AK Parti hedefi belirledi

Yüzde 80

AK Parti hedefi belirledi

Nurdan Eroğlu

AK Parti,  Şubat Ayı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısını Grup Başkan Vekili Amasra Milletvekili Naci Bostancı’nın da katılımıyla gerçekleştirdi. Bartın Teşkilatı, bu toplantıyla muhtemel 16 Nisan’da yapılacak olan anayasa değişikliği referandumu çalışmalarının da startını vermiş oldu. Teşkilatın bu referandumda hedef ise oldukça büyük. AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, bu referandumda Bartın’dan anayasa değişikliğine  yüzde 80 oranında “evet” çıkaracaklarını söyledi. Toplantıya katılan teşkilat mensupları ellerindeki “Evet” pankartlarıyla çalışmalara hazır oldukları mesajını verdi.

AK Parti Bartın İl Başkanlığı 2017 Şubat Ayı Genişletilmiş İl Danışma Meclisi Toplantısı geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi. Bartın Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen toplantıya AK Parti Grup Başkan Vekili ve Amasya Milletvekili Prof. Dr. Naci Bostancı, AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç, AK Parti İl Başkanı Hüseyin Manav, 22. Dönem Bartın Milletvekili Asım Kulak, Merkez İlçe Başkanı Ali Eyüpustaoğlu, AK Parti Bartın Kadın Kolları Başkanı Yasemin Dora Kurtkaya, İl Genel Meclis üyeleri, Belediye Meclisi Üyeleri, ilçe ve belde teşkilat mensupları katıldı. Yoğun katılımın olduğu toplantının temelini ve ana gündemi de Anayasa değişikliği ve referandum oldu.

MANAV: “BU REFERANDUM İKİNCİ KURTULUŞ SAVAŞINI KAZANDIĞIMIZ GÜN OLACAK”

Toplantının açılış konuşmasını yapan AK Parti İl Başkanı Hüseyin Manav, 16 Nisan’da yapılacak olan referandumun önemine dikkat çekerek “Türkiye son dönemde çok farklı badirelerden geçti. Dün itibariyle Sayın Cumhurbaşkanımızın imzasıyla Resmi Gazete’de de yayımlanan ve artık start alan Anayasa değişikliği referandum çalışmaları başlamak üzere. Bugünkü danışma meclisi toplantımızın temelinde de bunlar olacak. Sayın Milletvekilimiz hem Anayasa Komisyonunda görev alarak hem bu Anayasa değişikliği çalışmalarında en başından beri bizzat görev alarak konunun en iyi uzmanlarından biri bu konuda şanslıyız. Bugüne kadar AK Parti olarak sayısız seçimlere girdik ve her birinden bir önceki başarımızı artırarak çıktık. Devletimizi ve milletimizi her zaman daha ileriye taşımak adına milletimiz AK Parti’ye gerekli teveccühü gösterdi ve göstermeye devam edecek. Önümüzdeki referandum bugüne kadar ki bildiğim gördüğüm, bu milletin bu insanların kaderini değiştirecek en önemli referandum. 16 Nisan’da yapılacak referandum çalışması bugüne kadar girdiğimiz tüm seçimlerden daha önemli. 200 yıldır bu ülkenin üzerinde yer alan kuşatmayı kaldırmak için son fırsat. Anayasa değişikliğini değiştirdiğimiz an, cumhurbaşkanlığı yönetim sistemine geçtiğimiz an bu ülkenin etrafında Osmanlı döneminden itibaren oluşturulmuş ablukanın kırıldığının resmidir. O gün hakikaten bizim ikinci kurtuluş savaşını kazandığımız gündür. AK Parti’nin 2023, 2051, 2071 hedefleri aslında bu amaçladır.” dedi.

