Tahsin ÖTGÜÇ

BARIŞ VARKEN NEDEN SAVAŞ

Tahsin ÖTGÜÇ

İnsanların dünya sahnesine geliş gayesi Allaha kulluk etmektir. Allah’ın bu gaye için yarattığı insanı, hayatını idame ettirdiği sürece muhtaç olduğu maddi ve manevi imkân ve nimetleri kendisine sunmuştur. Bunlardan istifade ederken bir diğerine zarar vermeyi, insanları hor ve hakir görmeyi, mallarını gasp etmeyi, yerinden yurdundan zorla çıkarmayı, onuruna, haysiyet ve şerefine leke sürmeyi, cana kıymayı, hayatı çekilmez hale getirmeyi haram kılmıştır. Allah’ın rızasına uygun hayatla buluşamayan, gerçeği görüp kavrayamayanların akıbetleri hakkında Yüce Allah kuranında,”Andolsun ki, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Onların kalpleri vardır, fakat onunla gerçeği anlamazlar. Gözleri vardır, fakat onlarla görmezler. Kulakları vardır, fakat onlarla işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibidirler, hatta daha aşağıdırlar. Bunlar gafillerin ta kendileridir. A’raf, 179.

                Her şeyin sahibi olan Allah’ın insanların hizmetine sunduğu yeryüzü ve üzerindeki nimetlerden barış içerisinde istifade etmek varken, savaş neden. Bu gün yeryüzüne baktığımızda sanki yağmalamak, savaş, kuvvetli olanların zayıfları ezmesi, menfaat uğruna insanları öldürmek ve buna benzer her türlü insanlık dışı davranışlar Allah’ın emriymiş gibi icra edilmektedir. Bu insanlık dışı hayat tablosuna son vererek Allah’ın istediği yaşantıyla buluşmanın zamanı gelmiştir. Allah sulhta (barışta) hayır vardır buyurarak insanların kendileri için güvenli bir ortamda yaşamalarını istemektedir. Nisa, 128. Dünya üzerinde nerde bir kavga, bir iç huzursuzluk ve savaş varsa, üzülerek söylemek gerekir ki, orada Müslümanlar yaşamakta. Gayri Müslimlerin yaşadığı bölgelerde bu tip olumsuzlukların olması fazla göze gelmeyebilir. Ama söz konusu Müslüman beldesi olanca, çok üzücü ve endişe vericidir. Çünkü Müslümanların hayatı kuran ve sünneti nebiye dayanmaktadır. Kuran ve sünnete uygun bir hayatta huzur ve güven vardır. Huzur ve güvenin olmadığı, her yerde kur ani ve peygamberi bir hayattan bahsetmek gülünç olur. Buralarda yaşayanlar İslam’ı yaşıyoruz diyorlarsa bunun gerçekle ilgisi yoktur.

                Bu gün her türlü zorbalığın ve katliamların var olduğu bölgelerde yaşayan Müslümanlar, peygamberimizin asrısaadet devrini neden örnek almazlar. Bu devirde yaşayanların tamamı hayatlarından memnundular. İnanan ve inanmayan herkes yarına güvenle bakıyordu. Hiç bir kimse inancından ve ırkından dolayı hor hakir görülmüyordu. Bu günkü tabloya baktığımızda, durumun çok farklı olduğunu görebiliyoruz.  Peygamberimizin kardeşlerim diye hitap ettiği ümmeti olma değeri yitirilmiş durumdadır. Cenneti kazanma, cehenneme sürüklenmeyi hak etme yeri bu fani dünyadır. Kim şeytana uyarsa cehenneme sürüklenir, kim,  peygamberimizin davetine icabet ederse cenneti hak eder. Müslümanları şer işlere yönlendiren şeytandır. Şeytan, Müslümanların dünya ve ahiretlerinin perişan olmasını arzu eder ve bunun için uğraşı verir. Her türlü hukuksuzluğun, katliamların, zulmün var olduğu yerde şeytan vardır. Aklıselim olan Müslümanların bu durumu kavrayarak kendi aralarında istişare ederek barış ortamını bulmaları dünya ve ahiretleri için önemlidir.

                Peygamberimiz “Müslüman, Müslümanların elinden ve dilinden salim olduğu kimsedir” buyurarak, Müslümanın vasıflarını ortaya sergilemiştir. Müslümanların yoğun olarak yaşadığı yerlerde meydana gelen kavgaların, katliamların ve her türlü zulmün devamına yardımcı olanlar, Müslümanların mallarını zorla elinden alan, evinden barkından eden insanlıktan nasibini kaybetmiş teröristlere maddi ve manevi yönden yardım eden ve destekleyenlerin durumu nicedir. Bunlar bu halleriyle cennetimi yoksa cehennemimi satın alıyorlar. Kıral olanların ülkelerinde yaptıklarından bir gün hesaba çekilmi cekler mi? İslam ülkelerinde İdareci olanlar bilmezler mi ki, İslam’da kula, kulluk yoktur.  Mutlak itaat sadece Allah’a aittir. Kâfirlere şirin görünmek için Müslüman beldelerde barışı tehdit eden, halkın hayatını çekilmez hale getiren terör örgütlerine yardımda bulunmak zalimliktir. Esas olan barış ve huzuru tesis etmektir. Allah’ın rızasını kazanarak dünya ve ahireti mamur etmektir. İslam ümmetinin barış ve huzur içinde yaşamaları Allah ve Resulünün arzusudur. Müslümanlara yakışan barıştır, yardımlaşma ve dayanışmadır.  Birlik ve beraberliği yakalamaktır. Peygamberimiz “Hayra öncülük eden, hayrın faili gibidir” buyurmaktadır. Riyazüssalihin. Bu bakımdan İslam ülkelerindeki kargaşa ve savaşların sonlandırılarak barışın tesis edilmesi için rehberlik etmek o denli önemlidir. Dünya insanlığının en büyük ihtiyacı barış ve huzurdur. Buna öncülük etmesi gereken İslam ülkeleri olmalıdır. Üzülerek söylemek gerekir ki, Filistin başta olmak üzere haksızlığa uğrayan, mazlum ve mağdur durumda olan ülke ve milletler için sesini yükselten, maddi ve manevi yönden yardım eden sadece İslam ülkesi, Türkiye ve Türk milleti var. Bunların sayısı çoğalsın inşallah. Çoğalsın ki, yeryüzünde barış ve adalet hâkim olsun. Barış ve adaletin hâkim olmadığı, Toplum ve milletler, geleceklerine güvenle bakamazlar. Günümüz dünyasında olduğu gibi.

 

                                                                                                          Tahsin ÖTGÜÇ- Emekli Müftü

Yazarın Diğer Yazıları