı kararını verdikten sonra eleştirilebilir olduğunu, bu eleştirilerin de yargının kalitesini artırmaya vesile olabileceğini aktardı. Yeni anayasayla ilgili de mesaj veren Bakan Tunç, 'Türkiye Yüzyılı'nın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız bu anlamlı günlerde, Türkiye'nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasayla yoluna devam etmesi lazım. İnşallah bunu başarırız.' dedi. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da 'Medya, modern dönemde toplumsal adalet ve bireylerin hak arayışları açısından merkezi önemi haiz bir kurumdur. Medya, adaleti tehdit eden ve toplumsal vicdanı zedeleyen olaylara karşı toplumun sesi ve adaletin savunucusu olmak durumundadır.' dedi.

Bakan Tunç ve İletişim Başkanı Altun'dan önemli mesajlar

Nilay Meryem ÇÖMLEK

Adalet Bakanlığı ve İletişim Başkanlığı iş birliğinde Bahçeşehir Üniversitesi Beşiktaş Kampüsü'nde “Adalet ve Medya İlişkisi Paneli” düzenlendi.

Bartın'daki basın mensupları tarafından da takip edilen panele Adalet Bakanı Av. Yılmaz Tunç, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ile yargı ve basın mensuplarıyla üniversite öğrencileri katıldı.

Panelde konuşan Bakan Tunç, Yargı Reformu Strateji Belgesi hazırlığının son aşamasında olduklarını ve bu aşamada bu panelde konuşma yapacak medya mensuplarının katkılar sunacağını belirtti.

Bahçeşehir Üniversitesi'nin bulunduğu mekanda 25 yıl önce yargılandığını aktaran Bakan Tunç, “Burası Devlet Güvenlik Mahkemesi'ydi. Nereden nereye geldiğimizin, ülkemizin yüksek standartlı bir demokrasiye kavuşması konusunda nasıl mesafe aldığımızın bir göstergesi. Devlet Güvenlik Mahkemeleri vardı bundan 25 yıl önce. Başörtüsüne özgürlüğü savunduğumuz için genç bir avukat olarak hakkımızda iddianame düzenlenmişti. Başörtüsüne özgürlük diye bir imzadan dolayı bir iddianameyle karşı karşıya kalmıştık ve burada yargılanmıştık. Burada, duruşmada karşımızda bir askeri hakim ve 2-3 üyeyle beraber ifademizi almışlardı. Bugün o mekanda bir eğitim yuvası olarak ülkemizin geleceğine imza atacak, Türkiye Yüzyılı'nı inşa edecek gençlerin eğitim gördüğü bir yuvada bu sefer sanık olarak değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin Adalet Bakanı olarak, sizlerle beraber olmaktan duyduğum memnuniyeti belirtmek istiyorum.” dedi.

Yargının ve medyanın geçmiş dönemlere göre çok yol aldığını kaydeden Bakan Tunç, geçmişte 12 Eylül'de, 28 Şubat gibi dönemlerde Türk yargısının adaletten yana değil de darbecilerden yana olduğunu anımsattı.

Ancak artık Türk yargısının milletin yanında olduğunu 15 Temmuz Darbe girişimindeki kahramanlıkla gösterdiğini dile getiren Adalet Bakanı Tunç, “Türk yargısı, maalesef vesayetçi anlayışın arka bahçesi olarak görev yaptığı yıllarda maalesef hukuk sistemimize çok zararlar vermişti. Ama onlar artık geride kaldı. 15 Temmuz'da verdiği sınav gerçekten takdire şayandı ve vesayetçi anlayışla milletiyle beraber mücadele etmeyi başardı. Büyük bir sınav verdi. Yine Türk medyası da aynı şekilde.” ifadesini kullandı.