“SOSYAL MEDYA ÜZERİNDEN DE İNSANLARLA KAVGAYA GİRMEYİN”

Teşkilatlarını sosyal medya paylaşımları konusunda da uyararak “İnsanlarla kavgaya, tartışmaya girmeyin” diyen AK Parti İl Başkanı Manav, sözlerine şöyle devam etti:

“Dışarıda insanlarla konuşurken onları ikna etmeye çalışırken bilgimiz ne kadar net ne kadar duru olursa o kadar kolay ikna edebiliriz. Aksi takdirde bulanık bilgilerle bazen rezilde olabiliriz. Bugün burada verilecek bilgiler bu anlamda büyük önem taşıyor. Biz bir kere AK Parti Bartın teşkilatları olarak, ana kademeleri, ilçeleri, gençlik kolları, kadın kolları, mahalle yönetimleri, sandık yönetimleri, ilçe-belde yönetimleri,  belediye başkanları, meclis üyeleri, mahalle, köy temsilcilerimize varana kadar önümüzdeki 60 güne yakın süreçte kapı kapı dolaşacağımıza, herkese anayasa değişikliğinin neden bu ülke için zaruri olduğunu, bu millet için elzem olduğunu tek tek anlatacağız. Önce kendimize sonra birbirimize bu konuda söz vereceğiz. Kimseyle kavgaya, tartışmaya girmeden, nezaketimizi bozmadan. AK Parti teşkilatları nazik, terbiyeli, seviyelidir. Öyle sokaklarda ağız dalaşına kavgaya girmez. Sosyal medya üzerinden de insanlarla kavgaya girmeyin. Onlara cevap yetiştirmek zorunda değiliz. Biraz daha nazik olalım ve kafamıza göre sosyal medyadan her şeyi paylaşmayalım. Başbakanımızın imzasını taklit ederek sahte bir başbakanlık genelgesi bile yaptı bunlar. Dediler ki ‘hayır dememek için hayırlı cumalar demeyin’, ‘hayırlı işler demeyin.’ Dolayısıyla iyi niyetli olarak zannediyoruz ki bu bizim teşkilatlarımızın yayınıdır diye paylaşıyor ve o tuzağa düşüyoruz.  Hem eylem ve söylem birliği açısından, hem millete daha net anlatabilmemiz açısından AK Parti İl Başkanlığı sayfası, ‘www.akparti.org.tr’ sayfasındaki paylaşımlardan yapmamızda fayda olduğunu düşünüyorum.”

“23 BİN ÜYEMİZİ HAREKETE GEÇİRELİM”

Referandum sürecinin zorlu bir süreç olduğunu ifade eden Manav, Anayasa değişikliğinin neden önemli olduğunu halkımıza net bilgilerle anlatacaklarını vurgulayarak “Referandum sürecinin zorlu bir süreç olduğunu, 4 ilçemiz, 8 belediyemiz, 264 köyümüzle beraber tüm teşkilat mensuplarımızın ve hatta 23 bin üyemizi de harekete geçirerek bu referandumda Anayasa değişikliğinin neden önemli olduğunu halkımıza dupduru, net bilgilerle anlatmamız gerekiyor. Gazamız mübarek, yolumuz açık olsun. ‘Ülkemizin aydınlık geleceklerinde bizim de tuzumuz olsun’ diyorsak bu çalışmaya bugünden itibaren başlayalım diyorum.” dedi.

TUNÇ: “REJİM DEĞİŞİKLİĞİ SÖZ KONUSU DEĞİL”

AK Parti Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç da Anayasa ve sistem değişikliğinin bir rejim değişikliği olmadığını bir kez daha vurgulayarak “Yapmak istediğimiz rejimi değiştirmek değil daha da güçlendirmek.” dedi. Anayasanın ilk 4 maddesi ile ilgili herhangi bir değişikliğin söz konusu olmadığını kaydederek ana muhalefet partisini ve HDP’yi eleştiren Tunç, şu ifadeleri kullandı:

