Eğitim-Sen'den 2023-2024 eğitim öğretim yılı değerlendirmesi

Bartın Eğitim-Sen Yürütme Kurulu adına bir açıklama yaparak 2023-2024 Eğitim-Öğretim Yılını değerlendiren İsmet İpci, yeni müfredatı reddettiklerini de belirtirken 'İktidar destekli kişi ve kurumların son dönemde laik eğitim ve laik yaşama yönelik tahammülsüzlüğünün sözlü ve fiziki saldırı boyutuna taşınmış olması endişe vericidir. İktidardan güç ve destek alan gerici güçlerin tüm tehdit ve provokasyon girişimlerine rağmen laik eğitim ve laik yaşam mücadelemiz kesintisiz sürecektir.' dedi.

Eğitim-Sen'den 2023-2024 eğitim öğretim yılı değerlendirmesi

 

Erkan Hızoğlu

 

Eğitim-Sen Bartın Şube Başkanı İsmet İpci, 2023-2024 Eğitim ve Öğretim döneminin sona ermesine ilişkin basın açıklaması yaptı.

Eğitim-Sen Bartın Şube Yürütme Kurulu adına 2023-2024 eğitim öğretim yılının karnesini değerlendiren İpci, açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

“2023-2024 eğitim-öğretim yılı 14 Haziran Cuma günü sona erdi.  MEB’in örgün eğitim istatistiklerine göre Türkiye’de örgün eğitimde (resmi+özel) 17,5 milyon öğrenci bulunmaktadır. Toplam 75 bin 19 eğitim kurumu/okulu içinde devlete ait kurum/okul sayısı 60 bin 734 (yüzde 81) iken, özel okulların sayısı 14 bin 281 (yüzde 19)’dir. Devlet okullarında okuyan öğrenci sayısı 15 milyon 887 bin 296 (yüzde 80), özel okullarda okuyan öğrenci sayısı 1 milyon 670 bin 729 (yüzde 8); açık öğretimde okuyan toplam öğrenci sayısı ise 2 milyon 346 bin 654 (yüzde 12)’dir.

Türkiye çapında devlet ve özel okullarda toplam 1 milyon 154 bin 383 öğretmen görev yapmaktadır. 2023’24 eğitim öğretim yılı sonu itibariyle devlet okullarında görev yapan öğretmenlerin sayısı 974 bin; özel okullarda çalışan öğretmenlerin sayısı 180 bin civarındadır. 2023/2024 eğitim öğretim yılında sözleşmeli istihdam edilen öğretmen sayısı 50 bin 182’dir. Devlet okullarında ek ders karşılığı çalıştırılan ve tamamı asgari ücretin altında ücret alan ücretli öğretmenlerin sayısı 90 bine yakındır.

 

Eğitimde yaşanan sorunlar artarak devam etti

 

Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ÇEDES benzeri proje ve protokoller, başta öğrencilerimiz olmak üzere, öğretmenler, eğitim emekçileri ve velileri doğrudan etkilemiş, özellikle okullarda ve okul dışında yürütülen dini içerikli ÇEDES faaliyetleri (cami ziyaretleri, mezarlık temizliği, sınıfların içinde Kâbe ve mezar maketleri ile yapılan dini ritüeller) belirgin şekilde artmıştır. MESEM projesi ile öğrenciler ‘stajyer emeği’ ve ‘beceri eğitimi’ adı altında patronlara ucuz işgücü olarak pazarlanmaktadır. ÇEDES ve MESEM projelerini eğitimin siyam ikizleri olarak tanımlamak mümkündür. Resmi verilere göre Türkiye’de resmi ve özel okullarda zorunlu örgün eğitim sisteminde kayıtlı 17 milyon 558 bin 25 öğrenciden, 442 bin 643’ü sistemin dışındadır. Eğitimin bütün kademelerinde, özellikle ortaöğretimde okullaşma oranında bölgesel farklılıklar bulunmaktadır. Kız çocuklarının okullaşma oranında görece artış olmasına rağmen, bu artışın mezuniyet oranlarına birer bir yansıdığını söylemek mümkün değildir. MEB’in açıkladığı veriler, okul terki ve devamsızlık konusunda en sıkıntılı kurumların ortaöğretim kurumları olduğunu göstermektedir. Bunun yanı sıra okullarda kayıt parası istenmesi, beslenme ve servis sorunları, kırtasiye, üniforma fiyatlarının iki üç kat artması okul devamsızlığı arttırıcı rol oynamaktadır.

 

Çocuklar ve haklarına yönelik tehditler sürüyor

 

Çocuklar sağlıklı gıdaya, suya, eğitime erişememekte, çocuk yaşta evlendirilmekte, istismara uğramakta ve tutuklanmaktadır. Son yıllarda çocukların eğitime erişim hakkı başta olmak üzere, en temel haklardan faydalanması ciddi oranda azalmıştır. Türkiye’de son 22 yılda 17 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 577 bin 49; 15 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı ise 21 bindir.