Bakan Tunç, teknolojinin ilerlediğini ve yapay zekanın çok fazla konuşulduğunu belirterek, yapay zekanın her alanda kullanıldığı gibi yargı alanında da kullanılabilmesinin imkanlarının bulunduğunu söyledi. Bu konuda hazırlıklarının olduğunu belirten Bakan Tunç, “UYAP sistemimizin dünyadaki en gelişmiş yargı ağı projesi ve birçok Avrupa ülkesi de 'Bunu nasıl başardınız?' diye zaman zaman gelip bize ziyaretlerde bulunuyorlar. O bizim bir avantajımız. Onu daha da geliştiriyoruz şimdi. Elektronik duruşmanın, görüntülü duruşmanın hem ceza davalarında hem hukuk davalarında daha da yaygınlaştırılması, adalete erişimi daha kolaylaştırmak, mevzuatı daha da sadeleştirmek, uzun süren yargılamaların önüne geçebilmek için, özellikle uzun süreli aralıklı duruşmaların önüne geçebilmek için birtakım tedbirlerimiz var. Yargı Reformu Strateji Belgemizde de bunları tek tek Cumhurbaşkanımız kamuoyuyla paylaştıktan sonra o hedefler doğrultusunda da mevzuatımızı geliştirmek için çaba göstermeye devam edeceğiz.” dedi.

Basınla ilgili önemli düzenlemeler yapıldı

Adalet Bakanı Tunç, basınla ilgili anayasada önemli düzenlemeler yaptıklarını anımsatarak, basın araçlarına el konulamayacağına yönelik düzenlemenin, 2004 yılında yapılan değişiklikle anayasada yerini aldığını vurguladı.

Düşünce ve ifade özgürlüğünün kapsamını daha da genişleten düzenlemeleri anayasal düzeyde hayata geçirdiklerini anlatan Bakan Yılmaz Tunç, “Özellikle basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü konusundaki çabaları küçümsememek lazım. Hem Türk Ceza Kanunu'nda hem Terörle Mücadele Kanunumuzda hem de Basın Kanunu'nda eleştiri sınırını aşmayan, haber değerini aşmayan düşünce açıklamalarının suç teşkil etmeyeceğini mevzuatımızda düzenledik. Tüm bunlar ülkemizin demokratik hukuk devleti ilkesini daha da tahkim etmeye yönelik düzenlemelerdi.” diye konuştu.

Bunları yeterli görmediklerini söyleyen Bakan Tunç, “Türkiye Yüzyılı'nın eşiğindeyiz. Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına adım attığımız bu anlamlı günlerde, Türkiye'nin demokratik, sivil, katılımcı bir anayasayla yoluna devam etmesi lazım. İnşallah bunu başarırız. Darbelere geçit vermeyen, 10 yılda bir muhtırayla, darbeyle önü kesilmeyen, demokrasimizi daha güçlü yapan, yüksek standartlı bir demokrasi yolunda emin adımlarla ilerlememizi sağlayacak olan yeni bir anayasaya bu ülkenin ihtiyacı var. İnşallah parlamentoda bu uzlaşma gerçekleşir ve 28. dönem parlamentosu da bu anlamda, bu uzlaşmayla tarihe geçer. Tabii bu uzlaşmaya yanaşan siyasi partiler, milletvekilleri elbette ki milletimizden büyük bir takdir toplayacaktır. Ama aksi durumda milletimiz tabii ki bunun cevabını yeri geldiğinde de verecektir.” diyerek sözlerine devam etti.

“Medya ve adalet ilişkisinin çok önemli”

Bakan Tunç, medya ve adalet ilişkisinin çok önemli olduğunu, son dönemlerde görülen davalarla ilgili sosyal medyada yorumlar yapıldığını, yargı kararını verdikten sonra eleştirilebilir olduğunu, bu eleştirilerin de yargının kalitesini artırmaya vesile olabileceğini aktardı.

Dava ve soruşturma devam ederken, soruşturmanın gizliliğinin esas olduğuna dikkati çeken Bakan Tunç, “Çünkü oradaki toplanacak delillerin karartılmaması lazım. Bu anlamda özellikle dosyanın içeriğiyle ilgili bilgi sahibi olmadan, dosyadaki delillerle ilgili henüz daha hiç kimsenin bilmediği, henüz daha araştırma, soruşturma aşamasındayken 'acaba böyle mi olmuştur, şöyle mi olmuştur' şeklinde birtakım haberler, maalesef sonrasında iddianame ortaya çıktığında 'Ya bu çok tartışılmıştı. Bu niye iddianamede yok? Bu söylenmişti, bu niye yok?' şeklindeki yorumlara neden oluyor. Bu da tabii ki yargıya güveni zedeleyen bir durum.” değerlendirmesinde bulundu.