“Çok önemli bir zamanda İl Danışma Meclis Toplantımızı gerçekleştiriyoruz. Bu ayki toplantımız halk oylaması tarihinin de belirlenmiş olduğu bir güne denk geldi. Resmi Gazete de bugün itibariyle yayımlandı ve Yüksek Seçim Kurulu da halk oylamasının tarihini 16 Nisan 2017 olarak belirledi. Halk oylamasına 64 gün kala aslında bir ölçüde start verdiğimiz bir toplantı mahiyeti kazanmış oldu bu toplantımız. 16 Nisan’da gerçekleştirilecek Anayasa değişikliği halk oylamasının ülkemiz ve milletimiz için hayırlı uğurlu olmasını ve sandıkların evetlerle doldurulmasını, Bartın’dan da yüksek oranda evet oyuyla ülkemizin kaderini ilgilendiren bu halk oylamasından başarı ile geçmemizi cenabı Allah nasip eylesin diyorum. Çok önemli bir Anayasa değişikliği süreci yaşıyoruz. Tabi Anayasa değişikliğinin 18 maddesi var. 18 maddenin aslında okunduğu zaman açıkça ne olduğu belli. Ancak muhalefet partileri özellikle Cumhuriyet Halk Partisi ve HDP Anayasa değişikliğinin maddelerini farklı bir şekilde kamuoyuna yansıtmaya çalışıyorlar. Onların maddelerle bir işi yok. Onlar bu Anayasa değişikliği ile rejimin değişeceğini, cumhuriyetin elden gideceğini, diktatörlüğün geleceğini söyleyerek halkı kandırmaya çalışıyorlar. Ama gerçek bu değil. Cumhuriyet rejimini güçlendiren, demokrasiyi daha da güçlendiren, meclisin yetkilerini artıran, yasamayı güçlendiren, diğer taraftan da yürütmeyi çift başlı olmaktan kurtaran, hükümeti tek çatı altında toplayan, yasama ve yürütmeyi birbirinden tamamen ayıran, yargıyı tarafsız hale getiren, kuvvetler ayrılığını tam anlamıyla uygulayan bir hükümet modeline geçmek istiyoruz. Yapmak istediğimiz rejim değişikliği değil rejimi daha da güçlendirmek. Cumhuriyet devletin şeklidir. Anayasanın ilk dört maddesi ile ilgili kesinlikle bir değişiklik söz konusu değildir.”

“MECLİS DAHA GÜÇLÜ OLACAK”

Ardından da mevcut parlamenter sistem ile Başkanlık sistemini mukayese eden Tunç, sözlerine şöyle devam etti:

“Devletin laik, sosyal bir hukuk devleti şeklindeki özelliklerini ifade eden, başkentini, bayrağını, istiklal marşını, üniter yapısını ifade eden ilk dört madde ile ilgili herhangi bir değişiklik bu düzenlemede yok. Bu ilk dört maddeyi daha da güçlendiren hükümet modeli ile ilgili değişikliler var. Hükümet modelleri dünyada başkanlık, yarı başkanlık ve parlamenter sistem olarak ifade edilir. Bunlarda devlet organlarının, yasamanın, yürütmenin, yargının birbiriyle olan ilişkileri nasıl düzenlenmişse hükümet modeli de o şekilde düzenlenir ve şekillenir. Parlamenter sistem dediğimiz sistem yani şu anda bizim uyguladığımız ve çok partili sisteme geçtiğimizden beri sıkıntılarla boğuştuğumuz bu sistem hükümetin parlamento içinden çıktığı bir sistemdir. O nedenle adı parlamenter sistemdir. Sanki cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde parlamenter sistem terk edildiği için parlamento olmayacak mı? Olacak, hem de daha güçlü olacak. Hükümeti daha çok denetleyebilecek. Cezai sorumluluklar anlamında yeni yetkiler veriliyor, olmayan yetkiler veriliyor. Yargıyla ilgili, yüksek yargının şekillenmesiyle ilgili meclise daha fazla yetki veriliyor. Burada yaptığımız şey şudur; hükümet parlamento içinden çıktığı için, bakanlar milletvekilleri arasından belirlenip bakanlık süresince milletvekilliği de devam ettiği için parlamentonun hükümet üzerinde bir denetim yetkisi yok. Denetim varmış gibi gözüküyor, gensoru varmış gibi gözüküyor, güven oylaması varmış gibi gözüküyor ama bunların hepsinin kâğıt üzerinde olduğunu görüyoruz. Çünkü hükümette milletvekilleri de aynı kişilerden oluşuyor. Dolayısıyla yasama ile yürütmenin bitişik olduğu, denetimin olmadığı bir sistem parlamenter sistem. Biz halkımıza ‘16 Nisan’da hükümeti doğrudan doğruya belirlemek istiyor musun, istemiyor musun? Hükümeti eskisi gibi milletvekillerini seçip milletvekilleri arasından belirlenmeye devam etmesini mi istiyorsun? Böyle bir sistemin mi devam etmesini istiyorsun yoksa hükümeti doğrudan doğruya kendin mi belirlemek istiyorsun?’ bunun seçimini yapacağız. Yani 16 Nisan’da halkımıza hükümeti belirleme yetkisini üzerine almak istiyor musun yoksa istemiyor musun? ‘Evet’ diyenler ‘hükümeti millet doğrudan belirlesin’ diyecek. ‘Hayır’ diyenler ise ‘millet bu yetkiyi kullanamaz, millet buna ehil değildir, bu iş dolaylı yoldan belirlensin’ diyenler ve ‘bu iş eski sistemden devam etsin’ diyenler olacak.  İşin özü bu.

