Bankoğlu 'Sözleşmenin feshi Anayasa'ya aykırı'

CHP Bartın Milletvekili, Parti Meclisi ve TBMM Anayasa Komisyonu Üyesi Av. Aysu Bankoğlu, TBMM'de partisinin kadın milletvekilleriyle CHP adına yaptığı basın açıklamasında İstanbul Sözleşmesi'nin kaldırılmasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Bankoğlu, 'İstanbul Sözleşmesi'ni feshetme girişimi Anayasa'ya aykırıdır ve yok hükmündedir' dedi.

Bankoğlu 'Sözleşmenin feshi Anayasa'ya aykırı'

CHP Bartın Milletvekili, Parti Meclisi ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu Üyesi Av. Aysu Bankoğlu, İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin kadın milletvekilleriyle partisi adına yaptığı konuşmada Cumhurbaşkanı’nın bu kararının Anayasa’ya aykırı olduğunu belirtti. Jale Nur Süllü, Sera Kadıgil Sütlü, Lale Karabıyık, Suzan Şahin, Neslihan Hancıoğlu, Gülizar Biçer Karaca, Emine Gülizar Emecan ve Sibel Özdemir’in de bulunduğu basın açıklamasında, Bankoğlu şöyle konuştu:

“Düşünün, bir gece kafamızı yastığa koyup uyuyoruz; sabah bir kalkıyoruz,

Montrö’den çıkmışız. Lozan Anlaşması feshedilmiş, Türkiye artık İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’ni tanımıyor ya da Medeni Kanun iptal edilmiş. Uyuyup uyandığımızda yüzyıllık kazanımlarımız, elimizden gitmiş. Daha 10 gün önce gece yarısı olup bitenlere bakınca bunların olmayacağını hangimiz söyleyebilir? Bir gece yarısı sadece kendi kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nden geri çekilmeye yeltenen biri varken hiçbirimiz bunun garantisini veremeyiz.  İşte 20 Mart sabahı, ülkemizdeki 42 milyon kadının yaşam hakkının güvencesi İstanbul Sözleşmesi iptal edildiği haberine uyandık. Tek bir kişinin kararı ile meclis yok sayıldı, millet iradesi gasp edildi.

 “Böyle bir şey olamaz”

Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak hazırlanmasında katkı verdiğimiz “hiçbir çekince koymadan” ilk imzacısı Olduğumuz bu sözleşme TBMM de “oybirliği” ile kabul edilmiş, kanunlaşmıştı. Dolayısıyla; çok taraflı bir uluslararası anlaşma, iç hukukta nasıl yürürlüğe girdiyse buna paralel bir usulle geri alınmalıdır.  Ben TBMM’nden geçen bir kanunu bypass ediyorum, TBMM’ni, millet iradesini umursamıyorum diyemezsiniz. Böyle bir şey olamaz. Cumhurbaşkanı, yürütme organı; tek taraflı bir irade beyanı ile -insan hakları, temel hak ve özgürlükler alanı ile ilgili- bir sözleşmeyi feshedemez! Uluslararası anlaşmaları onaylama konusunda Cumhurbaşkanına verilen yetki; insan hakları, temel hak ve özgürlükler alanı ile ilgili olan anlaşmaları kapsamaz. Bu yetki alanı, Anayasa’nın 90. Maddesinin 3.Fıkrasına göre; uygulama anlaşmalarını yapılan ekonomik, ticari, teknik veya idari anlaşmalarla sınırlıdır. Bu karar, Meclis’in, daha doğrusu milletin iradesine bir darbedir.

“Bu kararı tanımıyoruz, tanımayacağız!”

İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme girişimi Anayasa’ya aykırıdır ve yok hükmündedir.  Cumhuriyet Hak Partisi olarak, kadınları kendi kaderinde ölüme terk edecek bir kararı tanımamız mümkün değildir. Bir kez daha söylüyoruz/tekrar ediyoruz: Bu kararı tanımıyoruz, tanımayacağız! İstanbul Sözleşmesi, kadınların yaşam hakkını koruma, şiddete/tacize/tecavüze uğramalarını, öldürülmelerini engelleme ve faillerini cezalandırma sorumluluğunu devlete veren bir sözleşme. Şahsım devleti bu sorumluluktan mı kaçıyor? Bakın, Ne diyor İstanbul Sözleşmesi? 

Kadınla erkekler arasında (toplumsal olarak öğrenilmiş rollerden kaynaklı) bir eşitsizlik vardır.  Bu eşitsizlik de kadınların aleyhinedir ve ayrımcılık şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bu ayrımcılığın pek çok yansımaları var ama, en tahammül edilmez olanı şiddettir.