“Kişilik haklarını korumak hukukun en önemli görevidir”

Düşünce ve ifade özgürlüğünün sonuna kadar arkasında olduklarını dile getiren Bakan Tunç, şunları kaydetti:

“Ancak özellikle sosyal medya bir suç işleme özgürlüğü alanı değildir. Gerçek hayatta eğer bir fiil, bir hareket suçsa bu sosyal medyada gerçekleştirilmişse bunu düşünce ve ifade özgürlüğü olarak kabul etmek mümkün değildir. Çünkü eğer siz bir kişiye karşı, yüzüne karşı hakaret etmişseniz bu bir suç. Bunu sosyal medyada yaptığımız zaman bu basın özgürlüğü, düşünce ve ifade özgürlüğü anlamına gelmez. İşte orada şikayet vuku bulduğunda ya da resen kovuşturmaya tabiyse yargı sisteminin el atmaktan başka bir çaresi yoktur. Çünkü kişilik haklarını korumak hukukun en önemli görevidir. İnsan onurunu korumak adaletin en önemli unsurudur. O nedenle adalet insan onurunu korumaktır diyoruz.”

“Çok büyük kritik görev ifa ediyorlar”

Sosyal medya aracılığıyla dezenformasyonun daha da arttığını, paylaşılan yalan haberin milyonlarca kişiye ulaştığını vurgulayan Bakan Tunç, Ordu'da balerin Ceren Özdemir'i öldüren sanığın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alarak yüksek güvenlikli cezaevine gönderildiğini, ancak bir gazetecinin sanığın bir süre sonra açık cezaevine çıktığı yönündeki paylaşımının, sosyal medyada adalete karşı olumsuz bir algı oluşmasına neden olduğunu hatırlattı.

Bakan Tunç, Özdemir'i öldüren sanığın hala yüksek güvenlikli cezaevinde cezasını çektiğini belirten bir açıklama yayımladıklarını, ancak bunun sosyal medyada sınırlı derecede görüldüğünü, dezenformasyonla mücadelede İletişim Başkanlığının çok büyük katkılarının olduğunu anlattı.

Yılda 12 milyon karar verildiğini ifade eden Tunç, "Bu 12 milyon karardan milyonlarcası doğru karar, ama içlerinde birkaç tane olumsuz karar maalesef 25 bin hakimimizin görev yaptığı bir sistemin tamamının eleştirilmesine de yol açıyor. Doğru bilgiyse, gerçekten haklı bir eleştiriyse başımızın üstünde yeri var." dedi.

Bakan Tunç, ama bu bir dezenformasyona yönelikse o zaman adaletin yıprandığını kaydederek, "Vatandaşlarımızın yargıya güveninin zedelenmesi, devlete olan inancının da yitirilmesine neden oluyor. O nedenle hep beraber bir kamu hizmeti yapıyoruz. Hep birlikte yargı mensuplarımız da medya mensuplarımız da çok büyük kritik görev ifa ediyorlar. Bu kritik görevi ifa ederken de adaletle medya ilişkisini zaman zaman masaya yatırmamız gerekiyor. İşte bu toplantı bunun en güzel örneklerinden biri." sözlerini sarf etti.

Bunların yüzde 80'inin kadın ve çocuklardan oluştuğunu kaydeden Tunç, uluslararası medyanın katledilen çocukların hakkını koruyamadığını ve savunamadığını ifade etti.

İletişim Başkanı Altun: “Yargı okuryazarlığını artırmak önemli”

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Türkiye'de medya ile adalet kurumları arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, doğru ve hızlı haber alma ilkesi çerçevesinde toplumun adalet sistemine olan güvenini artırmak, iletişim süreçlerinin doğru ve etkin şekilde sürdürülebilmesine katkı sunmak amacıyla düzenlenen panelin, faydalı çıktılar üreteceğine, toplumsal adalet, bireylerin hak ve özgürlük arayışlarına katkı sağlayacağına inandığını söyledi.

Medyanın toplumsal adalete, bireylerin hak ve adalet arayışlarına katkı sunabileceği gibi, yargı mekanizmalarının işleyişine birtakım olumsuz etkiler de yapabileceğine işaret eden İletişim Başkanı Altun, bu olumsuzlukların başında, devam eden yargı süreçleriyle ilgili gizlilik ihlallerinin geldiğini aktardı.

Medya ve adalet ilişkisi bağlamında ana sorunun, hukuk bilgisi noksanlığı ve kaynağı her ne olursa olsun çıkar temelli yayıncılık anlayışı olduğunu söyleyen İletişim Başkanı Altun, bu sorun karşısında medya kuruluşlarının öncelikle hukukun son derece önemli bir ihtisas alanı olduğunu göz önünde bulundurması gerektiğini anlattı.