“YÜRÜTME ŞU ANDA İKİ BAŞLI BİR DURUMDA”

Hükümeti doğrudan doğruya millete belirleten cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçmek istiyoruz. 367 krizi ile birlikte 2007’de cumhurbaşkanını meclise seçtirmemek için 367 dayatması yaptırmışlardı. Daha önceki cumhurbaşkanlığı seçimleri de hep krizlerle geçmişti. Seçilemediği zamanlar olmuştu ve cumhurbaşkanı seçilemediği için darbe gerçekleşmişti. En son yaşadığımız kriz 2007 krizi idi ve o krizi 367 dayatmasından sonra millet cumhurbaşkanını ben seçeceğim diyerek millet bu yetkiyi uhdesine aldı. Bunun ilk uygulamasını 2014’te cumhurbaşkanını halk seçerek gerçekleştirmiş olduk. Recep Tayyip Erdoğan halkın seçtiği ilk cumhurbaşkanı olarak yüzde 52 oyla seçildi. Şimdi anayasamızda halkın seçtiği cumhurbaşkanının yürütme ile ilgili görevleri var. Çok ayrıntılı bir şekilde yazılmış. Bakanlar kurulunu toplar, başbakanın yetkileriyle de çakışan yetkiler var. Dolayısıyla yürütme şu anda iki başlı bir durumda. Mevcut durumda bir kriz sıkıntısı şu anda yok. Çünkü cumhurbaşkanımız ve başbakanımız uyumlu ama bu uyum daha sonraki seçimlerde devam etmeyebilir. Farklı bir tablo ortaya çıkabilir. Bu tabloda ortaya çıkacak devlet krizini çözecek bir mekanizma da yok.

“KARAR MİLLETİN”

Bizim halkın seçtiği başbakanla halkın seçtiği cumhurbaşkanını tek kişide birleştirmemiz lazım. O da yürütmenin tek başlı olması, Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçiştir. Bu geçmişte başkanlık sistemi olarak hep savunuldu. Rahmetli Özal bu sistemin Türkiye’yi daha ileriye taşıyacağını söylüyordu. Rahmetli Erbakan başbakanlık ve cumhurbaşkanlığını tek kişide birleştirip icraya kuvvet vermemiz lazım dedi. Daha öncesinde Demirel başkanlık sistemi gerekir dedi. Alparslan Türkeş bu milletin doğasına en uygun sistemin başkanlık sistemi olduğunu söyledi. Bu tarihsel sürecimiz ve en son gelinen noktada 15 Temmuz Darbe girişimi ile birlikte ortaya çıkan tabloda Milliyetçi Hareket Partisi ile bir uzlaşma zemini ortaya çıktı. İki parti yetkilileri bir araya gelip konuşarak gelecekte oluşabilecek muhtemel krizlerin ortadan kaldırılması için bir hükümet modelinin belirlenmesi konusunda çalışma başlattılar. MHP ve AK Parti anlaşarak konuyu meclis gündemine getirdiler. Mecliste 339 oyla kabul edildi. 367’de olsaydı yine millete soracaktık. Çünkü başından beri milletin buna karar vermesi gerekir dedik. Şimdi karar milletin.

