'Çanakkale'den Kıbrıs'a Bir Esaret Öyküsü'

Bartın Üniversitesi'nde 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi'nin 104. Yıl Dönümü dolayısıyla 'Çanakkale'den Kıbrıs'a Bir Esaret Öyküsü' adlı konferans gerçekleştirildi.

'Çanakkale'den Kıbrıs'a Bir Esaret Öyküsü'

Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi tarafından düzenlenen etkinlik Ağdacı Kampüsü Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi. Öğrencilerin yoğun ilgi gösterdiği konferansı Kıbrıs, Yunanistan ve Akdeniz üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Kıbrıs Amerikan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ulvi Keser verdi.

Keser, 18 Mart Şehitleri Anma Günü ve Çanakkale Zaferi’nin 104. Yıl Dönümü münasebetiyle gerçekleştirilen etkinlikte ilk olarak Çanakkale Savaşı ile ilgili bilinmeyenleri aktararak başladı.

 “Ortak düşman gördükleri Türklere karşı güçlerini birleştirdiler”

Türkiye’nin eskiden beri 7 düvele karşı savaştığının altını çizen Keser, “7 düvel derken neyin kastedildiğini Çanakkale’de de Kıbrıs’da da gördük. Dünyanın dört bir tarafında Fransızlar tarafından, Fransız bayrağı altında, Fransız üniforması içerisinde Ermeniler örgütlenmiş ve bizim insanımıza karşı savaşsınlar diye gönderilmiştir. Maalesef Dünya’nın farklı bölgelerindeki Ermeniler olduğu gibi bu örgütlenmenin içerisinde bin 188 bizim insanımızdan, bizim ekmeğimizi yiyenler de vardır. Hepsini tesadüfen bir Ermeni vakfının arşivinden tespit ettim. Ellerinde Fransa ve Amerika bayraklarıyla milletimize karşı örgütlenmişlerdir. Ermenileri önce Mısır’a sonra ise Kıbrıs’a gönderdiler ve burada yetiştirildiler. Bu kişiler daha sonra ‘Ortak düşman Türklere karşı güçlerimizi birleştirilelim’ ülküsüyle 30 Ekim 1918’de Mondros’un ardından bugünün Çukurova’sını kan gölüne çevirdiler.” ifadelerini kullandı.

“İnsanlarımızı öldüren haydutların yetiştirildiği yerler utanç müzesi olmalıdır”

Keser, Kıbrıs’ta yetiştirilen askerlerin daha sonra haydut gibi Anadolu’ya saldırdıklarını da belgeleriyle anlatarak “O dönemde Kıbrıs’ta yetiştirilen Fransız üniformalı Ermenilerin kullandığı barakalar ve karargâh binaları hala duruyor. Ben zulme giden yolun açıldığı ve insanlarımızı katleden insanların yetiştirildiği bu yerlerin terör müzesi, utanç müzesi veya bir araştırma merkezi olması için çağrıda bulundum. Devletimize bu konuda başvuruda bulundum. Bu noktada bir sonuç alınmasını bekliyorum. Çünkü burada eğitim görenler 1915 yılından 1920 yılına kadar asker olarak yetiştirildi ve sonra tam anlamıyla İngilizler tarafından çeteye dönüştürüldü. Buraların unutulmaması için müze ya da araştırma merkezine yapılmasını önemsiyorum. Burada eğitilenler yeraltı harbi konusunda yani pusu, kundaklama, suikast konularında eğitim aldılar. İnsanlarımızı öldürmek için gözlerini kırpmadılar.” şeklinde konuştu.

“Kıbrıs Türkleri ve Türkiye et ve tırnağın ötesinde ‘hamur’ gibidirler”

Kıbrıs Türkleri ve Türkiye arasında sağlam bir bağ olduğunu da kaydeden Keser, “Kıbrıs Türkleri ve Türkiye et ve tırnağın ötesinde ‘hamur’ gibidirler. Kıbrıs’ta esir Türkler çok ağır şartlar altında tutuluyordu. Özellikle yemek konusunda çok ciddi sorunlar yaşatılıyordu. Bu kamplarda bulunan Ermeni doktorlardan birinin tavsiyesiyle esir Türklere talaş, kum ve kırmızı kabak günlerce yedirildi. Bu da esir Türklerin ileriki dönemlerde kör olmalarına, kemik erimesi ile karşı karşıya kalmalarına ve erken ölmelerine neden oldu. Kıbrıslı Türkler ise o dönemlerde inanılmaz bir yardım ve destek faaliyetlerinde bulunmuştur. Ermeni faaliyetleri konusunda, İngilizlerin askeri faaliyetleri konusunda ve Kıbrıs’taki kamplarda tutulan Türk esirler konusunda müthiş bir organizasyon içerisindeler. İstihbarat, para, battaniye, yiyecek her konuda müthiş bir destek veriyorlar. Bu yardımlar gerekçesiyle pek çok Kıbrıslı Türk zindanlara atılmış, çeşitli işkenceler yapılmış ve bazı kumpaslar kurularak idam edilmiştir.” diye konuştu.

Karşılıklı soru ve cevapların alındığı etkinlik, Bartın Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Orhan Uzun’un Keser’e teşekkür belgesini vermesinin ardından son buldu.