Sıhhatli bir medya ve adalet ilişkisinin tesisinde kamu otoritelerine de büyük sorumluluk düştüğünü aktaran İletişim Başkanı Altun, "Bu alanda birincil derecede sorumlu kurum ve kuruluşlarımız öncülüğünde yargı okuryazarlığını artırmak belki de en önemli meselelerimizden bir tanesidir. Adalet Bakanlığımız ile birlikte İletişim Başkanlığımızın üzerinde durduğu temel meselelerden biri, bu hususta bir bilinç oluşturmak, bu anlamda yargı okuryazarlığını hem medyamızda hem toplumda yaymaya, arttırmaya dönük çaba sarf etmektir. Medya ve yargı organları arasında sistematik iletişim mekanizmaları oluşturulmalı ve kamuoyunun düzenli şekilde bilgilendirilmesi de bu bağlamda son derece önemlidir. Söz konusu mekanizmalara üniversiteler ve STK'ların da dâhil edilmesi, hukuki süreçlerle ilgili bilinç ve farkındalık eğitim programları, etkinlikler ve projeler bu süreçte elbette yaygınlaştırılmak durumundadır." değerlendirmesinde bulundu.

“Sosyal medya platformları sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip”

Günümüzde adalet-medya ilişkisini etkileyen bir diğer faktörün ise dijital iletişim dönemi ve sosyal medya platformları olduğunu vurgulayan İletişim Başkanı Altun, şöyle devam etti:

“Sosyal medya platformları, konvansiyonel medya araçlarına nazaran etkileşim ve popüler olma kaygısı nedeniyle dezenformasyonun, yanlış bilgilerin daha hızlı yayıldığı mecralar. Sosyal medya platformları siyasi ve ticari kaygılarla da sıklıkla manipüle edilen bir yapıya sahip. Dijital mecraların manipülasyona açık yapısı, yargılama süreçlerinde, masumiyet karinesinin hiçe sayılarak linç kültürünün yaygınlaşmasına sebep oluyor. Sözüm ona sosyal medya mahkemeleriyle, yargısız infazlarla, dijital linçlerle yargı aleni şekilde baskı altında tutulmaya çalışılıyor. Bu mecralarda sık gördüğümüz itibar suikastlarıyla mahremiyet ihlal ediliyor, en temel bireysel hak ve özgürlükler hiçe sayılıyor. Bilhassa kamuoyuna yansıyan hassas soruşturma ve davalarda kimi zaman suç ve suçlu kötücül amaçlarla ne yazık ki mitleştiriliyor, efsaneleştiriliyor, hatta kahramanlaştırılabiliyor. Dijital ortamlarda linçe maruz kalanlarda ise onulmaz ve ağır psikolojik travmalar meydana geliyor. Emniyet ve adalet teşkilatımızın bin bir emekle yürüttüğü süreçler akamete uğratılıyor ve adil yargılama zorlaşıyor. Bu durum her şeyden önce toplumsal adalet duygusunu ve kurumların itibarını zedelediği gibi toplumda cezasızlık algısının oluşmasına sebebiyet veriyor.

Şurası çok açık; toplumsal kutuplaşmaya da sebebiyet veren fakat özünde toplumun adalet telakkisine, bireylerin hak ve adalet arayışlarına zarar veren bu tür kötücül faaliyetler büyük birer vebaldir, bununla beraber suçtur. Sosyal medya platformları bu suçun işlenmesine aracılık ettiği ve göz yumduğu müddetçe birincil derecede sorumludur. Dijital platformlar sorumluluklarını yerine getirmedikleri takdirde yaptırıma tabi tutulacaklarını da bilmek durumundadırlar. Bu platformlardan neşet eden dezenformasyon ve linç kültürüne karşı hem hukuki olarak elimiz güçlü olmalı hem de ihtiyaç hâlinde gerekli düzenlemeleri hızla hayata geçirebilmeliyiz. Bunun yanı sıra düzenleyici kurum ve kuruluşların hiçbir ayrım gözetmeden, haberin ve dezenformasyonun nereden geldiğine bakmadan cesaretle bu konudaki her türlü ihlali engellemesi ve caydırıcı yaptırımlar ortaya koyması gerekir.”

Bakmadan Geçme