“MEVCUT SİSTEM ÜLKEMİZE ZAMAN KAYBETTİRDİ”

Parlamenter sistem bugüne kadar hep ülkemize zaman kaybettirmiş. 93 yılda 65 hükümet, yani her bir buçuk yılda hükümet değişikliği olmuş. Bir buçuk yılda hükümet değişirse o hükümetin icraat yapması mümkün mü? Elbette mümkün değil. Tek başına iktidarlar döneminde ülkemiz atılım göstermiştir. Onun dışında koalisyon dönemleri hep zaman kaybına, siyasi iktidarsızlıklara ve siyasi iktidarsızlıklarda ekonomik bunalımlara, krizlere neden oldu. Ekonomik krizler teröre neden oldu. Tüm bu sorunlar tabi kendi içerimizde kan kaybetmemize, dış politikada zayıf düşmemize ve dünyanın dışında kalmamıza neden oldu. Bu sıkıntılı süreçler vesayetçilerin güçlenmesine neden oldu. Siyasetçiler yerine vesayetçiler devreye girdi, darbelerle demokrasimiz kesintiye uğradı. Şimdi istiyoruz ki bu sıkıntılar ortadan kalksın. Milletin yetki verdiği hükümet beş yıl görev yapsın, millet o cumhurbaşkanı, bakanları ve vekillerini beğeniyorsa beş yıllığına bir daha seçsin ama iki dönemden fazla seçemesin.

“SEÇİMLE GELEN CUMHURBAŞKANI NASIL DİKTATÖR OLUR?”

‘Diktatörlük’ diyorlar neresi diktatörlük. Beş yıllığına seçimle gelen ve iki dönemden fazla seçilemeyecek bir cumhurbaşkanı nasıl diktatör olabilecek. Her şey halkın elinde ve icraatını beğeniyorsa devam ettirecek, beğenmiyorsa değiştirecek. Cumhurbaşkanının şu anda cezai sorumluluğu yok. Altına imza attığı iş ve işlemlerden dolayı Başbakan ve Bakanlar sorumlu. Biz bu sistemde diyoruz ki Cumhurbaşkanı hem millete karşı siyasi sorumluluğu var seçimle geliyor seçimle gidiyor. Hem de görevleriyle ilgili işlediği suçlardan dolayı da Meclis’e karşı sorumlu olsun cezai sorumluluğu olsun. TBMM yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanını denetleyebilsin. Aslında bunu muhalefetin istemesi lazım ama muhalefet buna ‘hayır’ diyor. Yürütme ile ilgili Cumhurbaşkanı kararname çıkarttığında bunun muhalefetteki partiler tarafından Anayasa Mahkemesi’ne götürülerek iptal ettirilmesi mümkün. Eğer hukuka aykırı bir kararname ise ya da bir kanun çıkardığında Meclis o kararname aynı konu ile ilgiliyse hükümsüz hale gelebiliyor. Yani burada da bu sistemde de yine Meclis üstünlüğü kanun üstünlüğü var. Yargı denetimi var idarenin bütün işlemleri yargı denetimine tabi. 

