Tahsin ÖTGÜÇ

İSLAMDA SELAM

Tahsin ÖTGÜÇ

Selam, sözlükte: kurtulmak, temize çıkmak, güven verme veya güven ve esenlik içinde olma anlamlarına gelir. Bu yönüyle selam, Müslümanlar arasında birliği, barış ve güvenliği sağlayan önemli bir araçtır. Aynı zamanda selam, iki Müslüman arasında yapılan bir dualaşmadır. Selam vermek Sünnet almak ise farzı kifaye’dir. Selam, insanlar arasında saygı ve sevgiyi oluşturur. Selam, Müslümanlar arasında bir iletişim aracıdır. Bu araç usulüne uygun ve itinalı bir şekilde kullanıldığında Müslüman toplumunda esenlik, huzur ve mutluluk oluşur. Toplumun fertleri arasında kardeşliğin, birlikteliğin pekişmesine vesile olur.  Selamı verenle alan kişi arasında önceden bir kırgınlık veya dargınlık varsa, selamlaşma bu olumsuzluğun giderilmesine vesile olur.

 Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de konumuzla ilgili şöylebuyurmuştur.” Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi fark ettirip ev halkına selam vermeden girmeyin”.Nur,27. Evlerimize geldiğimizde, bir topluma girdiğimizde veya iki Müslüman birbirleriyle karşılaştığında önce selam vermek gerekir. Sonra da musafaha.  El sıkışmak olan musafaha yapmak müstehabtır. Musafa ha, samimiyeti oluşturur, insana güven verir. Abdullah İbn As (r.a) şöyle dedi. Bir adam, Peygamberimiz (s,a,v) efendimize, İslam’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu. Efendimiz,” yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın her kese selam vermendir, buyurdular. Buhari, İman. Selam verilecek kişinin tanıdık olması şart değildir. Yeter ki, Müslümanın selam almaya müsait bir ortamda olsun.

 Selam vermek ve almak, Müslümanlara has bir özelliktir. Müslüman olmayanlar arasında bizler gibi (selam ün aleyküm diyerek) bir selam verme  (ve aleykümüsselam) diye selam alma şekli yoktur. Selam vermede şu sıra takip edilir. Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan, çok olana selam verir. Ayrıca yemek yiyene, abdest alana, Kur’an okuyana, ezan okuyana, namaz kılana, zikirle meşgul olana, selam verilmez. Çünkü bu halde olanlar ibadetle meşguldürler. Kumar, içki gibi Allah’ın haram kıldığı bir işle meşgul olanlara da selam verilmez. Peygamberimiz önce selam, sonra kelam buyurdular. Selam verildiği zaman, karşılık verilmesi dini bir görevdir. Hafife alınmaması gerkir.               

Yüce Mevla Kur’an-ı Kerim’de bu hususta şöyle buyurmaktadır.” Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selam verin veya verdiği selamı aynen iade edin”. Nisa, 86.Selam, selamünaleyküm veya esselamüaleyküm diyerek verilir. “Selam, Rahim olan Rab’dan bir sözdür”. Yasin, 58. Selam veren kişi, Allah’ın selamı, esenliği, inayeti üzerine olsun, ey kardeşim. Selamı alan da aynen iade eder veya ve aleykümselam, verahmetüllahiveberaketüh diyerek ilave eder.  Yani Allah’ın selamı, esenliği, inayeti rahmeti ve bereketi senin üzerine olsun, ey kardeşim demiş olur. Bu yönüyle selam verip almada karşılıklı dualaşma vardır.

 

Peygamberimiz (s,a,v) efendimiz bir hadislerinde “ Ey insanlar! Selamı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alakanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz, namaz kılınız. Bu sayede selametle Cennete girersiniz”,  buyurdular. Tirmizi, kıyamet.  Selamı toplum içinde yaygın hale getirmek, diğer görevlerde olduğu gibi insanın derecesini artırabiliyor. Bu bakımdan birisiyle karşılaştığımızda veya bir yere girdiğimizde önce selam vermeyi ihmal etmemeliyiz. Bu, kendi evimizde olsa dahi aynıdır. Selamlaşma toplumdaki bireyler arasında sevgi ve saygı, kaynaşma ve canlılık oluşturur. Peygamberimiz(s,a,v) efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurdular.” Siz iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz birşeyi haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız. Müslim, İman. Selamın Müslümanlar üzerinde bu denli önemli etkisi vardır. Selam vermenin ve almanın bir ibadet olduğu gerçeği idrak edilmeli ve bu niyetle selam, verilmeli ve alınmalıdır.                                                                                                                                                     

                                                                                                                                           Tahsin ÖTGÜÇ- Emekli Müftü

 

 

Yazarın Diğer Yazıları