 

Öğrencilerin beslenme sorunu acil çözüm bekliyor

 

2023-2024 eğitim öğretim yılında öne çıkan sorunlardan birisi de öğrencilerin beslenme sorununa ilişkin olmuştur. Türkiye’de çok sayıda öğrenci okula kahvaltı yapmadan gitmekte, yine birçok öğrencinin okulda yemek yemeden günü tamamladığı ve eve döndüğü görülmektedir. Çocuklar için beslenmenin önemli olduğu koşullarda süt, yumurta, peynir, zeytin vb. gibi temel gıda ürünlerinin fiyatı 3-4 kat artmıştır. Aileler eti, sütü, meyveyi, kuruyemişi geçelim yumurtayı, peyniri ve zeytini bile alamaz hale gelmiştir. Türkiye, OECD ülkeleri arasında çocuk yoksulluğunda ilk sıradadır. Türkiye’de bugün her 5 çocuktan biri derin yoksulluk sorunları ile yüzleşmekte, yeterli ve besleyici gıdaya ulaşamamaktadır.

 

Kamu kaynakları özel okullara aktarılıyor

 

Türkiye, gelir eşitsizliği bakımından Avrupa’da ikinci, OECD ülkeleri arasında dördüncü sırada yer alırken ülkedeki okulların beşte birinin özel sektöre ait olması büyük bir çelişkidir. Kamusal bir hak olan eğitim, geçtiğimiz yıllar içinde adım adım piyasa süreci içine çekilmiş ve eğitim hizmetleri önemli ölçüde ticarileştirilmiştir. Türkiye'de özel öğretimin örgün eğitim içindeki payı 2002’de yüzde 1,9 iken, 2023’te yüzde 9,3’e yükselmiştir. Özel okulların devlet okullarına oranı ise tarihte ilk kez yüzde 24’e dayanmış durumdadır.

 

Yeni müfredatı reddediyoruz

 

Müfredat değişiklikleri okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede işlenecek derslerin içeriği ve bunlarla ilgili önemli ve tüm toplumu ilgilendiren düzenlemelerdir. Müfredat değişikliklerinde laik ve bilimsel eğitim geri plana itilirken, bütün ders kitaplarında ‘milli ve manevi değerler ’in merkeze alındığı görülmektedir. MEB’in ‘yeni müfredatı’, düşünmeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, itiraz etmeyen nesiller yetiştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Müfredat değişikliklerini sadece pedagojik açıdan eleştirerek, ders kitaplarında yapılan değişiklikleri eğitim biliminin temel ilkeleri üzerinden ele alarak değerlendirme yapmanın doğru olmadığını düşünüyoruz. Bugün karşımızda eğitim programlarında yapılan teknik değişikliklerden çok, iktidarın siyasal programına paralel olarak hazırlanmış bir eğitim müfredatı bulunmaktadır.

 

Türkiye’nin ihtiyacı laik ve bilimsel eğitimdir

 

Laik eğitimde müfredat/öğretim programları, dini kural ve referanslara göre değil, bilimsel bilgiler üzerine kurulmak zorundadır. Öğretim programlarında tek ve değişmez doğru olmadığı, cansız maddenin bile bir yandan çözülüp dağılırken, diğer yandan da yeni biçimler altında örgütlenmekte olduğu anlatılmalıdır. Bu şekilde öğrenciler, eğitimde sıkça kullanılan dini söylemlerden farklı olarak, sürekli değişim gösteren gerçekliğin ‘tek ve değişmez’ açıklaması olamayacağını daha iyi anlayacaklardır.

Laik eğitimin en önemli göstergelerinden birisi ‘karma eğitim’dir. Karma eğitime yönelik hem yasal hem fiili saldırılar devam etmektedir. 2018 Yılından itibaren imam hatip liselerinde karma eğitimin ortadan kaldırılması yetmiyor gibi şimdide bu uygulama ortaokullarda da fiili olarak uygulanmaya çalışılıyor. Şehit Halit Gülser Ortaokulu, Alabaş Ortaokulu ve Çınar İmam Hatip Ortaokulu gibi farklı il ve ilçelerde bulunan birçok ortaokulda karma eğitimin fiili olarak ortadan kaldırılmasına sessiz kalan mülki idareciler suç işlemektedirler. Bu yanlıştan derhal dönülerek Anayasada tarif edildiği gibi laik, bilimsel ve karma eğitim esas alınmalıdır. Laik bir ülkede devlet, bütün dinler, inançlar ve inançsızlar karşısında tarafsız olmak, bütün yurttaşlara eşit mesafede durmak zorundadır.

 

Ataması yapılmayan öğretmenler ve mülakat uygulaması

 

2022'de 34 bin 575, 2023'te 45 bin 894 sözleşmeli öğretmen atamasının yapıldığı dikkate alındığında, son üç yılın en düşük öğretmen atamasının 2023’24 eğitim öğretim yılında yapılmıştır. Bakan Tekin ayrıca atamalarda yüzde 50 KPSS, yüzde 50 mülakat notunun belirleyici olacağını açıklayarak, kamuoyunda doğrudan torpili çağrıştıran ve ciddi adaletsizliklere neden olan mülakat uygulamasından vazgeçmeyeceklerini belirtmiştir. MEB’in resmi verilerine göre resmi öğretmen açığı 68 bindir. Okullarda halen 90 bine yakın ücretli öğretmen istihdam edilmekte, çok sayıda branşta acil öğretmen ihtiyacı bulunmaktadır. 