“ANAYSA MAHKEMESİ’Nİ ELE GEÇİRMEK GİBİ BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL”

‘Yargıyı ele geçireceksiniz’ diyorlar. ‘Anayasa Mahkemesi’ni ve HSYK’yı Cumhurbaşkanlığına teslim ediyorsunuz’ diyorlar bu da tamamen çarpıtmadan ibarettir. Anayasa Mahkemesi üyeleri 12 yıllığına seçiliyor. Cumhurbaşkanı ise 5 yıllığına seçiliyor. Anayasa Mahkemesi üyeleri Ahmet Necdet Sezer’den bu yana seçilen üyeler var görev yapıyorlar şu anda 12 yıl dolmadan ayrılamıyorlar. Görev süresi dolanın yerine yeni bir atama yapılacak. Cumhurbaşkanı bunu kendisi yapmayacak Yargıtay üyeleri ve Danıştay üyeleri arasından, Sayıştay üyeleri arasından Meclis, Baro Başkanları arasından TBMM yapacak. Yine kendi kurumlarında yapılacak seçimlerden gelenler arasından belirlenecek. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’ni ele geçirmek gibi bir şey söz konusu değil. Bu Anayasa değişikliğinde Anayasa üyelerinin seçimi ile ilgili bir madde yok.

“13 ÜYENİN 7’SİNİ MECLİS SEÇECEK”

‘Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun hepsini Cumhurbaşkanı belirleyecek’ diyorlar. Böyle bir şey yok. HSYK’nın 22 üyesi 13’e düşecek. Mahkemelerde yapılan seçimler hâkimler arasında gruplaşmalara neden olduğu için bunu kaldırıyoruz bu yetkiyi Meclis’e veriyoruz. 13 üyenin 7’sini meclis seçecek. Meclis’te Yargıtay, Danıştay, Yüksek Öğretimden gönderilen hukukçular arasından ve avukatlar arasından seçecek. Meclis, yargının şekillenmesinde millet adına etkili olacak.

“MECLİS’TE GENÇLER DE OLSUN”

Gençlere siyasette daha fazla yer vermek istiyoruz. Seçme yaşı 18 ise seçilme yaşı 18 olabilir. İllaki herkes 18 yaşında seçilecek diye bir şey yok. Ama bu demokratik ülkelerde reşit olma yaşıyla beraber bu hakkın verilmesi lazım. Meclis’te gençler de olsun. Milletvekili sayısı 600 olacak. Nüfusumuz 45 milyonken 450 vekil vardı. Şimdi nüfusumuz 80 milyon 600 vekil olacak. 550 yerine 50 vekil daha fazla temsil daha çok milletin temsilcisinin Mecliste olması demokrasiyi daha güçlendirmek demek değil midir? 18 maddenin hiçbir tanesi demokrasiyi cumhuriyeti zayıflatmaz bilakis güçlendirir. Bu sistem istikrar üreten bir sistem olacak istikrar demek kalkınma demek kalkınma demek halkın refahının artması demek. Ekonominin güçlenmesi demek aynı zamanda emekli maaşının artması da demektir. İstikrar demek daha çok iş imkanı demektir. İşçinin daha da maaşının yükselmesi demektir. Dolayısıyla istikrara 16 Nisanda tabi ki evet diyeceğiz. Bartın’da bizim son oyumuz yüzde 54, Cumhurbaşkanlığında yüzde 57. MHP’de kararlı bir şekilde ‘evet’ kampanyasını başlatıyorlar. Bartın’da da Belediye MHP’li dolayısıyla onları da bu halkaya davet ederek hatta gerekirse birlikte toplantılar yaparak bir sinerji oluşturmamız lazım. Yüzde 54’ü inşallah yüzde 80’e çıkaracağız. O akşam sandıklar açıldığında Bartın en başarılı illerden bir tanesi olacak.”