Bunu da toplumsal roller üzerinden tanımlıyor. Şiddetin, ayrımcılık ve insan hakları ihlali olduğunu söylüyor

Tek söylediği de bu, yaşanan ayrımcılığı, insan hakkı ihlalini önle. Bunda aile yapısını bozacak bir durum yok. Israrla söylüyoruz başka bir şey yok. Ama ne var? Devletin kadını her türlü şiddetten koruma, gerekli önlemleri alma yükümlülüğü var. Şiddetin çıkmaya cesaret bulamayacağı eşitlikçi bir toplum yaratmak için gerekli önlemleri almak var. Toplumsal cinsiyet, köklü bir sorun olduğu için hemen böyle bir toplum yaratamayabilirsiniz; Ama tehdit söz konusuysa kadınları etkin bir şekilde korumak için, yasal mevzuatı uygulamak var.

“Etkin bir ceza sistemi kurmak adaleti tesis etmek var”

Önleyici bir toplum yaratamadın, kadınları korumak istedin ama koruyamadın. Bu durumda kadınlar zarar gördüyse, etkin biçimde kovuşturma yapmak, etkin bir ceza sistemi kurmak adaleti tesis etmek var. Kadınları güçlendirmek için, devlete yüklenen sorumluluk var. Bu sözleşmenin rahatsız olunacak neresi var? Kadına yönelik şiddeti önlemekten başka hiçbir amacı olmayan bu sözleşmeye karşı duyulan rahatsızlık neden? Türkiye tarihinde ilk defa bir İnsan Hakları Sözleşmesinden çıkma girişimi nasıl kabul edilebilir? Bu sözleşmeden çıkılmasına sessiz kalmak ne anlama gelmektedir?

Cumhurbaşkanı ve iktidar, kadını şiddete karşı korumaktan vazgeçmiş, cinsiyet eşitliğini kabul etmediğini açıkça göstermiş demektir. “Bizim aile değerlerimize uymuyor” maskesi altında şiddeti onaylamış demektir.

“Erkek sever de, döver de” ilkelliğini kabul etmiş demektir! İktidarın İnsan Hakları Eylem Planı bu mudur?

“AKP milletvekillerinin, hepsinin sorumluluğu vardır”

Bakın, zulüm bir kere desteklendi mi kanser gibi yayılır. Ne yazık ki ülkemizde olan da budur.  Kadınları her türlü şiddetten koruması gereken devletin “Ben bu işlere bakmıyorum” deme lüksü yoktur. “Kadınların şiddete karşı korunması işi bize göre değil” denilemez. Bundan sonra olacak tüm kadın cinayetlerinden başta Cumhurbaşkanı olmak üzere İktidar sorumludur. Bu felaketi adeta çekirdek çitleyerek izleyen Aile Bakanı’nın, AKP milletvekillerinin, hepsinin sorumluluğu vardır. Kadınları kağıtlarda değil, vicdanlarda koruyacağız demek; kadınları, onlara şiddet uygulayan, taciz ve tecavüz eden, öldüren erkeklerin vicdanına ve insafına bırakmak demektir. Asıl konu şu; AKP kadın ve erkeğin eşitliğine, toplumsal cinsiyet eşitliğine  İ-NAN-MI-YOR! Cuma gece yarısını geçerken açıklanan aslında tam da bu.

Biz kadınlar haklarımızı vicdanlarda arayarak bulamayacağımızı bildiğimiz için kağıtlarda aramaya devam edeceğiz. Biz, kadınlar; hayatımız hakkında karar verilmesinden bıktık ve çok öfkeliyiz. Şahsım devleti, kadınlara; “Bir Kereden Bir Şey Olmaz”, “Bir Kadın Olarak Sus!” deme cüreti gösterdikçe, biz çoğalıyoruz, birleşiyoruz, Şahsım devletindeki bir avuç kişi; susmayı, sinmeyi, itaat etmeyi kabul edebilir. Bir kereden bir şey olmaz lafını yutabilir. Ama biz tek bir kişinin kadınlara biçtiği değer kadar yaşamayı reddediyoruz.

“100 yıllık haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz”

Saray iktidarının, tek bir kişinin bizi çaresizliğe mahkûm etme girişimlerini reddediyoruz. Haklarımızı elimizden alıp bizi korkutamayacaksınız, sindiremeyeceksiniz çünkü “şahsım” devletine itaat etmeyeceğiz. Devletin tüm imkanlarını kullansalar da haklarımız için, demokrasi için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz. Buna son vereceğiz! Kadın erkek eşitliğine, insan haklarına inanan kadınlar olarak, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet kadınına biçtiği 100 yıllık haklarımızdan asla vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizde 83 milyonun, yarın sabah neye uyanacağının endişesini duymak istemediğini çok iyi biliyoruz. Şahsım devleti, Türkiye’deki 42 milyon kadının, erkeklerle eşit olduğunu sandıkta idrak edecek.  Biz kadınlar varız, yaşayacağız, İstanbul Sözleşmesi’ni de yaşatacağız.”