 

“Mücadelemiz sürecek”

 

2023’24 eğitim öğretim yılının sona ermesinin ardından aralarında İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsanı Yardım Vakfı (İHH) ve Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) gibi çok sayıda çok sayıda dini dernek ve vakfın bulunduğu kuruluşlar yaz okulu ve yaz kampları organize etmeye başlamıştır. Söz konusu dernek ve vakıflar yaz okulu ve yaz kamplarına öğrencilerin yönlendirilmesi için Millî Eğitim Bakanlığı’ndan (MEB) duyuru yapılmasını talep etmesinin ardından okullara duyuru yazıları gönderilmektedir.

Millî Eğitim Bakanlığı (MEB) ile yapmış olduğu protokollerle okullarda dini içerikli etkinlik ve faaliyetler düzenleyen İnsan Hak ve Hürriyetleri ve İnsanı Yardım Vakfı (İHH) İstanbul’un 39 ilçesinde kız ve erkek öğrencilere yönelik olarak bir ‘Yaz okulu’ yapılacağını İstanbul valiliği ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü’ne (MEM) MEB’e bildirmiştir. İstanbul Valiliği’nin onayı ve İl MEM’in yazısı üzerine 24 Haziran- 26 Temmuz tarihleri arasında hafta içi her gün 09.00-16.00 saatleri arasında Kur'an-ı Kerim eğitimi ve Temel Dini Bilgiler özelinde çeşitli sosyal aktivitelerin yapılacağı bir eğitim programı hazırlanmıştır. İstanbul İl MEM İstanbul’daki bütün okullara 7 Haziran 2024 tarihinde bir tanıtım yazısı göndererek söz konusu etkinliğin tanıtım ve duyurusunun yapılmasını istemiştir. Benzer bir talep 24 Haziran 2024-10 Ağustos 2024 tarihleri arası için TÜGVA tarafından talep edilmiştir.

2023’24 eğitim öğretim yılının son günlerinde Rize’de iktidara yakınlığıyla bilinen Ensar Vakfı’nın Kur’an kursuna giden iki çocuk Kur’an kurusu öğreticisi gözetmenliğinde fırtına deresine girmiş ve boğularak yaşamını yitirmiştir. Yaz aylarının gelmesiyle birlikte benzer olayların artması endişe vericidir.

Türkiye’de özellikle AKP iktidarı döneminde okulların eğitim-öğretim kurumları olmaktan çok dini faaliyetlerin MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve cemaatler eliyle örgütlenmeye çalışıldığı mekânlar haline getirildiği bilinmektedir. İHH ve TÜGVA gibi kurumlar MEB ile imzaladıkları protokoller üzerinden okul içinde ve dışında çeşitli dini içerikli etkinlikler ve seminerler düzenlemekte, söz konusu etkinlikler eğitimde yaşanan dinselleşme uygulamalarının giderek yaygınlaşmasına neden olmaktadır.

İktidarın siyasi ve ekonomik desteğini arkasına alan tarikat ve cemaatlerin eğitim sistemi içindeki faaliyetleri hem Anayasaya hem de 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’na aykırı olmasına rağmen artarak sürmektedir. Tarikat ve cemaatler sadece siyasi iktidarın değil, yargı kurumlarının da desteği ve koruması altındadır. Sendikamız kurucu genel başkanı ve eski milletvekili Yıldırım Kaya tarikat ve cemaatlerin okullardaki yasa dışı faaliyetlerini eleştirdiği gerekçesiyle hapis cezası almış ve ceza daha sonra para cezasına çevrilmiştir.

Gerici uygulamalar sadece eğitim alanında değil, toplumsal yaşamın farklı alanlarında yaşanan saldırılarla da gündeme gelmektedir. Bu durumun son örneği Diyarbakır’da yaşanmıştır. Diyarbakır’da özel bir dans okulunun düzenlediği dans etkinliğine Hizbullahçı olduğu iddia edilen bir grup tekbirler getirerek saldırmış ve iki kişiyi yaralamıştır. Benzer bir şekilde yine Diyarbakır’da 11 Haziran’da sendikamızın da bileşeni olduğu Müfredatı Geri Çekin Platformu tarafından yapılan basın açıklaması sırasında ‘Laik eğitim değil, şeriat istiyoruz’ sloganları üzerinden provokasyon gerçekleştirilmek istenmiştir.

İktidar destekli kişi ve kurumların son dönemde laik eğitim ve laik yaşama yönelik tahammülsüzlüğünün sözlü ve fiziki saldırı boyutuna taşınmış olması endişe vericidir. İktidardan güç ve destek alan gerici güçlerin tüm tehdit ve provokasyon girişimlerine rağmen laik eğitim ve laik yaşam mücadelemiz kesintisiz sürecektir.”