BOSTANCI: “DEĞİŞİKLİK HERKES İÇİN İYİ OLACAK”

AK Parti Grup Başkan Vekili Naci Bostancı da “Bizim memleket sevgimiz sadece AK Partili kardeşlerimizi kucaklamaktan ibaret değildir” diyerek katılımcılara siyaset dersi verdi. Anayasa değişikliğinin bir akşamda ortaya çıkmadığı ve bu değişikliğin herkese iyi geleceğine vurgu yapan Bostancı, şöyle konuştu:

“Sizleri buraya çeken siyaset. Ama nasıl bir siyaset?  Bu millet ve bu memleketin geleceği için ki memleketin geleceği demek aynı zamanda bizim geleceğimiz demek bunun için ne yapabiliriz? Hangi taşın üzerine bir taş daha koyabiliriz? Bizi buraya getiren işte memleket sevgisinin de olduğu böyle bir siyaset. Böylesine bir memleket sevgisi olmaksızın siyaset yapılmaz. Siyasetin sahada ne kadar acımasız, ne kadar zalim, ne kadar rekabetçi olduğunu siyasete girince daha yakından gördüm. Siyaset sanatların hem en soylusudur çünkü hiçbir iş siyaset kadar insanlar hayatını yakından değiştiremez hem de sanatların en soysuzudur çünkü hiçbir meslek siyaset kadar ülkeleri batıramaz, insanların geleceklerini harap edemez. O zaman siyasetle uğraşırken çok dikkat etmek gerekir. Bizim memleket sevgimiz sadece AK Partili kardeşlerimizi kucaklamaktan ibaret değildir. Biz bu memleketin taşını, toprağını, ağacını, ağacındaki kurdunu ve elbette bütün bunları severken bu ülkede yaşayan herkesi ama herkesi seviyoruz. Herkesi kucaklayan bir yüreğimiz olduğu için AK Parti’nin çatısı altında bir aradayız. Ve her ne yapıyorsak sadece AK Parti için değil herkes için en iyisi olsun diye yapıyoruz. Bu ülkenin çocukları için iyi işler olsun diye yapıyoruz.  Bugün yapmaya çalıştığımız iş, halk oylamasıyla getirmek istediğimiz anayasa değişikliği bırakın birileri itiraz etsin, propaganda yapsınlar ama emin olun herkes için iyi olacak. Kimisi bugün bunu anlamadıysa yarın anlayacak kimisi de zaten bunun hayırlı bir iş olduğunu zaten biliyor.

“ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ BİR AKŞAMDA ORTAYA ÇIKMADI”

Biz ne yaşıyoruz ki bu Anayasa değişikliğini hazırladık? Bir akşam düşündük ‘sistem değişikliği yaparsak iyi olur’ dedik. Yahut da Sayın Cumhurbaşkanımız ‘Biraz daha güçleneyim’ mi diyor da bunu yapıyoruz. Hayır. Bu iş bir akşam da ortaya çıkan bir iş değil. Ya da bunlar için değil. 80’li 90’lı yıllardan bu yana aslında Türkiye’de bu iş konuşuluyor. Türkiye’de istikrarı sağlamak için konuşuluyor. Keyfimizden değil. 80’li, 90’lı yıllarda gücünü arttırmak isteyen bir Tayyip Erdoğan mı vardı? Hayır, öyle birisi yoktu. Ama bunlar yine konuşuluyordu. Yeni bir dünya oluşuyor. Kimileri bunu görüyor, kimileri de görmüyor. Bu yeni dünyanın efendileri küresel güçler dünya haritasında kendilerine sömürge alanları oluştururken yeni bir strateji geliştiriyorlar. İstikrarsız alanlar yaratmak istiyorlar. Bakın Ortadoğu coğrafyası kaç zamandır istikrarsız. Büyük küresel güçler istikrasız olanlar oluşturarak küçük devletler oluşsun, bu devletler ya da milis güçler birbiriyle çatışsın ama son söz olarak onların efendi olduğunu kabul edip onların kapısını çalsın ve onların çıkarları dışında konuşamasın istiyorlar. Bu strateji doğrultusunda istikrasız alanlar üzerinde egemenlik oluşturup ekonomik güç elde etmeye çalışıyorlar ve bu yeni bir durum değil. Ortaçağ Avrupası’ndan bu yana izlenen bir siyaset.”