Bilgehan BULUT

ERTELE-ME

Bilgehan BULUT

Şuan saat tam olarak 01:14 ve günlerden Cuma. Gecenin bir yarısını oturmuş, yaklaşık 12 saat sonra gazetede yayınlanacak olan, şuan okuduğunuz yazıyı yazıyorum.  Malumunuz yaklaşık altı aydır yazıyorum. Her Cuma gazetede yazım yayınlanıyor. Yazımı hep son ana bırakıp perşembeyi cumaya bağlayan gece yazıyorum. Her yazımı yazarken diyorum ki “Bir daha yazımı son ana bırakmayayım. Hatta yarın akşam yeni haftanın yazısını yazayım, kafamdan çıksın.” Diyorum. Sonra Cuma oluyor. “Haftanın yorgunluğu var üstümde, Cumartesi dinç kafayla yazarım.” Diyorum.  Cumartesi oluyor. “Cumartesi cumartesi yazımı yazılır.” Diyorum. Pazara sallıyorum. Sonra Pazartesi, Salı derken en son Perşembe akşamına sallıyorum. Perşembe akşamı oluyor. “Zaten hep gece yazıyorum.” Diyorum. Geceye sallıyorum. Anlayacağınız bir kısır döngü. Bir şekilde yazılarım hep Perşembe gecesi fırından çıkıyor.

Bilmem farkındamısınız ama “Erteleme Hastalığı” diğer bir deyişle “Başlayamama Hastalığı” denilen bir hastalık var. Şekil-A’da görüldüğü gibi bende mevcut. Bu hastalığın nedeni bazen kendine güvendir, bazen korku, bazen de hiçbir şeydir. Bu hastalık öyle illet ki her insanda bulunur, sadece seviyesi farklıdır. Erteleme hastalığı, bugün yapman gereken şeyleri yarına veya daha ileri bir tarihe ertelemektir.

Erteleme hastalığı ile Tembellik aynı şey değildir. Tembel insan vicdan azabı çekmez. Başlayamayan insan vicdan azabı çeker.  Hatta o kadar çeker ki keyif alacağı şeyler yapsa bile aklı hep başlamadığı işte olduğu için hiçbir şekilde keyif almaz. Bazen ders çalışman gerekir, sen oturur yabancı dizi izlersin. İzlersin ama aklının bir tarafı ders çalışman gerektiğindedir. Vicdan yaparsın, izlediğin keyif vermez.

İnsanlar erteler. Hasta olur, doktora gitmeyi erteler. “Şu tarihte sigarayı bırakacağım.” Der. O tarih gelir, bir sebep bulup erteler. Tez yazmaya başlamayı erteler. Listesini yaptığı, okuması gereken kitapları okumayı erteler. Dört yıldır istediği bölüm için hazırlanmaya başlamayı, spor yapmayı, dil öğrenmeyi, kendini geliştirmeyi erteler.

Arkadaşlarıyla buluşmayı, karşı cinse açılmayı, sosyal olmayı erteler. Sınav dönemi ders çalışmayı erteler, o kadar erteler ki ya son gece, ya da sınav sabahı kalkıp çalışır. Hatta “Sabah beşte kalkıp çalışacağım.” Der. Onu da beş buçuk, altıya erteler. “Sağlıklı olacağım, Pazartesi diyete, spora başlayacağım.” Der, erteler.

Basit işleri “Nasolsa yaparım.” Zor işleri “Şimdi hiç o moda değilim.” Der, erteler. Gideceği randevuye hazırlanmayı erteler, son on dakika kala başlar, sonra geç kalır. Gezmeyi erteler gülmeyi erteler, bazen bu yazıyı okumak için başka şeyleri yapmayı erteler.

Bazen de  hayatı yaşamayı erteler.

İnsanlar erteler çünkü hala zamanının olduğunu düşünür. O anda yapacağı şeylerden alacağı anlık keyiflere “Hayır” diyemez. Hedefleri için ne yapması gerektiğini bilir. “Şu zaman gelsin, bu zaman gelsin yaparım.” Der, sonrasında o vakit geldiğinde oturup ağlar.

Bu hastalığın tedavisi oldukça basit. Hastalığın farkında olmak ve ufaktan harekete geçmek. Artık ertelememek.

Ertelemeyin. Hiçbir şeyi ertelemeyin. İlla da bir şey erteleyeceksiniz. Ertelemeyi erteleyin.

Sevdiğim söz: “Seni güzel eden, dost eden, dayanılmaz eden yine Sen'sin. Bunu da öğren. Ve hiçbir kahraman, hiçbir aziz, hiçbir hergele, sana azâp veremez! Azâbı sen kendin icat ediyorsun.” – Ahmed Arif

Konu hakkındaki düşüncelerinizi aşağıdaki e-mail adresine yazabilirsiniz. Diğer görüş ve önerileriniz için de yazabilirsiniz.

e-mail: [email protected]

 

 

Yazarın Diğer Yazıları